Hiçbir şeye sıfırdan başlayamayız, keşke öyle bir seçeneğimiz olsaydı, ama yok. Bir şeye sıfırdan başlamakla yeniden başlamak farklı şeyler. Sıfırdan olabilmesi için kişinin de sıfırlanması gerekir. Günümüzde daha çok hep yeniden başlıyoruz ve yeniden başlamalar çoğunlukla da aynı şekilde sonuçlanıyor, eğer dersler çıkarılmamışsa. Bilgisayar oyunlarında da öyle değil midir, oyunun bir yerinde takılırsınız ve yeniden başlarsınız, o engeli aşana kadar tekrarlanır süreç. Yeniden aynı hataları tekrarlarız, ya oyunu bırakır ya da gerçekten şartların bizden ne istediğini kabul edip dersler çıkararak devam ederiz sabırla.

Korona, dünyayı yeniden başlattı ve dünya bu yeniden başlamada dersler çıkararak yeni yollar mı deneyecek, yoksa başka bir virüsün dünyayı sıfırlamasını mı deneyimleyecek?

Psikolojide ve felsefede, yeniden başlamanın anahtarı olarak tek bir sözcük karşımıza çıkar: İlişki. Her olay, durum, kişi, ilişkiseldir. Neyle nasıl ilişkiye girdiğimiz sonucu etkiler, belirler. İnsanların birbirleriyle kurduğu ilişki, bir gezegen olarak dünyayla kurdukları ilişkiden bağımsız değildir. Eğer bu defa insanlık, yaşanan bu felaketlerden dersler çıkaracaksa, kurduğu ilişkilere odaklanmalı. Virüsle ilgili olaylar ve karmaşa devam ederken, ilişkisel her olayın ve durumun farklı bir şekilde gelişeceğini kabul etmek gerekir. Geçmişi, yüzleşmelerden arındırılmış bir şekilde ele almaya devam edersek her şey eskisi gibi olmaya devam edecek ve gelecek için yeni potansiyelleri ıskalamış olacağız. Yeniden başlayacağız, ta ki yeni bir virüs ya da felaket her şeyi yeniden altüst edene kadar.

Deleuze ve Guattari’nin yazdıklarından biliyoruz ki, bu dünyada her şey yeniden başlar, kalabalıklar ve iktidarlar tarafından önceden işgal edilen bedenlerle. Bütün mesele bu işgallerle nasıl mücadele edip, yeni bir ilişkisellik içinde kendimizi nasıl kuracağımız? Daha yeni ABD’de yapılan bilimsel bir çalışma, Winnicott ve Melanie Klein’ın tespitlerini doğrular nitelikte, bebeklik dönemindeki deneyimlerin yetişkinlikte de kişinin hayatını belirlediğini gösteriyor. Maryland Üniversitesi’nde yapılan çalışmada, 4 aylıkken gözlemlenen kişiler 30 yaşına kadar izlenmiş. ‘Proceedings of the National Academy of Sciences’ dergisinde yayımlanan çalışma, aslında bedenlerimizin bebeklikten itibaren nasıl işgal edilip şekillendirildiğini gösteriyor. Yani eğer dünyayı ve ilişkilerimizi sıfırlayarak gerçekten yeni bir başlangıç yapmak istiyorsak, kendimizle ve ötekilerle ilişkimizde de bir değişim gerekiyor. Bu da ancak farkındalıkla olacak bir şey; Italo Calvino’nun bahsettiği genel bir ahlaki devrime neden olacak kültürel bir değişimle.

Brian Massumi, Otonom Yayınları’ndan çıkan ‘Duygu Politikası’ adlı kitaptaki söyleşisinde bu değişimin “Nasıl?” olacağı sorusuna, özneler arası ilişkiler üzerinden yaklaşıyor. Özneler arası ilişkilerde bir mayalanmaya neden olacak bir ‘çıplak etkinlik’ten, yani öznenin belirleneceği ilksel kuruluşa, yeniden kuruluşa neden olacak beden ve duygu etkileşimini belirleyecek bir ilişki alanından bahsediyor. Her şeyin bedene geri döndüğü bir ‘saf deneyim’den... Yani medya ve iktidarlar tarafından bedenin işgal edilmesine son veren her tür duygusal kımıldanma ve farkındalık, dünyaya yeniden başlamanın anahtarı bir bakıma. Sanatın, felsefenin ve psikolojinin kesiştiği böylesi bir kımıldanma ve ilişki alanlarının varlığı, yol gösterici olabilir.