Biz devam ediyoruz kaldığımız yerden, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın Önsözünü yanlış anlamayı sürdürüyor, tarihsel maddeciliğin ütopyamıza değil, hayallerimize denk düşen okumasını sanki işimiz kolaylaşıyormuş gibi pek seviyoruz

Duvarın üç hali

Duvara dayanmışız. Bu duvar Nazım’ın güneşli bir pazar gününde sırtını dayadığı duvar değil; bu duvar, tehlikeyi fark ettiğimiz halde aldırmadığımız, yalanın egemenliği üzerine kurulu saldırı karşısında hep gerilediğimiz, sıkıştırıldığımız köşede sırtımızı dayadığımız duvar. Zeminin sarsılmaya başladığını fark edenlerin halkın işe karışmasını önlemek, yitirdikleri istikrarı kurabilmek için daha fazla gerileme “şansı” olmayanlara saldırmalarını bekliyoruz. Hazırlandıkları görülebiliyor. Seçimler yaklaşırken, sırtlarını duvara dayamış olanların kendi aralarındaki dayanışmanın, işbirliği çabalarının romantik ama hayali olduğunu, niyetlerin baki, adımların sahte oluğunu büyük bir zevkle izliyorlar. Papaz Niemöller’den söz edenlerin sayısı arttı.

Hava karardı. Gün söndü. Tozlu şosede yankılanan ayak sesleri uykumu kaçırsa da başım ikide bir önüme düşüyor. O zaman salaş bir köy kahvesinde kırık dökük bir sandalyeye oturuyor, kitabı açıyor ortalarda bir yerden telaşla okumaya başlıyorum.

Cebir doğruydu
Okudukça iyimserlikle karamsarlık iç içe geçiyor. Siyasette öngörü, falcılık değildir. Louis Bonaparte, hani şu Marx’ın 18 Brumaire’ine konu olan, 20 yıl süren iktidarının sonunda uzatmaları oynayabilmek için Otto von Bismarck’ın Prusya’sına savaş açmaktan başka çare bulamamıştı. Ama savaş umduğu gibi sonuçlanmadı. Bismarck zaferini Alsace-Loraine’in ilhakı ile taçlandırmak istedi. Uluslararası İşçi Birliği’nin savaş sonrasını değerlendiren Marx’ın kaleme aldığı bildirisi, bu türden bir “falcılık” sayılabilir. Bildiri, “Fransa’nın parçalanması bir ‘ırklar savaşına’ yani Rus-Alman savaşına yol açacak ve bir Rus müdahalesini kışkırtacaktı.” Bunun sonucu ise yine Marx’ın bir parti üyesine yazdığı mektuptaki ilginç öngörüyü haber veriyordu. Marx, bu durum “Rusya’da kaçınılmaz bir toplumsal devrimin ebesi olacak” diyordu. Toplumsal çalkantılar Rusya’yı sarstı. Devrim hemen değil epeyce gecikerek ama gerçekleşti. “Demokrasi Savaşçısı Olarak Marx ve Engels” adlı ilginç çalışmanın yazarı August H. Nimtz, “Aritmetikte hata olsa bile cebir doğruydu” diye yazdı. (Yordam Kitap, sf.302)

Fransa’nın yenilgisi sonrası Paris’e yaklaşmış Prusya birliklerinin tehdidi altında ilan edilen Burjuva Cumhuriyet karşısında işçi sınıfının politikası ne olacak? Uluslararası İşçi Birliği itidal tavsiye etti. Açıklamada “kendi sınıf örgütlenmesinin çalışmaları için Cumhuriyet özgürlüğünün imkanlarını sakin ve kararlı bir şekilde geliştirmelidir” deniliyordu. Ama Komüncüler Mart 1871’de bu sükunet tavsiyesini dinlemediler, harekete geçtiler. Bu durumda Marx ve Engels, uyarmayı bıraktılar, Komünü ve Komünarları tüm güçleriyle savundular. Aynı zamanda gelişmelerin uluslarası işçi hareketinde bir bölünmeye yol açmaması için de yoğun çaba gösterdiler.

Komün dersleri
Komünün derin anlamını, başarısını, yenilgisini, kanla bastırıldığını biliyoruz. Başarısı, devrimin hangi koşullarda başarı kazanabileceğine ya da geçmiş yaklaşımların geçersizliliğine ilişkin tezleri güçlendirmesi oldu. Marx’ın değerlendirmesi, her zaman için geçerli devrimci bir ilkeyi eserine ekledi. Şöyle diyordu Marx: “Eğer mücadeleye sadece kusursuz şekilde uygun şartlarda girilseydi, dünya tarihini yapmak gerçekten de çok kolay olurdu. Öte yandan ‘rastlantıların’ hiçbir rolü olmasaydı, tarih pek mistik bir nitelik taşırdı.”

