Düşünce temelinde yok edilmeye çalışılan; umutla geleceğe akan özgürlüklerdir. Cezanın karşılığı ödül ise eğer, “düşüncesizliğe” vermeliler en pahalı olanını...

Bilgi ve deneyimlerin, hislerle birleşmesi sonucunda oluşan düşünce, son derece doğal insani bir özelliktir. Tarihsel süreç boyunca, düşünceye, bilime, sanata yani doğal olana karşı, mevcut iktidarlar tarafından acımasız yaptırımlar sergilenmiştir. Dünyanın yuvarlak olduğunu savunan Galileo Galilei, papazların hışmına uğrayıp, engizisyon tarafından sapkınlıkla suçlanır, ders vermesi yasaklanır, sürgüne gönderilir. 60 yaşında onca cezayı hak edecek ne mi yapar Galilei? DÜŞÜNÜR. Dünyanın devinimi değişir mi? HAYIR. Yaşamın her alanını sınırlayan, kontrol eden, programlayanlar olacaktır. Hayatın sınır tanımayan akışkanlığı tüm sınırlamalara rağmen, doğal akış gereği ileriye doğru akacaktır, onlar istemese de. Özgürlük, toplu iğne başı kadar bir delikten bile süzülüp, çoğalabilecek niteliktedir aslında. Düşünceleri nedeniyle erk tarafından sürgüne gönderilen, işkence edilen, öldürülen yürekli insanların günümüze akseden ışıklarıyla aydınlanırken dünya, pelteleşmiş beyinler tarihin karanlıklarında çürümektedir. Galilei’nin son cümlesindeki gibi “her şeye rağmen dünya dönüyor.”

Kontrol odaklı iktidarın alt işlevi olan polis gücünü, geniş yetkilerle donatmak adına, hayata karşı engellere yenileri eklenmektedir. Yürürlükte olan ceza yasaları, düşünceyi formüle eder, kapsamı ölçüsünde(!) katlanarak çoğalan cezalarla engellemeye çalışır. Yıllardır süren bu çabalar, daha insani, demokratik, uzlaşmacı, karşısındakiyle önyargısız iletişim kurabilen, insan haklarını, hukuku, özgürlüğü hedef alan çözümler üretmek için harcayabilse, bunlara gerek kalmayacak. Ancak, sistemin gereği, genel güvensizlik ortamı yaratmak, bu ortamın tek koruyucusu olarak tüm nüveleriyle birlikte iktidarı öne çıkarmaktır. Korku ve panik en güçlü dayanaklarıdır. Bilginin yaygınlaşması, tartışmaların zenginliği, hak-hukuk arayışları, haksızlığa direnme, kısaca yaşamsalı savunmanın ana ekseninde, özgür düşünce vardır. Düşünce temelinde yok edilmeye çalışılan; onurlu, sevecen, coşkun ve umutla geleceğe akan özgürlüklerdir. Cezanın karşılığı ödül ise eğer, “düşüncesizliğe” vermeliler en pahalı olanını.


Suç nitelemesi, gerçek anlamının dışında yorumlandığında, katliamcı, işkenceci, yargısız infazcı, meşhur failler ve kundakçılar aklanır. Mağdurlar, masumlar, acı çekenler, katledilenler, ölenler suçlanır. Öldürmeyi reddeden, savaşa karşı olan insan ya tutuklanır ya da akıl hastanesine kapatılır. Yabancı dilde eğitim teşvik edilirken, aynı iklimde yaşayan insanların, kendi dillerinde konuşması engellenir. Güvenlik adına binlerce köyün boşaltılıp, milyonlarca insanın kentlerin varoşlarına hapsedilmesi, suç değildir, bu insanların hak arayışlarıdır suç olan. Kendileri gibi davranan, sorgulamadan kabullenen, itaat eden, medya kanalıyla aktardıkları tüm yalanları doğru zanneden, silik, kimliksiz, sevgisiz, düşüncesiz bir kitle yaratmaktır amaçları. Polisiye tedbirler gereğince, tanımı değişen suçlara(!) uygun hapishaneler inşa edilir. Şiddetin boyutu, renksiz kutu misali hücrelerin içinde duygusal boylamda acımasızca çoğaltılır. Tedirginlik, karmaşa ve korkuyla beslenen, kısır döngünün yaratıcıları, sıkışıp kalmıştır kendilerinin yarattığı sınırlar arasında, bilmezler. Mevcut önlemlerle yetinmeyip, daha baskıcı eklemlemeler üretmek adına, genel güvensizliğin boyutu artırılır, düzenli aralıklarla. Giderek çoğalan hapishanelere kapatılan düşüncelerin sayısı artar, ancak yankıları sel olup akar duvarların dışına.

Bir ülkenin ilke ve normları Anayasa ile belirlenir. Bırakın değiştirmeyi, küçük bir müdahale bile en önemli suç kapsamındadır. Hal böyleyken, çeşitli dönemlerde darbeciler, Anayasanın 1. maddesinden başlayarak tüm maddeleri rafa kaldırdılar. Diktatörlüklerini ilan etmeleri yetmez gibi, işkenceden sağ kurtulanları “Anayasa’yı değiştirmek” suçundan idamla yargıladılar. Değiştirdikleri yasaların arkasına sığınıp, yok ettikleri insanların kanlarıyla suladılar iktidar yollarını. Düzeni değiştiren darbeciler, dönem aralarında, yaptıklarının hesabını vermediler asla. 78’liler dışında hesap soran da olmadı fazlaca. Darbeciler yargılanmadığı sürece, gerçek özgürlüklerden bahsetmek olası değildir ve kanlı yollara çıkan kapılar daima aralık olacaktır. Terörle Mücadele Yasası’nda yapılması planlanan değişiklik, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine tümüyle aykırıdır. İlgili madde; hukuk devleti insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinde olan devlet” olarak tanımlamaktadır. Bu tasarının neresi bu tanımla örtüşmektedir acaba? “…hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren..” yerine “özgürlükleri yok eden eylemler” hangi ülkenin Anayasasından esinlenerek hazırlandı? Dünya, güneşin etrafında dönüyor, balçıklı karanlıkların ortasında değil.