Dünyanın kurtuluşuna anarşizm çare olabilir

DAVID PRIESTLAND

Son seçimlerden günler önce Ed Millband’ın geç saatte Russell Brand’in çatı katı dairesine uzanan ziyareti, destekçileri tarafından genç seçmenin oylarını toplamak için kurnaz bir yöntem; eleştirilerde ise Shoreditch Mesihi’nin karizmasını kullanmak için yalakavari bir deneme olarak görüldü. Ancak her iki görüş de anaakım sosyal demokrasinin temel zayıflıklarını ve günümüz solunun en dinamik elementi olan anarşizmle enerjilerini çaresizce birleştirme çabalarının gerçek amacını yakalayamadı. Brand’ın ‘tutarsızlıklarıyla’ dalga geçen sabırsızlıklarıyla yorumcular, onun sol-anarşist gelenekteki güçlü kimliğini göz ardı etti. Takipçilerine önerdiği işler, bir süre Londra’da yaşayan bir başka karizmatik şahsiyetin yazılarının bir koleksiyonuydu: Anarşist komünizmin babası Prens Peter Kropotkin.

Kropotkin ile Brand arasında bir karşılaştırma zoraki görünebilir. En büyük ve en eski Rus aristokrat ailelerinden birinin evladı olarak Kropotkin’in geçmişinin, Brand’ın mütevazı kökleriyle alakası yok. Kropotkin, yüksek eğitimli çok bilgili biriyken Brand, popüler şovun bir parçası ve nükteci düşük çeneliyi oynadı.

Yine de Brand gibi sürgündeki Kropotkin, Londra’da revaçta bir şahsiyete dönüştü. Milliband-Brand flörtünün garip bir önceden canlandırması gibi İşçi Partisi’nin ilk lideri Meir Hardie’yi Bromley’deki evinde ağırladı. Brand ile Tanrı’nın oğlu arasında yapılan hicivli karşılaştırmalar gibi, Oscar Wilde da Kropotkin’i ‘güzel beyaz Hıristiyan’ olarak tarif etti.

Anarşist bilge ve peygamberlerin o zamanlar ve günümüzde bu kadar moda olması sürpriz değil. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’da, kaderlerini devletin başını çektiği sosyal reformların yerini alan sosyalizm çeşitleri henüz anarşist rakiplerini geride bırakmaya başlamamıştı. Ancak şimdi, devletçi optimist çağ kapandı; globalleşen kapitalizmdeki mevcut krizle yeniden canlanan sol, bireysel çağımıza daha çok uyacak alternatifler aramakta.

1842’de doğan Peter Kropotkin, rüştünü bulanık zamanlarla ispat etti. 1856’daki Kırım Savaşı’nda uğradığı yenilgiyle aşağılanmasıyla 2. Aleksander, geleneklerini korurken Rusya’nın arkaik aristokrat düzenine bir çeşit reformlar getirdi ve Kropotkinler eski sisteme sadıklardı. Genç biri olarak Kropotkin Rusya’nın en önemli askeri akademisinde ordu için yetiştirildi. Kısa bir süre sonra eski rejimin statü takıntılı zulmünü küçümsedi, kendisini asillik yerine çocukken onu yetiştiren köylülerle tanımladı.

Hayata ve akla olan bağlılıkla beraber yoksullar için sempati ittifakı, çar devletine hizmet ederken veya anarşist devrim peşinde koşarken Kropotkin’in kariyerini belirledi. Ordu tarafından Siberya’ya postalanınca, bir yandan jeografik keşiflere öncülük ederken bir yandan da mahkûmların hayatlarını iyileştirmeye koyuldu. Ve de bir kere Rusya’dan sürgün edilince kendisini, sosyal eşitsizliğe olan derin ahlaki nefretiyle uyumlu bir anarşist vizyon geliştirme tutkusunu bir araya getirmeye adadı.

