Düş kuran bir makine mümkün mü?

DENİZ POYRAZ

Düşünen Makineler, dünyanın önde gelen popüler bilim ve teknoloji dergilerinden biri olan New Scientist’te yayımlanan ve yapay zekânın dününü, bugününü, geleceğini tartışan ufuk açıcı sekiz makaleden oluşuyor. Alanında uzman akademisyenler tarafından ele alınan her bir bölüm, yapay zekâ mefhumunu farklı açılardan tartışıyor.

Bizler, zekânın yalnız insana özgü bir nitelik olmadığını uzun süredir biliyoruz. Yaklaşık yetmiş beş yıldır kendi zekâmızın bir kısmını taşıyan bilgisayarlar geliştirmeye çalışıyoruz. Fakat yapay zekâ ve insan zekâsı arasındaki paralellikler, hayranlığın yanı sıra huzursuzluk da getiriyor. Kitabın editörü Douglas Heaven, önsözde bazı kritik sorular soruyor: Yapay zekâ bize ne kadar benzeyecek? İnsanların yerini alacak mı; bizi biz yapan yaratıcı işlerde bize üstün gelecek mi? Yapay zekânın, insan olmanın anlamı değiştireceğini dahi düşünenler var. Elon Musk, yapay zekâlar geliştirerek adeta “şeytan çağırdığımızı” söylüyor. Makineler, günümüzde, öğrenmelerindeki hızlı gelişmeler sayesinde büyük bir insan ekibinin bile yetişemeyeceği hızda çalışabiliyorlar. Böylece dünyamızın işleyişine dair daha çok şey öğrenip pek çok eylemde bize “meydan okuyabiliyorlar”.

Garry Kasparov’un satrançtaki ikonik mağlubiyetinden sonra, makine öğreniminin en ünlü başarılarından biri AlphaGo adlı algoritmanın, Go oyununda Güney Koreli usta Lee Sedol’ü yenmesiydi. Pek çokları yapay zekânın insan kültürünü yok edeceğine dair endişe duymaya başladı bile. Bu konudaki tartışmalar bugün hâlâ devam ediyor.

Oysa kendi suretimizde makineler üretmek, tahmin edildiğinden daha zor. Bir makinenin ancak kesin olmayan koşullarda doğru kararı verdiği zaman zeki olduğunu söyleyebiliriz. İnsan zekâsına yaklaşmak için bir sistemin sadece bir görevi modellemesi değil, aynı zamanda görevin yer aldığı dünyayı da modellemesi gerekir. Çevresini hissetmeli ve buna göre eyleme geçmeli, kendi eylemlerini buna göre ayarlamalıdır. Bazıları bilgisayarların zeki olabileceğini kabul ederken, duygusal gelişimimizle tecrübelerimizin sonucu olan şefkat ve bilgelik gibi nitelikleri asla geliştiremeyeceklerini söylüyorlar.

Yapay zekâ mekaniğinin incelendiği ikinci makalede, 2000’lerin ortalarında küçük istatistiksel öğrenme algoritmaları ve büyük miktarda verinin can verdiği yeni bir zeki makine nesli ortaya çıktığı ifade ediliyor. Verinin ön planda olduğu bir yapay zekâ çağı… Yeni makine dili zekâdan ziyade istatistik… Noam Chomsky bu alanda çalışan bilim insanlarını arı hareketlerinin eksiksiz bir simülasyonunu üreterek arı dansları üzerine çalışan, ancak arıların bunu neden yaptığıyla ilgilenmeyen insanlar olarak niteliyor ve elbette eleştirel bir tutum takınıyor. Öyle ki, internet alışverişlerinde sepetimize hangi ürünleri ekleyip çıkardığımızdan hangi günler alışveriş yaptığımıza, ödeme türlerimizden alışverişlerimizi tamamlama sürelerimize, ev adreslerimize, hesap numaralarımıza dek uzanan devasa bilgi yığını, sonsuz dijital havuzlara işleniyor. Yapay zekâ, müşterileri suiistimal etmekle onların eğilimlerini keşfetmek arasındaki ince çizgide usul usul yürüyor.

Öte yandan, sürücüsüz arabalar trafikte boy göstermeye başladı. Savaşlarda insan askerler yerine sıklıkla otonom silah sistemleri tercih ediliyor. İnternetteki yazışmalarımızdan yararlanan robotlar tweet atıyor hatta öyküler yazıyor. Bir süredir ameliyatlarda “yapay zekâ doktorlardan” yardım alıyoruz. Kitapta detaylıca ele alındığı üzere, bu ve bunun gibi pek çok uygulama alanına sahip olan robotlar, etik açıdan da birçok soruyu beraberinde getiriyor.

Yapay zekâ, bugünlerde tüm dünyada yüksek bir iyimserlik ve yatırım döneminde. Ancak bunun şişirilmiş bir balon olup olmadığını zaman gösterecek. Yapay Zekâ Çağı ve İnsanlığın Geleceği alt başlığıyla dilimize çevrilen bu kıymetli çalışma, söz konusu meseleye meraklı her yaştan okur için ayrıntılı ve bilimsel bir bakış sunuyor. İyi okumalar…