Devrimcilerin yenilgiler karşısında nasıl tutum takınmaları, rotalarının ne olması gerektiği konusunda Marx’ın ve yoldaşı Engels’in mottosu kısa ve özdür: “devrim öldü yaşasın devrim.” Ama yenilgi zamanlarında hayal kırıklıkları büyük ve etkili olur. Buna karşı Marx ve Engels hem örgütlenmeyi hızlandırmaya, hem de teorik zemini güçlendirmeye ağırlık verdiler. Kapital’in ön hazırlığı sayılan Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın böyle bir işlevi vardı. Özellikle de Önsöz bugünlere kadar en temel metinlerden birisi, aynı zamanda bir tartışmanın da odağı olageldi.

Sırtını duvara dayamış kardeş, dur biraz; bak elimde başka bir kitap daha var, Serpil Güvenç yazdı; o da şimdi buralardadır, son durakta sırtımızı duvara dayadığımızı bilenlerdendir, çare bulalım diye yazmıştır bu kitabı da. “Kapital’i Topraktan Çıkaranlar”ı anlatıyor. (Yazılama yayınları) Çevir bakalım sayfaları, daha hemen başta Korkut Boratav’ın sesini duyacaksın. Serpil’in Engels’ten aktardığı bir saptamaya dikkatimizi çekiyor Hoca. “Marx’ın bilim tarihine getirdiği önemli bulgulardan ikisi üzerinde durabiliriz, Birincisi dünya tarihinin kavranmasının getirdiği devrimci yeniliktir... İkinci önemli bulgu ise kapitalist üretim biçimi içinde işçinin kapitalist tarafından sömürüsünün nasıl gerçekleştirdiğinin açıklamasıdır.”

Boratav Hoca’nın sorusu ve yanıtı şöyledir: “Engels’in değerlendirmesine göre tarihsel maddecilik artık değer kuramı ile açıklanan kapitalizmin incelenmesine öncüldür. Marx Kapital’den önceki Grundrisse’de de, Önsöz ile birlikte Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’da da aynı sıralamayı esas almıştır. Peki neden Kapitalin birinci cildinde kapitalizmin incelenmesi ile başlamıştır işe. Marx zaten bu durumu Sigmund Schot’a yazdığı mektupta açıklar, ‘Gerçekte ben Kapital’e üçüncü tarihsel bölümle tersten başladım.’ (sf.11) Neden? Çünkü sınıf mücadelesi beklemez. “İlk yapıtlarından birinde aydınlanma filozoflarını ‘dünyayı değiştirmeye’ davet eden Marx bu ortamda Kapital’i tarihsel maddeciliğin anlatımı ile başlatamazdı.”(sf.12)

Sonra sıra 3. Ciltte tarihsel maddeciliğin anlatımına gelecek, Ekonomi Politiğin Eleştirisi’nde eksik anlatılmış üretim ilişkileri terimi bu kez içi doldurulmuş, eksiksiz tanımlanmış bir şekilde “dolaysız üreticilerin ödenmemiş artık emeğine el koymanın özel biçimi olarak” tanımlanacaktır. (Sf.13)

Hayat beklemez
Kitabı kapatıyor, Marx’ın devrimci gelişmelerin gerisinde kalmamak için Kapitalin planını neden değiştirdiğini yeniden düşünmeye çalışıyorum. Serpil’in tam zamanında çıkmış kitabını okudum bitirdim. Sallanan sandalyeden kalktım, salaş kahveyi terk ettim. Cebimdeki akıllı telefon çaldı, açtım, sevgili dostum Baha ölmüş, içimde bir yerde bir sancı başladı, geri dönsem yine otursam o sallanan sandalyeye; bir kere daha öttü akılsız telefon, Filiz bir yaşına daha girmiş, dur be kızım acelen ne.

Hayat devam ediyor, biz duvarın dibindeyiz, ders almak istiyor ama bir türlü alamıyoruz, Papaz Niemöller bıktı bizden. Biz devam ediyoruz kaldığımız yerden, Ekonomik Politiğin Eleştirisine Katkı’nın Önsözünü yanlış anlamayı sürdürüyor, tarihsel maddeciliğin ütopyamıza değil, hayallerimize denk düşen okumasını sanki işimiz kolaylaşıyormuş gibi pek seviyoruz. Zamanı gelmedi mi, yanlış anlaşılmayı hiç hak etmemiş, Önsöz’ü dikkatli bir gözle tekrar tekrar okumanın; Grundrisse”nin “Yöntem Üzerine” başlıklı bölümüne başvurmayı ihmal etmesek daha güzel olmaz mı?
Duvara dayandık sonunda, daha fazla geriye gitmeyeceğiz. Nazım’ın öteki “duvar”ını okumanın zamanı geldi işte sonunda.


Hani şu, “o duvar o duvarınız” diye başlayanı...