Kropotkin’in sentezleri, anarşizmin iki en önemli tekstinde bulunabilir: Ekmeğin Fethi (1892) ve Tarlalar, Fabrikalar ve Atölyeler (1892). Onun bahsettiği toplum, hem devletin hem de pazarın hâkimiyetinden bağımsız, “yarı komünist kardeşlik organizasyonlarıyla” Siberya’da gördüğü köylü topluluklarıyla benzer. Ve de bu, ısrar ettiği gibi, nostalji veya ütopya değil, yeni teknoloji ve modern tarımla merkezi yönetimden uzak verimli bir toplum yaratılabilir. Kropotkin aynı zamanda doğanın ihtiyaçları konusunda düşünceliydi, günümüzde ‘yeşil mücadelenin’ önde gelen teoristlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Anarşizmini aynı zamanda evrimsel bilimle de köklendirdi. Karşılıklı Yardımlaşma’da (1902), radikal eşitlik ve katılımcı demokrasinin yapılabilirliğini insan doğasının doğuştan işbirliğine yatkın olmasıyla açıkladı. Bütün yaşam şekillerinin, organizmalar arasında rekabetçi “varlık mücadelesiyle” hareket ettiğini savunan Herbert Spencer gibi Sosyal Darwinistlerin aksine Kropotkin, başka tarz bir mücadelenin daha önemli olduğunda ısrar etti (organizmalar ve çevre arasında). Ve de bu mücadelede ‘karşılıklı yardımlaşma’ hayatta kalmanın en efektif aracıydı.

1880’ler ve 1920’ler arasında Kropotkin’in komünist anarşizmi, daha devletçi Marksizmle etki için mücadele etti ve entelektüeller, köylüler ile işçi sınıfı toplulukları arasında çok sayıda muhted kazandı, özellikle de Güney Avrupa ve ABD’de…

Ancak anarşistlerin kendi mücadelesi kaybedildi çünkü istikrarlı devasa organizasyonları devam ettirmek için demokratik katılıma olan bağlılıkları kapasitelerinin altında kaldığı ve çünkü Kropotkin’in tavsiyesine karşı olarak bazı anarşist gruplar tarafından şiddet desteklenerek baltalandılar. Sonunda, özellikle 50 ve 60’larda, komünist Doğu ve kapitalist Batı’nın devlet teşvikli ‘ilerici modernizasyon’ tanımıyla devletlerin genel savaş sonrasında prestijlerinin artmasıyla kaderleri de mühürlendi.

Ancak devletler bir kez daha popüler itibarın eline düştü, 1970’lerden bu yana Keynezyen krizler ile komünist ekonomilerle ve de 60’ların değerlerinin ( bireysel kendini ifade etme vb) yükselişiyle zarar gördü.

Bireycilik, Viktorya İngilteresi’ndeki Bohemlerde olduğu gibi, eğitimli ve genç kesim arasında yaygın. Ve de anarşizmin son yıllarda, 90’ların sonundaki ‘globalleşme karşıtları’ndan 2011’deki occupy hareketine kadar, solda yine önemli hale gelmesi sürpriz değil. Occupy hareketinin ana teorisyeni David Graeber elbette bir Kropotkin hayranıydı.

Anarşizmin başa çıkması gereken meseleler Kropotkin’in zamanlarındakilerle aynı kaldı. Bu kadar şüpheli bir grup uzun dönemde nasıl etkili bir hareket inşaa edebilir? Sonu gelmez büyüme ve daha yüksek hayat standartlarına bağımlı çoğunluk karşısında nasıl kazanabilir? Ve de ideal sosyal düzenleri, devletlerde ve uluslararası pazarlardaki devasa yoğunluktaki gücü nasıl kontrol edecek?

Yine de anarşizmin avantajına olan birçok değişim yaşandı. Daha eğitli bir toplum daha az hürmetkâr ve büyük olasılıkla daha az materyalist oluyor. Aynı zamanda 1989’da devlet sosyalizminin ve 2008’de global kapitalizmin başarısızlıkları daha önce nasıl yaşadığımızı hiç olmadığı kadar sorgulatıyor. Kropotkin bir mesih değil ancak yazdıkları, bizi belki de dünyayı kurtaracak siyaseti hayal etmeye zorluyor.

Kaynak: The Guardian

Çeviri:Doğan Ufuk Tanışan