Duvarlar çekildi, duvarların belgeselleri çekildi...

Duvarlar çekildi, duvarların belgeselleri çekildi...

Kimi iç dünyasında duvarlar ördü. Duvarlar yasakları, ayrılıkları, sınırları anlattı, deli deli akan sulara set oldu. Yaşama karşı ölümü çağrıştırdı. Yürekler duvara karşı yıkılası bir isyanla doldu. Mülkiyeti temsil etti, dolayısıyla mülkiyet ilişkilerini de. Hapishanelerden yükselen dört duvarlar, tecrit odaları karanlığın imgeleriydi. ‘Dışarda deli dalgalar, gelir duvarları yalar’ dedi, Sabahattin Ali. Kurşuna dizilenler duvarın önüne çekildi. Attilla İlhan ‘Duvar’ şiirinde; “biz idam duvarıyız, karşımızda çok insan öldürdüler/onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık/temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadık/...” dedi.

‘Duvarlar yıkılmalıdır,’ diye bağırdı kalabalıklar. Topluma karşı örülen duvarlar akla gelince tarih unutturmadı. Berlin Duvarı, İsrail Duvarı, Meksika Duvarı, Ağlama Duvarı vb.leri, Çin Seddi’ni bile sayabiliriz. Rojova sınırına çekilen duvarı atlamayacağız elbette.

Berlin Duvarı- Kuşkusuz ki duvarlar arasında en meşhur olanı, 2. Dünya Savaşı sonrasında yapılıp Batı ile Doğu Almanya’yı ayıran duvar. 9 Kasım 1989’da yıkıldı. Yıkılması Alman halkına ve bütün dünya halklarına özgürlüğü muştulayan bir gelişme olarak anlatıldı. Ama Berlin Duvarı’nın yıkılışının üzerinden geçen 25 yılda Almanya’da faşizm yükselişi anlatılmadı. Birleşme sonrası süreçte, yoğun yoksulluk ve kapitalizme dair hayal kırıklığı yaşayan kitlelerin olası bir “sola dönüşünü” engellemek için bilinçli olarak faşist gruplar devreye sokuldu. Yahudi soykırımı, 9 Kasım 1938’de ülkedeki havralar ile Yahudilere ait işyerlerinin ateşe verildiği o gece başladı ve tarihe “Kristallnacht” olarak geçti. Berlin Duvarı’nın da bir 9 Kasım gecesi yıkılması, tarihin tuhaf bir cilvesiydi(!) Şiarları ‘bir daha asla sosyalizm olmasın’dı. Duvar yıkılıp Doğu ve Batı birleşmeye giderken yirmi dört saat geçmemişti ki doğu tarafındaki binaların duvarlarına bir Cola ve sigara firmasının devasa reklamları yerleştirildi, 1 milyona yakın insan evsizdi. Geçtiğimiz yıllarda, Almanya’da halen yarım milyona yakın insanın sokakta yaşamak zorunda kaldığı açıklandı.

İsrail Duvarı- İsrail tarafından Filistin topraklarını izole edecek biçimde tasarlanan ve toplam 708 kilometre olması planlanan duvar Berlin Duvarı’ndan tam 15 kat daha uzun. Tarih ne kadar garip, Berlin’de duvarların önünde kurşuna dizilenler, şimdi, dünyanın en büyük zulüm duvarını ördüler. Utanç Duvarı denilen bu duvarın üstünde Berlin Duvarı’ndaki gibi ‘bütün duvarlar bir gün mutlaka yıkılır’ yazıldı.

Aslında İsrail intihar saldırılarını engelleme bahanesiyle Filistin şehirlerini parçalara böldü. Ambargo ise halen sürmekte, dolayısıyla açlık da... Akrabaları/aileleri birbirinden ayırdılar.

Meksika Duvarı- Bu duvar Meksika-ABD sınırında. Gariptir ki halktan para toplanarak yapıldı. ABD’ye göre Meksikalılar hırsız, uyuşturucu ve fuhuşla uğraşan ‘öteki’ydi. Kendi ellerindeki kanı sakladılar, yozlaşmayı anlatmadılar.

Milattan Sonra 122’de, Roma İmparatoru Hadrianus tarafından İskoçları ve diğer barbar(!) toplulukları İngiltere’den uzak tutmak için yapılan Hadrian Duvarı ya da Ağlama Duvarı, Magirus Hattı, Çin Seddi’nden bahsetmedim bile! Tarihte, şehirleri ve insanları korumak için yapılmışlarmış! İnsanlığın baş belası savaşların doğrudan bir sonucu olarak yani...

Nusaybin’deki duvar inşaatı ise Kürt halkına dayatılan hayata ve geleceğe ilişkin bir mesaj niteliğinde. Iki metre yüksekliğindeki duvarın üzerine dikenli tel örülecek.

Edebiyatta, şiirde, resimlerde ve fotoğraflarda da rastlarız duvarlara... Ursula K. Le Guin dünyadan göçüp başka bir gezegene yerleşen anarşistlerin kurduğu ütopik toplumu anlatır Mülksüzler’de. Oradaki duvar; o en özgür ütopyada dahi, özgürlüğü tehdit eden bir unsurdur. “Bir duvar vardı, önemli görünmüyordu,” cümlesiyle başlar roman, sayfalar ilerledikçe duvar korkutucu bir hal alır ve yaşamı tehdit eden iktidarın kalesine dönüşür...

Ancak bir de özgürlüğe açılan duvarlar vardır; afişlemeleri, yazıları, grafitileri ile; isyanın, devrim sloganlarının, sol direnişin, Kürt halkının sözlerini görünür kılan... Gezi Parkı Direnişi’nde mizahla buluşan...

Sözü Can Yücel’e bırakayım, 2000 Türkiyesi’ne mi gönderme yapmış, ne dersiniz?

BİLÂ-ZAMAN

(1936 İspanyası’nda meselâ)

Dönülmez faşizmin ufkundayız

Vakit çok geç.