Erdoğan’ın 1 Aralık’ta AKP Grup Toplantısı’ndaki konuşmasının ardından Miguel’in desibelmetre ve kronometresini hatırlatarak “Cılız alkışlar”ı yazmıştım.

Okumamış olanlar için hatırlatayım; Miguel Angel Aguilar İspanya’nın önemli gazetecilerinden. Franco diktatörlüğü döneminde, eleştirel gazeteciliğin koşulları kalmamışken, tam yedi yıl boyunca elinde bir desibelmetre ve kronometre ile parlamentodaki tartışmaları izleyerek alkışların süresini ve şiddetini ölçmüş, o ölçümlere dayanan köşe yazılarıyla rejimin gidişatını aktarmıştı.

O kronometre ve desibelmetre 1 Aralık’ta AKP Grubu’nda olsa çanların iktidar için çaldığını gösterirdi demiştim. Gerçekten de, Erdoğan’ın konuşmasına gönülsüz ve cılız alkışlarla tepki veren, alkışlamayan, telefonuyla oynayan ve kafasını iki eli arasına almış milletvekilleri vardı o toplantıda.

Son grup toplantısında ise tam tersi. Doların düşmesiyle moral bulmuş, Erdoğan’ın bir dokunuşuyla mucize yarattığına inanan grup, onu uzun uzun, şiddetle ve ayağa kalkarak alkışladı.

AKP için en önemli sorun aşağıdan yukarı yükselen moral bozukluğunun, muhalefetin belirlediği gündemin gerisinde kalma halinin getirdiği dağınıklığın parti örgütüne yansımasıydı. Şimdi aşağıda da çekilen halaylara bakarak, Meclis Grubu’ndaki havanın yukarıdan aşağı yayılabileceğini söyleyebiliriz.

Bilimsellikten uzak, yansımaları gözlerin içine bakılarak görülen, birilerinin saatler içinde milyarları cebe indirebildiği “indragandi ekonomisi”nin dövizin düşmesiyle yarattığı hava sürdürülebilirse tabii!

Varlığını AKP’nin sadaka ağlarına bağlamış en alttakiler “sürdürülebilir yoksulluk”larıyla hayata tutunmaya devam edebilirlerse!

Bunları yazmamın nedeni; bu köşede sürekli altını çizdiğim, muhalefetin “geliyor gelmekte olan”ı abartarak yaratacağı/yarattığı “oldu da bitti maşallah” havasının yol açacağı tehdidi anımsatmak ve seçim garantiymiş algısının ağır sonuçları olabileceğini bir kez daha vurgulamak.

Seçimi garantiye almanın yolu sokaklardan, meydanlardan ve oralarda kitlelere sorunların çözüleceğine dair güven vererek, olabilecek en geniş ittifakla umudu yükseltmekten geçiyor.

Daha birkaç gün öncesine kadar, iktidar CHP’nin Mersin mitingine kulp takmakla uğraşırken, şimdi muhalefet dövizin düşüşünün arka kapı operasyonlarıyla halkın genelinin yoksullaşması pahasına olduğunu anlatmaya çalışıyor!

Seçim sandığı getirilene kadar peş peşe mitingler olacak, ikincisi İzmit’te” denilmesinin üzerinden neredeyse 3 hafta geçti, henüz ikinci mitinge dair bir belirti yok!

Şimdi her yerde Şili’de sol ittifakın seçim zaferi konuşuluyor ya; geçen gün Ergin Yıldızoğlu da yazmıştı, o zafer üç ayak üzerine yükseldi.

Birincisi ve en önemlisi sokaktır. Başkent Santiago’da metro biletlerine yapılan yüzde 4’lük 30 peso zammı protesto edenler 18 Ekim 2019’da sokaklara çıktılar ve sürekli yükselen protestolar 25 Ekim tarihinde Santiago’da 1,2 milyon insanın toplandığı “Şili’nin en büyük yürüyüşü” ile zirveye çıktı. Seçim zaferi, sokağa çıkma yasakları ve olağanüstü hallerin de durduramadığı o yürüyüşlerle geldi.

İkinci ayak, sol grupların aralarındaki tartışmaları aşıp güçlü bir ittifak oluşturmalarıydı. Üçüncü ayağı “Bu blok ve Boric’in ekonomik mücadele ile kültür savaşlarını birleştirmeyi, kent emekçi sınıflarına ek olarak tarım emekçilerine de hitap edebilecek esneklikte bir söylemi üretmeyi başarması” diye not etmişti Yıldızoğlu.

Türkiye muhalefeti ve solunun, sonuncusu Şili’den gelen başarılardan öğrenecekleri çok şey var. Zaferlerden ve yenilgilerden ders çıkaramayanlara kalan yalnızca düş kırıklıkları oluyor!