•Henüz iktidar olmakla başlarına nasıl bir dert aldıklarının farkında değiller.
•Memlekette sanat alanında bir Rönesans gerçekleşecekse bu, önümüzdeki birkaç yıl içinde olacak.
•Artan sansürü delmek için söz sanatlarında hiç olmadığımız kadar yaratıcı olmak zorunda kalacağız.
•Sözle ima etmek bile yasaklandıkça göstergebilimde dünya sinemasına parmak ısırtacak kıvama geleceğiz.
•Başlarına yıllar yılı bela olacak yeni Kibar Feyzo’lar çekeceğiz. ‘Faşo ağa’ yazan duvarlar bırakacağız siyahi tarihe belge olarak. Eşşoleşşek lafını biplemekle her türlü eşekliğin gözler önüne serilmesini engelleyemeyecekler.
•Yine çoğu kişinin haberi dahi olmayan sanat eserlerine kast ederek, yasaklayarak, birçok yapıtın geniş kitlelerce tanınmasını bizzat sağlayacaklar.
•Yakıp yıktıkları büyük tiyatrolar, onlar için bıçak değince tüm vücuda yayılan ur olacak. İrili ufaklı salonlarda, barlarda, cep tiyatrolarında, apartman dairelerinde açılan yeni sahnelerde yeni oyunlar sahnelenmeye devam edecek.
•Dert söyletir demişler… Sulukule’de kurulan “Bu aslında bu kentin çöküşü, beş senedir önümde semtimin ölüsü’ diyen Tahribat-ı İsyan grubu gibi ses verenler çoğalacak.
•Sezen Aksu’nun ‘Masum Değiliz’ şarkısında geçen; “Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan” sözü misali, muhalif yazarları, ozanları daha sık anımsayacak hatta anlayacağız.
•Yeraltı kaynaklarımız zenginleşecek; fanzinler. Başına kayyum atayamayacakları yeni dergilerimiz, gazetelerimiz olacak bizim.
•Hali hazırda ima etmekten, ‘dememiş ama belki aklından geçirmiştir’ den bile yargılanıyoruz. Yazılarda ima ile geçtiğimizi, mahkemelerdeki savunmalarda uzun uzun anlatma imkânı bulacağız. İfade verirken ifade özgürlüğünde çağ atlayacağız.
•Eleştirirken isim vermesek de, sistem “beni diyo beni!” usulüyle ilerliyor. İsim belirtmediğimiz sıfatlardan, zamir kullanımından, gizli özne kullanımından yargılanmalar artacak. Cümlenin öğeleri mahkeme salonlarının ana meselelerinden biri haline gelecek. Dilbilgisi mülkün temeli olacak.
•Akrostişle savunma verme örneğinde olduğu gibi, savunmalarımızdaki sanatsal ağırlık artacak.
•100 yıl sonra sanat tarihçileri mahkeme tutanaklarından da faydalanacak.
•Altyazılarını dâhi kontrol ettikleri televizyon ekranlarında, canlı yayında biri trolleyecek diye ödleri kopacak. Boğaziçi Caz Korosu’nun 19 Mayıs protokolünde ‘entarisi bala benziyor’u ‘çapulcu musun vay vay?’ diye bitirmesi gibi… Bant yayınlar artacak. Montaj sanatı ilerleyecek.
•Sözümüz ana akımda yer bulamadıkça duvarlardaki yazılar çoğalacak. Kanalı değiştirmekle bizden kurtulamayacaklar. Zorla ele geçirdikleri sokaklarda hangi duvara baksalar bizim bir cümlemiz olacak.
•Duvarlara kayyum atayamayacaklar.
•Politik hiciv artacak. Son 20 yıldır katıldığı hemen her programda ‘Neden politik mizah yapmıyorsunuz?’ sorusuyla karşılaşan Cem Yılmaz bile artık “bizde öyle kayırma olmaz belediye mi lan burası” diye gönderme yapıyor.
•Yargılanacaklar. Mahkemede değilse bile yargıladıkları sanat yoluyla yargılanacaklar. 6-7 Eylül, 80 darbesi… Eski zulümlerin sinema yoluyla yargılanması yakın döneme kaldı. Her türlü baskı ve sansüre, salonsuzluk sorununa rağmen bugünkü zulmün sanat yoluyla ifşa edilmesi 20 yıl sonraya kalmayacak. Artık salon yoksa da internet var. İnterneti kapatırlarsa da ampul değiştirirken tamirci çağıranlarımız bile DNS ayarı değiştirmeyi biliyor.
•Mevcut üretimleri ve yaratıcılarını susturamazlarsa, yıldıramazlarsa bile içselleştirmeye kalkacaklar. Sistem yüzeyde olanı içselleştirirse, yeraltından yeni kaynaklar, yeni diller çıkar. Argo böyle oluşur, yeraltı edebiyatının temellerinden biri budur. Yeni sözler, yeni üsluplar bulmaya devam edeceğiz. Tam çözdük diyecekler, yenisini üreteceğiz. Kökü bizde.
•Aklımıza kayyum atayamayacaklar.
•Kalbimize kayyum atayamayacaklar.