Amerika Birleşik Devletleri’nde bu yıl (3 Kasım 2020) başkanlık seçimleri var. Adaylardan biri mevcut başkan Donald Trump, diğeriyse önceki dönemin başkan yardımcısı Joe Biden. Farklı partilerden olmalarına karşın seçildiklerinde “tek parti” hissiyatı vereceklerinden kimsenin kuşkusu bulunmuyor.

ABD’nin “çıkarları” adına büyük şirketlerin kârları için her başkan aynı yüksek vatan sevgisini gösterir. Seçim öncesinde ise gayet güzel “kayıkçı kavgaları” yaparak demokrasi gösterileriyle büyük ilgi uyandırırlar.

2020 seçiminde de vaziyet farklı değil. Sadece önceki seçimlere göre Türkiye açısından çok ama çok farklı bir güzergâh üzerinden ilerliyor kampanyalar…

***

Eskiden hangi başkan adayı seçilirse Türkiye için daha iyi olur, tarzında bakış açıları oluşturulurdu.

Şimdiyse başkan adayları “Türkiye’yi hangimiz iyi bir mevkide tutabiliriz” yönünde tartışıyorlar.

Yani ABD Başkanlık seçimlerinin ortasında Türkiye var!

Samimi olmak gerekirse aslında Türkiye yok; Recep Tayyip Erdoğan var!

Sadece Ortadoğu’da değil dünyanın değişik yerlerinde “Erdoğan faktörü” diye bir kavram oluştu.

Joe Biden “Demokrat” aday olarak, demokratik profil vermek zorunda olduğunu biliyor. Bu yüzden siyasi rakipleri hapishanelere tıkmış, basın özgürlüğünü rafa kaldırmış, medyanın yüzde 95’ini kontrol altına almış, kaybettiği seçimleri iptal etmiş, hiç kazanamayacağı seçimler için önceden uyarı yapmış, benim partimi seçmezseniz görevden alır kayyum atarım demiş ve dediğini de yapmış Erdoğan’a, karşıymış gibi görünmek adına “Onu seçimle indirmek için muhalefete destek vermemiz lazım” diyebiliyor.

Böylece “seçim” de Amerikan darbeleri arasında yerini alıyor. Yarın öbür gün AKP Genel Seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini kaybederse -ki bu mümkün- iktidarda kalmaktan başka bir seçeneği benimsemeyen AKP gayet rahat bir şekilde şöyle diyebilir:

-Bu seçim sayılmaz!

-Neden?

-ABD Başkan adayı Joe Biden vakti zamanında AKP’yi seçimle iktidardan indirmek için muhalefete yardım etmeliyiz demişti ya…

-Eeee?

-Bu seçim bir darbedir. Biz de darbelere müsaade etmeyeceğimizi zaten söylemiştik!

***

Ama “turpun büyüğü” Trump’tan geldi:

-Erdoğan birinci sınıf satranç oyuncusudur!

Gerçi Erdoğan’ı satranç oynarken gören hiç olmadı ama olsun. Trump da zaten siyasi olarak satranççı yönünü işaret etmişti.

Bununla da kalmadı, devam etti:

-Bazı dünya liderleri benden Erdoğan’ı aramamı istiyorlar. O seni dinliyor!

Şimdi araya Berat Albayrak repliği girsin ve “Bakın burası çok önemli” desin:

-O seni dinliyor!

Trump’ın iltifatları iktidar medyasında coşkuyla karşılandı. Sanki biraz yanlış mı anlaşıldı acaba? Adam “Bütün dünya o seni dinler” diyor. ABD Başkanının sözlerini dinleyen bir lider!

Acaba bu çok iyi bir şey mi?

Bilmiyoruz.

Bildiğimiz şey Trump’ın terbiye sınırlarını aşan “aptallık” ve “kabadayılık” sıfatlarıyla bezenmiş tarihi mektubu sonrasında gösterilen olağanüstü incelikli diplomatik nezaketiyle akıllarda kalacak cevaptır:

-Aramızdaki sevgi ve saygı ilişkisi çerçevesinde bunu halledeceğiz.

Bu da ustaca bir satranç hamlesi olarak kabul edilebilir.

ABD için “dünyanın patronu” denilir. Patron CEO’sunu seçiyor. Seçimin ortasında ise Recep Tayyip Erdoğan var. Yeni unvanını teslim etmek gerek:

-Dünyayı sarsan adam!