Dünyanın romantikleştirilmesi gerekir

Yaşar Öztürk

Kimi zaman lakaplar gerçek adı geride bırakır. ‘Georg Philipp Friedrich Freiherr von Hardenberg’ adı bir çağrışım yapmaz ama lakabı Novalis’i çoğunluk bilir. Nişanlısının veremden ölümünden kısa süre sonra kendisi de 29 yaşında ince hastalıktan ölen Alman Romantizminin ilk adlarındandı. Kısa ömrüne çok şey sığdıran filozof, şair ve yazar Novalis, Alman Edebiyatı’nı Türkçeye taşıyan köprülerden biri olan Prof. Dr. Gürsel Aytaç’ın özenli çevirisiyle ölüme meydan okumayı sürdürüyor.

246 yıl önce mayıs ayında dünyaya gözlerini açan Novalis’in birbirlerine sıkı bağlı 10 kardeşi vardı. Çok zayıftı. Çevresindekilere karşı mesafeliydi. 9 yaşında geçirdiği tehlikeli hastalık ona yaşamın anlamını ve değerini gösterdi.
Yaşamak, ölümün başlangıcıdır. Yaşamak, ölümün hatırınadır. Ölüm hem son hem de başlangıçtır; ayrılma ve aynı zamanda daha yakın bir bağlanma! Ölümle yalınlaşma tamamlanır... Ölüm, hayatımızın romantikleştiren ilkesidir. Ölüm hayattır. Ölüm sayesinde hayat güçlenir. Hayatımız ibadettir.

Babası işi gereği evde olamadığı için can bulduğu annesinden çok etkilendi. Çocuk yaşta Latince, Yunanca öğrendi. Şiirle çok erken tanıştı. Büyümesine eşlik eden masallara kendi uydurduklarını ekledi. Tarihe merak saldı. Lisedeydi, Fransa’da devrim günleri yaşanıyordu. Kıvılcımlar sıçradı. Üniversitede devrimin ateşi onu çekti. Yakınları tutmasa ateş böceği olacaktı.

Yaşamını en çok etkileyen Friedrich Schlegel ile Fichte ile tanıştı. ‘Bilim Öğretisi’ni çok sevdi. Yaşamına tanıklık eden, dostu, kent yöneticisi Just’un yanına kamuda çalışmaya gitti. Orada komşu kızına, (13 yaşındaki Sophie’yı görür görmez) vuruldu. Gizlice nişanlandı. Şair oldu.

Gelecek için daldığı hayalleri Sophie’nin yakalandığı hastalık bozdu. Demeye kalmadan kardeşi de amansız hastalığa yakalandı. Baba evine döndü. Ölüm, bir pençesinde kardeşini, bir pençesinde nişanlısını tutuyordu. 15. doğum gününü kutlayan nişanlısı 4 gün geçmeden ailesinin kollarında öldü. Novalis’e bildirmeye kimse cesaret edemedi. Nişanlısını mezarında görmeye gidip döndükten sonra bu kez kardeşini kattılar kara toprağa. Ailesi kendilerini ‘de Novali’ diye adlandırıyordu. Acısını dindiren ilk ‘Aforizmalar’, ‘Novalis’ takma adıyla bir dergide yayımlandı.

Goethe, Herder, Schiller ile tanıştı. Derslerine katıldığı Schiller hastalanınca onunla yakından ilgilendi. Julie ile nişanlandı, evlenmeye giderken kan kusunca düğün ertelendi.

‘Hayatın kenar notlar’ıydı Fragmanlar. “Hayata sadece bilimsel sonuçlar ve mantıksal çözülümlerle hizmet edilemez” diyerek kaleme aldığı insanı yüreğinden vuran, aklını çelen özlü sözlerdi. “Cebir harflerinden başka bir şey olmayan genel cümleler.” Aşktan yaşama, kum tanesinden evrene uzanan her konuda çarpıcı sözler.

