Düşlerin yazarı Ursula Le Guin, hafta başında, arkasında bizi sınırsız düşler kurmaya zorlayacak ölümsüz eserler bırakıp göçtü gitti. Bizi; mülksüzlüğü, cinsiyetsizliği, ırkların ve savaşların olmadığı bir dünyayı hayal etmeye zorlayan yazarın ardından, sessiz bir saygı duruşundayken, Suriye sınırından haber geçen genç meslektaşım Kenan Şener ve kameraman arkadaşına iğrenç küfürlerle saldırıldığını gördüm. “Vatan haini” diyerek ve ölümle tehdit ederek saldıran adamı ve aynı histeriyle onu destekleyen adamları gördüm.

Kenan işini başarıyla yapan ve hedef olduğu bu son saldırıyı da soğukkanlılıkla karşılayıp tam da bir gazetecinin böylesi durumlarda yapması gerekeni yapabilen bir gazeteci…

Peki, iktidar, kendi izni ve onayıyla çalışan bir gazeteciye, asılsız bir söylentiyle saldıran ve sadece basın özgürlüğünü değil, “halkın haber alma hakkı”nı da engelleyen adama ne yaptı?

Suriye’de işler gittikçe karmaşıklaşıyor ve YPG’nin Esad’ı “Suriye’nin ayrılmaz bir parçası” dediği Afrin’e çağırmasıyla daha da kritik bir noktaya gelindi. Esad’ın Afrin’e gelmesi demek, Türkiye’nin artık sadece YPG ile değil, Suriye ve Rusya ile de karşı karşıya gelmesi demek.

İttifakların sürekli değiştiği; ABD, Rusya, İran ve Suriye gibi aktörlerin her biriyle olan ilişkilerde keskin iniş çıkışların yaşandığı bir ortamda, atılacak adımların olası sonuçları konusunda ortak aklı çalıştırmak gerekirken, farklı sesleri “vatan haini” ve “öldürürüm” diye karşılayan bir iklim besleniyor.

Le Guin, “bir anarşist ütopya” olan Mülksüzler’i Vietnam savaşına tepki olarak yazmıştı. Düş ürünü olarak!

En küçük farklılığın bile “öldürürüm” tehdidiyle karşılaştığı bugünün dünyasını değiştirebilmek için daha çok Le Guinlere, daha çok düşlere, daha çok bir başka dünya hayaline ihtiyaç var…

Kadınların işkenceyle öldürülebildiği, çocukların tecavüze uğrayıp hamile kaldığı bir dünyada cinsiyetsizliği düşlemek… Bazen erkek bazen kadın olunabilen bir çift cinsiyetliliği… Arkadaşlık ve sevginin hakim olduğu, çocuklar doğurmuş bir ananın daha sonra başka çocukların babası olabildiği bir dünyayı düşleyebilmek, cinsiyetin bir statü ve güç aracı olarak kullanılmadığı bir dünya kurabilmenin de ön adımlarıdır.

Ayrıntı Yayınevi, Karanlığın Sol Eli’nin tanıtımında “Zihni kapasitesini zorlayan hayaller kurmayı hâlâ sevenler için...” demiş.

Dünya, yalnızca yanı başımızda bizim de içine girdiğimiz bir çatışma ile değil, topyekun bir alt üst oluşla sarsılırken, savaş “düş kuranlar” ile “düş vuranlar” arasında da yaşanıyor.

Düş vuranlar”, mesleğin en temel ilkelerine uyarak vatandaşları bilgilendirmeye çalışan gazetecileri de vuruyorlar. Yaptıklarının sonuçlarını öngörmekten ve empati duygusundan yoksun olarak!

Le Guin, 2005 yılında Guardian’a verdiği bir röportajda, “Eğer eylemlerinizin sonucunu hayal etmez ya da edemezseniz, ahlaki ya da sorumlu davranma şansınız yoktur. Küçük çocuklar bunu yapamaz, …. Onların düşlemleri öngörü ve empati kazandıracak şekilde eğitilmelidir” demişti.

Küçük çocuklar eğitilebilir, “düş kuran” olabilirler. Ancak, öyle bir iklim ki içinde olduğumuz, “düş vursunlar” diye eğitiliyor çocuklar. Büyüyüp ayakları üzerinde durmaya başladıklarında da düş vuruyorlar!

2014’te Ulusal Kitap Vakfı’nın Yaşan Boyu Başarı Ödülünü alırken, “Direniş ve değişme” demişti Le Guin, “sanatla başlar. Sıklıkla da bizim sanatımızla, sözcüklerin sanatıyla.

O yüzden “düş vuranlar” sözcüklere de saldırıyorlar. Onlar da biliyorlar ki, düşlerin düş dışı gerçek dünyayı değiştirme gücü var. Le Guin, yazarın görevinin okurun düşlerini beslemek olduğuna inanmıştı; en gerçek dışı düşlerin gerçek dünyayı etkileme ve değiştirme gücü olduğunu biliyordu.

O halde, düş kurmaya ve düşleri beslemeye devam: Gazetecilerin özgürce haberlerini geçebildikleri, herkesin eşit ve özgür bireyler olarak bir arada kardeşçe yaşadığı bir dünya için!

Düşlerimizi öldürtmek yok!