Bugün Varlık Fonu’nu yazacaktım… Tüm kamu varlıklarının yönetiminin ve satışının ‘kontrol edilemez, denetlenemez bir şirket’ tarafından artık yönetilmekte oluşu, ülkenin de bu tip bir yönetime itilmeye çalışıldığı şu günlerde gerçekleştiği konusuna dair bir yazı olacaktı. Lakin Nisan ayında referandumda neyi oylayacağımız sorusunun yanıtını, şu günlerde, ülke yönetim tarzının da adeta Varlık Fonu A.Ş.’leştiriliyor oluşundan geçmekte. Dar bir yönetim kurulu hariç hiçbir kimsenin söz hakkının olmadığı, denetleyemediği bir yönetim tarzı.

Ne var ki; şu anda da böyle bir tarz, olağanüstü hal koşullarının sunduğu olanaklar kullanılarak hayata geçiriliyor. 15 Temmuz 2016 sonrası, önce 3 ay süre ile başlatılan OHAL koşulları altında tam 6 aydır yaşamaya mecbur ediliyoruz. Ekim 2016’da OHAL daha henüz ikinci kez uzatılıyorken, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Sekreterliği ve Avrupa Parlamentosu Sözcüsü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. Maddesi’ne dikkat çekerek, OHAL kapsamında bir tehlikenin olmadığını belirterek, neden OHAL’in uzatıldığını hukuken eleştiriyordu. Çünkü “Tahmin, olasılık ya da varsayıma göre OHAL uygulanmaz, uygulanabilmesi için tehlikenin mevcut ya da çok yakında gerçekleşmiş olması” gerekirdi.

Sonuç: 6 aydır OHAL ile yönetiliyoruz. Hukuk askıda, bireysel hak ve özgürlükler askıda, ekonomik rasyonalite, kamu yararı, şeffaflık ilkesi, liyakat askıda (bu kez resmi olarak). İnsanlar tek bir gecede işlerinden oluyor, tek bir gecede ekonomik ve sosyal yaşamdan uzaklaştırılıyorlar. Önceleri Gülen cemaati ile ilişkilendirilen isimlerden oluşturulduğu belirtilen listeler, bugün AKP ile aynı düşünmeyen, aynı gelecek beklentisini paylaşmayan binlerce isimden oluşuyor.

Dün gecede yeni bir KHK ile binlerce kişinin işine son verildi. Çoğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden olmak üzere 330 akademisyen ihraç edildi. Öyle ki Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nden üçü profesör beş akademisyen ihraç edilirken, bölümde sadece dört akademisyen kaldı. Yani koca bir bölüm işlevsiz hale getirildi. Bir üniversitede tiyatro tarihi dersi yahut iktisadi gelişme dersi veren bir hocanın OHAL’e konu oluşturabilecek nasıl bir suçu olabilir ki, üniversiteden ihraç edilsin? Bu sorunun kendisi kadar saçma bir durumu yaşıyoruz. Gazetemiz yazarlarından Anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu bilimsel açıdan ‘anayasa nedir, nasıl olmalıdır, nasıl insanlara daha iyi hizmet eden bir anayasa hazırlanır’ı anlattığı için görevinden alınması kadar saçma. Başta Anayasa değişikliğinin Anayasa’nın kendisine uygun olmadığı konusunda uyarmıştı Kaboğlu, işte ülkeye karşı işlediği en büyük suçu bu.

Ülkenin en başarılı orkestra şeflerinden biri İbrahim Yazıcı, o da ihraç edildi. Dünya çapında birçok başarı kazanmış, Puccini (Valencia), Europäischer Musiksommer (Berlin), Bellapais (Girne), CBS (Güney Kore) Festivalleri'nde de orkestra şefliği yapan, Bilkent Senfoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, tüm Devlet Senfoni Orkestraları,9 Eylül Senfoni Orkestrası ve Mersin Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'nda çalışan, Metin Altıok Oratoryosu ile Nazım Oratoryosu’nda görev alan bir sanatçı. Evet ülkemizde bu kadar başarılı isimler var ve aldıkları karşılık bir OHAL KHK’sı ile ihraç edilmek.

Varlık Fonu A.Ş’ye gelirsek… Yok bir farkı… Kamu varlıkları nasıl dilenildiği gibi yönetiliyorsa, bu kurum ve kuruluşlarda emek verenler bu kurumlara katma değer yaratanların emeği de dilenildiği gibi yönetilmek isteniyor. Ülkemizde en zor şeylerden biridir emeğinin karşılığını almak… Bu sosyo-ekonomik yapımızla da doğrudan alakalıdır. Fakat şu zamanlarda öyle günlerden geçiyoruz ki emeğimizin karşılığı bizden zorla alınıyor. Hak arama yolları kapalı, kendinisavunma yolları kapalı, tüm yollar kapanıyor.

Gelecek nesillerin de yolları kapatılıyor. Bugün hangi genç, günün birinde birinin gelip de tüm elindeki avucundakini tek bir gecede alabileceği bir ülkede çalışmak, buraya katkı sunmak ister? Velhasıl durum çok ciddi, bu karanlık devam ederse hafızamızdaki tüm aydınlığı da alır götürür.