Dış istila tehlikesine karşı “aşırı savunmacı” bir tutumu var Kuzey Kore’nin. Bu kendisi dışındaki dünyanın her adımından kuşkulanmasına yol açıyor. Ama neredeyse dünyadaki en tehlikeli (!) ülke olmasına rağmen tek bir komşusuna saldırdığı ya da zarar verdiği yok

Dünyayı Kuzey Kore tehdidi ile korkutanlar yalancının önde gideni

En son ABD Savunma Bakanı Mattis konuştu. Yeni bir şey değildi duyduğumuz tabii. O da diğer Amerikalı yetkililer gibi Kuzey Kore’yi ‘doğrudan tehdit’ saydıklarını belirtti. Diğerlerinden farkı bu kez tehdidin boyutunu fazla yükseltmesi oldu. Pyongyang’la yaşanan gerginliğin çatışma noktasına gelmesi halinde yaşanacakları ‘felaket’ olarak niteledi Mattis. Şu sözleri de bir hayli ilginçti: “Şu anda özellikle sessiz kalmayı tercih ediyorum, çünkü Kuzey Korelilerin dahi bildiğini sanmadığımız şeyleri biliyoruz” dedi.

Trump’ın çalışma arkadaşları da zekâ konusunda Trump’tan farksız değiller anlaşılan. İtiraf eder gibi açıklamalar yapıyorlar. Mattis’in de yaptığı bu. Mattis’in “Kuzey Korelilerin bile bilmediğini sandığı şeyler” ne olabilir bir fikrim yok, ama madem Kuzey Koreliler bile bilmiyorlar o zaman o bilinmeyenler ABD ile Batı medyasının Güney Kore üzerinden yayılan uydurmalar, yalanlar, iftiralar olmalı. Mattis, daha nasıl açıkça “söylediklerimizin yalan iftira, propaganda olduğunu biz biliyoruz çünkü uyduran biziz” desin.

Kuzey Kore’de insanlar açlıktan birbirini yiyor, ülkenin lideri amcasını köpeklere parçalatıyor, önde gelen bir muhalif uçaksavarla öldürülüyor (uçaksavarı omzuna alıp ateşlediklerini düşünün), yine ülkenin lideri, eşi de dahil olmak üzere erotik film çeviren kadınları öldürüyor, (koskoca liderin karısı neden erotik film çevirsin). Bunun gibi bir dolu haber okuyoruz Kuzey Kore’ye ilişkin, hemen hemen her gün.

Bu yalanların kolayca inanılır olmasında elbette Kuzey Kore’nin tuhaf tutumlarının da payı var. Ölen liderleri için toplu ağlama seanslarının bir kült tapınmasına dönüştüğü inkâr edilemez, dolayısıyla bunu garipseyenlerin bu ülkede acaip şeyler olduğuna inanması kolay haliyle. Çünkü bunlar Kuzey Kore’de olur inancı yaygın birçok kesimde.

Kuzey Kore ile ilgili tüm bu asla doğrulanmayan yalan haberlerin kaynağı hayal gücü bir hayli geniş olan Güney Kore medyası. Tabii ki Güney Kore’nin resmi istihbarat örgütünün de yardımıyla yapılıyor bu. Oysa Güney Kore’de daha iki gün önce eski Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye’ye karşı eleştirel tavır alan sanatçılar hakkında kara liste hazırladıkları iddiasıyla Kültür Bakanı Ço Yoon-sun ile eski Devlet Başkanlığı Genel Sekreteri Kim Ki-çun tutuklandı. Batı basınında Güney Kore’nin sanatçılar için bir toplama kampı olduğu, özgürlüklerin olmadığı konusunda tek bir satır okumadık.

Kuzey Kore ile korkutmak
Kuzey Kore, aslında emperyal güçleri, Batılı devletleri kendisi için tehdit görüyor. Bunda da haksız sayılmaz çünkü Kore Savaşı’nda nüfusunun neredeyse dörtte birini kaybetmişti. Uzun zaman SSCB, Çin gibi sosyalist ülkelerle iyi ilişkilker içinde olan Kuzey Kore, Stalin’in ölümünden sonra SSCB’den uzaklaşıp Çin’le daha sıkı ilişkiler geliştirdi. Ancak ABD ile diplomatik ilişkiler kuran Çin’den de bu gerekçeyle uzaklaştı. Dolayısıyla kendisini dünya siyasetinde yalnız görmekte haklı Kuzey Kore.

