“1969 yılında içkiyi ve kadınları bırakmaya karar verdim. Hayatımın en kötü 20 dakikasıydı.” Kuzey İrlandalı efsanevi futbolcu George Best’e atfedilen bu sözü ne zaman duysam, acıyla gülümserim. Best’in kariyerine malolan çalkantılı yaşamı, karaciğer nakline kadar giden alkol problemi ve günümüz şartlarına göre nispeten erken yaşta (59) ölümü aklıma düşer. Geçen çarşamba, Best’in bağımlılıkları hakkındaki bu […]

“1969 yılında içkiyi ve kadınları bırakmaya karar verdim. Hayatımın en kötü 20 dakikasıydı.” Kuzey İrlandalı efsanevi futbolcu George Best’e atfedilen bu sözü ne zaman duysam, acıyla gülümserim.

Best’in kariyerine malolan çalkantılı yaşamı, karaciğer nakline kadar giden alkol problemi ve günümüz şartlarına göre nispeten erken yaşta (59) ölümü aklıma düşer. Geçen çarşamba, Best’in bağımlılıkları hakkındaki bu alaycı sözü bir kez daha aklıma düştü. Bunu aklıma düşüren şey, Whatsapp, Facebook ve Instagram’da yaşanan yükleme ve bağlanma sorunlarıydı. Sadece 12 saat sürmüştü ama bazılarımız için Best’in hayatının en kötü 20 dakikasına eş değerdi. Bağımlılıklarımızı sorgulamak adına üzerinde düşünülmeye değer bir sosyal medya deneyimi yaşamıştık. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun konusu bu olsun.

İŞ HAYATI

Çarşamba günü saat 18.00 sularında ofiste işleri toparlayıp çıkayım diye düşünürken, işle ilgili WhatsApp gruplarına yüklenemeyen fotoğraflar problem oldu. Sanki tarih öncesinden söz edilir gibi “o zaman mailden gönderelim fotoğrafları” diye bir öneri getirildi. Akıllıca bulundu. Oysa bu üç sosyal medya platformunun en eskisinin bile hayatımıza girişi, taş çatlasın 12 yıl olmuştu. Hadi bu teknolojinin içine doğan gençleri anladık da bizim gibi ucundan da olsa internetsiz hayatı yaşamışlara ne oluyordu? 90’ların sonuna doğru hayatımıza girip yaygınlaşan e-posta, hangi ara ilkel bir haberleşme yöntemi oluvermişti. Nasıl kolayca kabullenmiş, ne çabuk alışmış ve birkaç saatlik kesintide nasıl afallamıştık?

ÖZEL HAYAT

Ofisteki Whatsapp krizini ‘e-posta gibi çağdışı bir yöntemle’ hallettikten sonra üniversiteden arkadaşlarla yemeğe geçtim. Birkaç ayda bir yapılan buluşmalar illa ki kayda geçirilip sosyal medyada paylaşıldığı için gruptan birinin telefonuyla bir fotoğraf çektirildi. Bu fotoğrafın ilgili Whatsapp grubunda paylaşımı mümkün olmayınca sorunun devam ettiği anlaşıldı. O fotoğraf aynı sorunla Facebook veya Instagram’a da yüklenemedi. Gecenin sonunda sanki o gece yaşanmamış gibiydi. İnsanlar ara ara telefonlarına gömülemediği için belki daha verimli bir sohbet olmuştu ama bir şey eksikti. Ertesi sabah, gece gönderilemeyen iletiler birbiri ardına düştüğünde artık çok da önemi yoktu. Belki ileride #tbt filan olana dek değersizdi. “Nasıl da mutluyuz eski arkadaşlarla” pozumuz, şöyle en az bir 100 beğeni almadıktan sonra ne anlamı vardı ki?

BAĞIMLILIĞIN BOYUTU

Real Time with Bill Maher isimli tv şovuyla tanınan komedyen Maher, 2 yıl önceki bir programında “Like’ları kontrol etmek, yeni bir sigara içme biçimi” demiş ve eklemişti “Philip Morris sadece ciğerlerimizi istemişti, AppStore ruhumuzu istiyor.” Maher’in ince latifesi aslında artık pek latife değil. Sosyal medyada paylaşım yaptıktan sonra ekranı kaydırıp durduğumuz an kendimize dışarıdan bakmayı başarabilirsek fark etmemiz işten değil. Geçen gün kendimden yaşça genç arkadaşlara “Ben çocukken şehirler arası otobüste sigara içiliyordu” diye anlatırken yakaladım kendimi. Bana öyle geliyor ki, ileride bugünkü sosyal medya bağımlılığımızdan da öyle söz edenler olacak. Bugünün bir ergeni mesela, “ben çocukken kimsenin elinden telefon düşmez habire ekran kaydırılırdı” diyecek. Şimdi fantastik geliyor ama gidişat bu. Amerika’da sigara paketlerinin üzerine “sağlığa zararlıdır” yazmak bile nice tartışmalara konu olmuş, sigara firmaları tarafından finanse edilen doktorların ekrana çıkıp “sigaranın faydalarından bahsettiği” yıllar yaşanmıştı. Bugünün “sosyal platformumda bir saniye daha fazla geçirsin de ne olursa olsun” diyen ‘dikkat endüstrisi’ de tıpkı o günlerin sigara endüstrisine benziyor.

Geçen yıl bu köşede, internetsiz geçirdiğim bir tatilin notlarını yazmıştım. (26 Ağustos 2018-Bir İnternetsiz Tatilin Dipnotları) Bu yıl da bir sosyal medya arızasıyla aniden fark ettim. “Durunca anlaşılır saatin kaç olduğu” diyor ya Turgut Uyar bir şiirinde, ruhumuzun yorgunluk saatini anlamak için de belki arada durmak gerekiyor. Ama şimdi yazıyı paylaşacağım ve kimler beğenmiş diye kaydırıp duracağım izninizle.