Toplumsal yaşam konusunda farklı bir sesti Novalis: “Neredeyse hep lider olanı, devletin başmemurunu insan neslinin, toplumun ya da halkın birliğinin temsilcisiyle birleştirdiler. Devlette her şey bir gösteridir, halkın hayatı ise bir seyirlik oyun. Böylece halkın ruhu da gözle görünür olmalı... En yüksek şey, en anlaşılır olandır; bir sonrası ise en elzem olandır... Her yerde mutlak olanı arıyor ve her zaman yalnızca nesneler buluyoruz... Cumhuriyet, gençliğin savunma ateşidir. Genç insanların bulunduğu yer, cumhuriyettir... Dostlar! Toprak yoksuldur, yeterince ürün alabilmemiz için bile bolca tohum saçmak zorundayız... İhtilali seyredenlerin çoğu, özellikle akıllılar ve kibarlar, onu hayatı tehdit eden bulaşıcı bir hastalık olarak açıklamışlardır. Onlar belirtilerde kaldılar ve bunları türlü şekillerde kendi aralarında sergilediler. Bazıları onu yalnızca yerel bir dert saydı. En dahi karşıtlar, kısırlaştırmaya zorladılar. Gerçi bu sözde hastalığın yeni başlayan ergenlik krizinden başka bir şey olmadığını da anladılar... Araçlar insanı zayıflatıyor. Gerçi şöyle de denilebilir: İnsan bir dünya yapabilir, eksiği ise yalnızca gerekli alet, duyu araçlarının uygun düzeneğidir... Adliye binaları, tiyatrolar, saray, kilise, resmi toplantılar, akademiler, yüksekokullar vb. Aynı zamanda mistik devlet yapısının iç organlarıdır... Devletlerimizin büyük bir hatası, insanın devleti çok az görmesidir. Devlet her yerde görünebilir olmalıydı, her insan vatandaş olarak nitelenmeliydi.”

Toplumdan bireylere yöneldiğinde, Novalis dar kafalıların, yalnızca günlük hayat yaşadığını söyler. Asıl araç, onların tek hedefi gibidir. Bütün bunları dünyevi hayat için yaparlar. Göründüğüne ve onların kendi ifadelerine göre nasıl olması gerekiyorsa öyle. Edebiyata yalnızca çok gerektiği yerde, günlük hayatlarının akışı belli bir teneffüse alışmış olduğundan dolayı başvururlar... Dar kafalı insan, şiirsel varlığının en yüksek derecesine bir seyahatte, düğünde, çocuk vaftizinde, kilisede ulaşır. Onların sözde dini sırf bir afyonlu ilaç gibi tesir eder.

Eğitim önemliydi Novalis için. Eğitimin her basamağının çocuklukla başladığını düşünüyordu. Bu nedenle en çok eğitilmiş, en dünyevi insan, çocuğa benzer ona göre. Eğitimin en yüce görevi aşkın olan kendini dizginlemek, kendi benliğinin aynı zamanda ‘ben’i olmaktır... İnsan ne kadar karmakarışıksa, ki ona aptal kafa derler, gayretli bir kendini yetiştirmeyle ondan o kadar çok şey olur. Buna karşılık düzenli kafalar, hakiki bilginler ve esaslı ansiklopediciler olmak zorundadırlar. Karmakarışıklar başlangıçta güçlü engellerle savaşmak zorundadırlar, yavaş yavaş nüfuz ederler, çalışmayı zahmetle öğrenirler. Ama sonra, ebediyen efendi ve ustadırlar. Düzenli insan, bir çırpıda nüfuz eder ama aynı hızla çıkar.

Evrene yönelen Novalis’e göre bizler evrenin bütün kısımlarıyla ilişki içindeyiz. Ama hangi ilişkiyi öncelikle geliştirmek isteyişimiz, hangisinin bizim için özellikle önemli ve etkili olacağı, dikkatimizin yönüne ve süresine bağlıdır... İnsan evrenin bir analoji kaynağıdır... Sevgi ne kadar büyükse bu benzer dünya o kadar geniş ve o kadar çeşitlidir. Benim sevgilim, evrenin bir uzatmasıdır, evren ise sevgilimin bir uzatmasıdır... İnsan sevdiği her şeyle yalnızdır... Dünya, zihnin evrensel bir tropesidir.

“Dünyanın romantikleştirilmesi gerekir” çağrısı Novalis’in aforizmaları.