Elinde babasının g

Elinde babasının gri fotoğrafı, cebinde tozpembe hayalleri vardı, çocuğun. Babasını tanıma şansı olmamıştı. Bebekmiş, o uzaklara gittiğinde. Ona kavuşacağı günün şöleniyle süslenirdi düşleri, her gece. Fotoğrafın solgun kıvrımları arasından seçemese de gözlerinin rengini, sıcaklığı yansırdı gözgöze gelişlerde. Kimi zaman oyunlar oynarlardı birlikte veya yemek yerlerdi kahkahalar eşliğinde. Sade, duru, sıradan ama ulaşılması zor olan seraplardı bunlar. Annesine soramazdı; babasının gözlerini, gülüşünü, onun için hissettiklerini, üzülür diye. Solgun fotoğ raf, annesi ve birlikte yaşadıkları nenesiydi yaşamı nın en güzel renkleri. Bebeklik günlerini anımsamak istediğinde, ışık hareleri oluşurdu gözbebeklerinde. Küçük beyni kocaman soru işaretleriyle ağırlaşıyordu büyüdükçe. Sevgi yüklü bir günaydınla uzaklaşırdı babası ndan sabahları. Okula dek izlerdi sessiz adımlarla, sonra çekilirdi sayesine. Annesinin iş dönüşlerinde, aydı nlık dolardı yüreğine. Kocaman beklentilere kapılmadan, küçük gülümseyişlerle yetinirdi. Neşe sunardı evdekilere, yüreği solgun günlerinde bile. Okumayı severdi, yakın dostlarıydı kitap kahramanları. Sayfalara aksederdi babasının yüzü. Günün her rengine bulaşırdı sureti, özlemle iç çekmelere sürüklenirdi, umarsızca. Arkadaşları sorduğ unda babasını; dili tutulur, içi kururdu kar altı nda kalan dallar misali. Kendisine bir hayal kadar yakın olanı anlatacak kelimeleri öğrenememişti daha.

GİDENİN ARDINDAN
Bir akşamüstü evleri gecenin lacivertiyle doldu. Korkuyla annesine sarıldı, bırakmak istemedi aydı nlığını yabancı ellere. Motor sesleri uzaklaşırken, kar ayazı değdi iliklerine. Nenesinin iç yakıcı feryatları yankılandı evde. Gözlerini ve kulakları nı kapadı canı yanarcasına. Kötü bir rüyaydı yaşadıkları biterdi nasılsa! Karanlığının solgun ışığı oldu, yalnız günlerinde babası. Dert yandı, öfke yolladı, gözyaşlarıyla ıslattı fotoğrafını. Yorulduğ unda, sığındı ürkek uykulara. Uzun süren ayrılığın ilk buluşmasında gözlerine yabancı olanı, yüreği tanıdı. Ağlamadı, sızlanmadı, üzmemeliydi annesini. Ellerini uzattıkça ulaşılamaz oluyordu tenini özlediği. Yoksaydı, var olan tüm engelleri. Sevgisini ve umudunu gönderdi gözleriyle. Gidenlerin dönmediğini bilse de inanmak istedi "yakında döneceğim!" diyene. Soramadıkları çığ gibi büyümekteydi beyninde, başı ağrıyordu şiddetle.

Annesinin dönüşünü beklerken fotoğrafları ezberledi kare-kare. Seyrederken cansız görüntüleri hasretinin denizi büyüyor, soğuk suların teması yla üşüyordu. Yaşlı, kırgın nenesine sarılıp pembe umutlar aşılıyordu elinden geldiğince. Açık görüşlerde, bayram gibi bayramlar yaşıyordu. Gönül eliyle sarılıyordu annesinin bedenine. Teninin tuzunu ekliyordu denizine, sarılamadığı zamanlar burnunda tütsün diye. Yetinmeyi öğrendi yetmeyen kısa görüşlerde. Her kabulleniş bir başka sancıya gebeydi, bilemedi! Sıkıntılı bir gecede ekrana kenetlendi bakışları dehşetle! Anneannesinin anlattığı cehennem bu olmalıydı! Orada kötüler yanmaz mıydı? Annesinin yüzünü ayrımsadı alevlerin arasından. Sonra kaybolup gitti dumanların arkası na. Pencereyi açıp, var gücüyle bağırdı "annem yanıyor, yardım edin!" diye, duyan olmadı. Hastane ziyaretleri, annesinin yanan güzelliği, kemik yığınına dönmüş gövdesi, nenesinin bitmek bilmeyen sızlanmaları, komşuların kaçamak bakışları, arkadaşları nın uzaklaşması, hepsine sırasıyla alıştı, çözemediği sorular gibi.

Annesi eve döndüğünde, yeni hastalıklarını getirmişti beraberinde, aldırmadı. Boyalı hayaller armağan etti ona, böylece renk geldi gözlerinin ferine. Sevgisini sürdü yaralarının üstüne, iyileştirdi. Pamuğu suya batırıp, ıslattı kor alev gibi yanan dudakları nı. Çare olamasa da; bedeninin yangısına, içine işleyen duman kokusuna, acı yüklü haykırışlara, denemeliydi. Beynine, kalbine gönderip ellerini, kadifemsi dokunuşlarla silmek istedi annesinin ruhuna sinen acıların isini. Bir yalan olsaydı tüm yaşadıkları ve yeni günde unutulsalardı. Geceyi kar ve havai fişekler aydınlatıyordu. Babasıyla birlikte oturdu annesinin dizinin dibine, kulağına fısıldadı "yarın dünden güzel olacak!" diye. Bir yıldız göz kırptı, yüzünü göğe çevirdiğinde. Bir şarkı yükseliyordu teypte " Gülümse, Hadi gülümse, Bulutlar gitsin, Yoksa ben nasıl yenilenirim, Hadi gülümse, Belki şehre bir film gelir, Bir güzel orman olur yazı larda, İklim değişir Akdeniz olur. Gülümse… "

esrakahraman@birgun.net