Bedeni oluşturan parçaların en ilginci, saç olsa gerek. İletişim kurduğumuz insanlar hakkında ilk bilgiyi saçlardan ediniriz. Rengi, uzunluğu, yapısı gibi nicel unsurlardan yola çıkarak kolayca nitel tanımlamalara ulaşabildiğimiz başka bir beden parçası yoktur. Bu tanımlama tek taraflı da değildir; toplumsal normların dışına çıkarak saçını kısacık kestiren kadın ve saçını uzatan erkekten başlayıp, saçını mora boyatan ergen ve saçını belli biçimlerde kazıtan militana kadar giden geniş bir yelpazede, insanlar kendilerini saçlarıyla ifade eder.

Tabii bunların hiçbirini genellemek mümkün değil; sosyo-kültürel bir unsur olduğu için saçın toplumdan topluma değişen anlamları da var: Uzakdoğu’da saçını kazıtan biri kendini dünyevi alandan uzaklaştırıp yaşamını Buda’ya adadığını ifade ederken, İngiltere’de saçını kazıtan biri neo-nazi gruplara üye olduğunu göstermek istiyor olabilir. Politik müzikal sinemanın ilk örneklerinden Hair’de (Milos Forman, 1979) erkeklerin saç uzatması, ABD’nin Vietnam’ı işgaline karşı bir bireyin yapabileceği en sivil protestodur. Stanley Kubrick’in Full Metal Jacket’ı (1987), Vietnam’a gitmek üzere ‘kışlaya teslim olan’ -Türkiye’de bu ifade aynen bu şekilde kullanılıyor…- “Goodbye my sweetheart, hello Vietnam” (Hoşçakal sevgilim, merhaba Vietnam) adlı romantik country şarkısı eşliğinde, gençlerin saçlarının sıfıra vurulduğu etkileyici bir sahneyle açılır. Taxi Driver/Taksi Şoförü’nde (Martin Scorsese, 1976) Travis Bickle, cinayet işlemeye başlayacağı zaman saçlarını Mohawk kızılderililerininkini andıracak biçimde kazır.

Bedenin algılanış tarzıyla bağlantılı olarak, saçın psikanalitik düzeyde de ilginç ve bizi daha çok ilgilendiren anlamları var. Freud, Yunan mitolojisinde kendisine bakanları taşa çeviren Medusa’nın yılan saçlarının aslında erkek bireyin iğdiş edilme korkusuyla bağlantılı olduğunu söylüyordu. Psikanalist Charles Berg, 1951’de yayımladığı etkileyici çalışması The Unconscious Significance of Hair’de (Saçın Bilinçaltındaki Önemi) Freud’un görüşlerini antropolojik örneklerle genişletir. Bazı kızılderili kabilelerinin ele geçirdikleri düşmanların kafa derisini yüzmesinin onları tamamen güçsüz bırakma=iğdiş etme anlamı taşıdığını söyleyen Berg, örneğin Trobriand Adaları’nda uygulanan yas geleneğine göre saçların kazıtılmasını basitçe şöyle formüle eder: Sevilen kişinin ölümü=iğdiş edilme=saçların kazınması. Edmund Leach, 1958’de yayımladığı bir makalede, fallik bir yapıda olan insan başının bilinçdışında penisle örtüştüğünü, saçların da penisten çıkan meni olarak tanımlanabileceğini, böylece saçların kesilmesiyle iğdiş edilme arasında bir bağlantı kurulabileceğini söyler. Raymond Firth de Symbols-Public and Private (Semboller-Kamusal ve Özel) özellikle kadın saçıyla ilgili çözümlemelerinde, saçın örülmesinin nasıl bir güç kontrolü ya da gösterisi içerdiğini anlatır. 1950lerde bir ara üniversite öğrencisi kadınlar arasında saçın tek bir örgüyle örülmesinin cinselliğe açık olmayla, iki örgüyle örülmesinin ise cinselliğe kapalı olmayla örtüştüğü örneklerden yola çıkan Firth, saçları bağlama veya örmenin sembolik düzeyde cinsel gücü dizginlemekle ilişkisine değinir.

Bu tanımları aşırı bulabilirsiniz, ama örneğin Tevrat’ın Yargıçlar başlıklı bölümünde anlatılan kahraman Şimşon’un (Samson veya İslami versiyonu Şemsun) hikâyesi gibi çok sayıda dinsel-mitsel anlatı, bu tür kültürel ve psikanalitik okumaları doğrular niteliktedir: “Sonunda Şimşon dayanamayıp yüreğini kadına tümüyle açtı. ‘Başıma hiç ustura değmedi’ dedi, ‘Çünkü ben ana rahmindeyken Tanrı’ya adanmışım. Tıraş olursam gücümü yitiririm. Sıradan bir adam gibi güçsüz olurum.’” Bu bilgiyi edinen Delilah, bir gece Şimşon’un saçlarını keserek onu güçsüz bırakır. Şimşon’u yakalayan Filistinliler de gözlerini oyarak bu iğdiş etme eylemini tamamlar.

Sayısız şarkı, türkü, şiir, resim ve heykel örneklerine bakılırsa, aslında bireysel ve toplumsal bilinç düzeyinde saç, daha çok kadınlarla özdeşleştirilir. Ama dünya tarihinin en çok bilinen dönemleri erkek-egemen bakışla kurulduğundan, saç konusunda da eril bakış hâkimdir. Bu yüzden kadınların saçlarını kapatmaları, açmaları, kesmeleri, kesinlikle kesmemeleri gibi kurallar erkekler tarafından konur ve ‘norm’a dönüştürülür. Saçın güç ilişkilerindeki yeri, İslami toplumlarda daha da belirgindir. Bu güç unsurunun cinsel içeriğinin bastırılması yoluyla kadınlık da bastırılır.

Alman bilim-kurgu yazarı Andreas Eschbach’ın, 1950lerin ortalarından itibaren Almanya’ya yerleşmeye başlayan Ortadoğu ve Afrika kökenli göçmen işçilerin dışa tamamen kapalı örgütlenmesinden beslenerek yazdığı muhteşem romanı The Carpet Makers’ın (Halı Dokuyanlar) yansıttığı dünya işte böyle bir yerdir. Saçlar, erkek bir tanrı tarafından belirlenen kurallara göre işlenen bir ritüel aracıdır.