Ama sanıldığı gibi ya da inanmamız istendiği gibi gerilim peşinde olan, dünyaya tehditten başka bir şey sunmayan bir ülke değil Kuzey Kore. Gerçekten gerilimden, uzlaşmaz bir dış politikadan yana olsaydı ABD ile neden (1994’te) Çevre Anlaşması imzalasın? Neden Güney Kore ile birleşme arzusunda olduğunu tüm dünyaya ilan etsin? Yine aynı Güney Kore ile Gün Işığı Projesi başta olmak üzere birçok kez görüşmeler gerçekleştirsin? Ya da neden 2008 yılında ASEAN Bölgesel Forumu’na üye olsun?

Ama ABD’li politikacılar, bunların başında şu sevimsiz Cumhuriyetçi Senatör John McCain geliyor, Kim Jong - un’a bir “akıl hastası” gözüyle bakıyorlar. McCain ondan “Kuzey Kore’yi yöneten deli, şişman çocuk” diye bahsediyor örneğin. ABD’yi yöneten (!) Trump ‘ı da akıllı sanıyordur şimdi bu.

Kim’i küçümsemek doğru değil. Babasının gücüne sahip değil, bu kesin. Ülke ciddi bir huzursuzluk içinde, bu da doğru, ama dış istila tehlikesine karşı “aşırı savunmacı” bir tutumu var ülkenin ki, bu kendisi dışındaki dünyanın her adımından kuşkulanmasına yol açıyor. Ama neredeyse dünyadaki en tehlikeli (!) ülke olmasına rağmen tek bir komşusuna saldırdığı ya da zarar verdiği yok. Güney Kore’nin, Kuzey Kore’ye ilişkin haberlerinin çoğu bir süre sonra yalanlanan medyası hemen her gün Kuzey Kore’de olduğunu iddia ettiği gelişmeleri servis ediyor Batı’ya. Neler yok ki bu “haberler” içinde. Kim Jong – un tarzı saçın yurttaşlar tarafından kopya edilmesinin yasaklanması, bunun yerine ülke yönetimince belirlenen saç modellerinin örnek alınması, bu amaçla resmi olarak bir saç modeli kitapçığının bulunması gibi haberler, o kitapçığın berberlerin müşterilerine saç tarzı konusunda yardımcı olma amacıyla hazırlandığı gerçeğini unutturuyor en basitinden.

Güney Kore kaynaklı yalan haberlerin masa başında üretildiği çok belli. Kuzey Kore’nin son derece kapalı olduğu düşünülürse oradan bu tür bir haberin, hele görüntülerin sızması kolay değil. Batı medyası madem bu kadar kapalı bir toplumdan haberler alabiliyor o zaman Kuzey Kore’de okulların ücretsiz, konutların bedava olduğu, sağlıkta bir hayli ilerleme kaydedildiği, kentleşmeyi nasıl başardığı konusunda neden tek bir satır yazmıyor?
Geçen yılın başlarında Kim Jong –un erotik filmde oynadığı için kız arkadaşını öldürttüğü iddia edilmişti. Ülkenin müstakbel “First Lady”sinin neden erotik filmde oynamaya ihtiyaç duyduğu anlaşılmamakla beraber “öldürülen” genç kız bir etkinlikte Kim Jong-un’un da yanında görülmüştü.

Dış dünyaya büyük bir güvensizlik içindeki Kuzey Kore politikasını iki tez üzerinde yürütüyor: Juche fikri ile Songun fikri. İlki, “kendi yağıyla kavrulma politikası” diyebileceğimiz bir siyasi hattı içeriyor. Bu resmi bir politika, o kadar bağlı ki ülke yönetimi bu politikaya, hiç kimseye muhtaç olmamayı en temel prensip yapmışlar. Bu nedenle bu kadar “korumacı” bir tutumları var.

Sadece Kuzey Kore karşıtı propaganda makinelerinin değil, bizzat Kuzey Kore yönetiminin dünyaya dağıttığı fotoğraflarda görülen o asker bolluğu bir gerçek. Kim görse ülke askerlerden ibaret sanır. Bunun bir nedeni var. Orduyu, askeri öne çıkarma politikasıdır bu. Songun dedikleri yani.

