Döviz fırlamış, TL değer kaybetmiş, devletin sözcüleri topluma gerçeği anlamaktan kaçıyor. “Herkes bize düşman” argümanına sarılıyorlar. Krizin sorumluluğunu kendisi dışında herkese yüklemeye çalışıyorlar. Siyasi ve ekonomik krizler olunca, iç siyasetin en kullanışlı malzemesi haline gelen din/iman ve milliyetçilik edebiyatı bir kez daha devreye sokuluyor.

Yanlış politikaları eleştirenler ise “iç düşmanlar” diye adlandırılıyor. “Allah büyüktür” denilerek, - kapitalizmin dünyevi ve piyasa zulmüne karşı, uhrevi dünyanın ilahi gücüne ve hamaset siyasetine sığınılıyor. AKP sözcüleri her fırsatta, hükümetin her şeyi doğru yaptığını, ülkeyi iyi yönettiklerinden dem vuruyor. Ama kimse memleketin halinden memnun değil.

Krizin nedeni ekonomik ve siyasi
Yaşanan ekonomik krize karşı, “Onların doları varsa, bizim de Allah’ımız var” retoriği teolojiktir ve “Biz çözemeyiz, işimiz Allah’a kaldı” demektir. Ancak bu siyasi, hukuki ve ekonomik politikanın retoriği değildir. Krizin nedeni ise ekonomiktir ve siyasidir.

Döviz kurunu ve piyasa kurallarını düzenleyen ve müdahale eden Allah değil, küresel kapitalizmin ve sermayenin yeryüzü krallarıdır. Onlar da halkı sadece dini ve millilik üzerinden aldatır. Hatta ABD bile dinle aldatıyor! Doların da bir “Allah’ı var.” Amerikan Dolarları’nın üzerinde “In God We Trust” yazar. Yani dolar da ve doları basanlarda “Allah’a güveniriz” diyor. Bu durumda ABD’nin hem Doları hem de Allah’ı olduğuna göre şimdi ne yapacağız? Sermayenin piyasa kuralsızlığı, haydutluğu ve sömürücülüğü ile ortaya çıkan tahribatlara karşı, uhrevi ve teolojik çözüm bulunduğu nerede görülmüş?

Eğitimi ve kurumları dinselleştirmek yoluyla, yüz binlerce imamdan oluşan bir din bürokrasi inşa etmek yerine, bilimsel, laik, demokratik, katılımcı ve çoğulcu bir eğitim ile dünyevi aklın yöneteceği kamucu bir devlet yapılanmasına gidilseydi, durum inanın Türkiye’nin lehine olurdu. Dincilik uhrevi olan her şeyi, kötü giden dünyevi işlerin üstünü örtmek için istismar eder ve bu tüm dünyada da böyledir. Çünkü sermaye dincilikten, dincilikte sermayeden sömürünün yollarını öğrenmiştir. Her ikisinin de hedefi, insanı kullaştırmak! Dolaysıyla “Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var” demek, krizi alakasız bir uhrevi gerekçe ile masumlaştırmaktır.

Krizin küresel adı kapitalizimdir. ABD ise bu küresel haydutluğun başını çeker. Krizin iktisadi ve siyasi sorumluları ise iktidarlardır. Mağduru ise halktır. Ekonomik krize karşı, “tekbir getirtmek”, “rabia saydırmak”, “dış düşmanlar” saymak, çözüm odaklı yaklaşım değildir. Kriz derindir ve yapılsaldır. Kriz sermaye sınıfı ile siyasi hükümetin ürünüdür. Bu krizle tüm toplumun sofrasındaki ekmek daha da küçülmüştür. Küçük ve orta ölçekli esnaf iflaslarla ve kepenk indirme gerçeğiyle baş başa kalmıştır.

Tablo krize yol açıyor
Türkiye’nin 466.7 milyar dolar borcu ve ödemeler dengesi bozulmuş yapıyı görmezden gelerek, krizi salt “Brunson krizi” maskesi altında sürdürülen ABD yaptırımlarına bağlarsak, gerçek büyük resmi ve dış politikadaki stratejik oyunların arka nedenleri göremeyiz. Çünkü Türkiye’de “büyüme” dış borçla finanse ediliyor ve bu borçtan Allah’ın kendisi değil, borcun mimarları sorumludur. Türkiye yıllardır ihracatından daha fazlasını ithal ettiği sır değildir. Bu tablo ise cari işlemler açığındaki büyümeye ve krize yol açıyor.

“Yerli ve milli” olmayan piyasa kurallarına karşı, şimdi “uhrevi ve milli” hamaset siyaset kurtarıcı olamaz. Küresel kapitalizmin parçası olan, küresel sermayenin verdiği borçla “büyüme rakamları” açıklayanlar, bu politikaların riskli ve tahrip edici sonuçlarını bilerek adım atmıştır. Çünkü krizin sebebi sayılan “dış mihraklar” ülkemizin borçlandığı dünkü “iyi müttefiklerimiz” dediklerinizdir.

Paranın ve siyasetin dini olamaz. Ama hem siyaset hem de sermaye, kendileri dinsiz iken dini istismar ederler.
Unutmayalım ki, demokrasi, hukuk, adalet, laiklik ve bilimsel eğitim yoksa eleştirel ve üretici akıl devre dışı kalır. Eleştirel ve üretici aklın olmadığı yerde de uhrevi aklın borçla büyümeyi esas aldığından, ancak sömürücü sermaye halkı piyasanın sadık kulları haline getirerek, onları tüketim terörünün kurbanı seçer.

Çözüm kamucu politikalar
Çözüm bellidir. Kamucu politikaya sıkı sıkı sarılmak. Amasız fakatsız, Meclis içi ve dışı tüm siyasi yapılarla birlikte demokratikleşmenin önüne açmak, emek ve meslek örgütlerinin ekonomik ve sosyal politikaların oluşmasında katılımını sağlamak, hukukun evrensel değer ve ilkelerine bağlı yargı bağımsızlığını sağlamak, tek adam rejiminden vazgeçmek, eğitimin dinselleştirilmesi yerine, bilimsel ve laik eğitime geçilmesini savunmak olmalıdır.