Her gün test olur mu?
Neredeyse haftada iki gün nükleer füze denemesi yapıyor Kuzey Kore. Bunun olması gerçekten mümkün mü? İşin uzmanları ne der bilemem ama bunun kısa aralıklarla neredeyse her hafta yapılamayacağını bilmek için uzman olmaya gerek yok. Çok ama çok pahalı denemeler bunlar. Yapılan her deneme de nükleer deneme olmayabilir. Ama başta ABD olmak üzere, Japonya, Güney Kore gibi Kuzey Kore düşmanları bu denemelerin nükleer denemeler olduğu konusunda çok ısrarlılar. Kuzey Kore de nükleer deneme değilse bile yaptığı, bunu söylüyor değil çünkü nükleer bir güç olarak bu silahlara sahip olduğunun bilinmesinden pek bir memnun.

ABD’nin işine yarıyor
Kuzey Kore’yi bir tehdit olarak göstermek ABD’nin çok işine yarıyor. Daha iki hafta önce Donald Trump “Kuzey’in tehdidi altında” olduğunu ısrarla söylediği Güney Kore’ye, “kendisini tehdit eden komşusuna” karşı savunma amacıyla milyarlarca dolar silah sattı bilindiği gibi. Silah satışı anlaşması yapılıncaya kadar Kuzey Kore üzerine savaş gemileri yollayan, “eğer Çin devreye girmezse vururuz” diyen ABD, anlaşma yapıldıktan hemen sonra tutum değiştirdi. Palyaço Trump “şartlar uygun olursa Kim Jong – un’la görüşmek isterim” bile diyebildi. Olan durup dururken ekonomik krizle de boğuştuğu sırada milyarlarca doları silaha yatıran Güney Kore’ye oldu. Güney Kore ile ABD arasında bu nedenle küçük bir kriz de var tabii. Güney Kore, “bu silahı ABD kendisi için bize verdi” diyerek parasını ödemeyeceğini duyurdu.

Kore Savaşı’nı bile Kuzey’in üzerine yıktılar bilindiği gibi. Durup dururken Kuzey’in Güney Kore’ye saldırdığı anlatılır durur. Oysa saldıran Kuzey Kore değildi. ABD (aralarında Türkiye’nin de bulunduğu müttefikleriyle beraber) Güney Kore’yle birlikte Kuzey’in üzerine çullandı. Nüfusunun büyük çoğunluğunu kaybetmesine rağmen Kuzey Kore’ye boyun eğdirilemedi.

Büyük, haksız, eşit koşullarda gerçekleşmeyen bir savaştan galip çıkan, ama her an yenilerinin olacağını düşünen Kuzey Kore’nin tüm gücünü savunmaya harcamasının nedeni budur. Kuzey Kore, Güney Kore ile birleşmeden yana olduğunu dile getirmiştir, defalarca hem de. Ama bu talep Güney’de daha da kuvvetli dile getiriliyor. Yapılan tüm aleyhte propagandaya rağmen Güney’de birleşmeyi savunan, bu amaçla kurulmuş siyasi partiler de oldu. Güney Kore yönetimi bu partileri güçlendikleri anda kapattı.

Güney’de, sanılanın aksine Kuzey’e büyük bir sempati var. Ernesto Che Guevara’nın da ziyaret ettikten sonra eğitimini, gelişimini övdüğü Kuzey Kore bugün hâlâ Güney’de sempatiyle bakılan bir ülke. Güney Kore’nin yakın bir tarihte neredeyse çöküşün eşiğine geldiğini de anımsayalım.

Ben de Kim Jong-un’un arkasındaki koca koca yaşlı başlı generallerin ellerinde not defterleri, liderin ağzından çıkacak her kelamı emir kabul edip not almalarından hazzetmiyorum, babadan oğula liderlik meselesi de bana uygun değil. Liderin doğum, ölüm gibi günlerinin toplu tapınma ya da kutsama törenlerine dönüşmesi pek ama pek tuhaf. Bütün bunları kabul etmekle beraber Kuzey Kore’yi tehdit kabul eden dünyayla tümüyle de uyuşmaz haldeyim.

Yok McCain, yok Trump, yok Mattis, Tillerson tüm bu sevimsizlerin yanında Kuzey Kore’nin nükleer silahları mantar tabancası gibi kalır. Mattis denen zat, “öyle şeyler biliyoruz ki Kuzey Kore bile bilmiyor” dedi, düşünün artık.

“Harika iftiralarımız var, Kuzey Kore de ilk kez duyacak kendi hakkındaki yalanlarımızı” diyor işte. Daha ne desin.

Trump belki de bir hastalık türü. Salaklık bu kadar mı çabuk yayılır.