İnsanlar ulusal sosyal güvenlik ağının içerisinde yer almadıkları, emeklilik vaat etmeyen, işverence tek taraflı feshi ziyadesiyle basit bu ulusötesi çalışma ilişkilerine neden giriyorlar?

Duvarsız işyerlerinin dijital işçileri
Duyulan gelecek güvensizliği ve ekonomik durum gençleri ulusötesi firmalarda güvencesiz biçimde dijital çalışmaya sevk ediyor.

Sarphan Uzunoğlu - DR.

Post-pandemik dünyanın standartlaştırmasa da yaygınlaştırdığı pratiklerden biri de dijital teknolojiler aracılığıyla evden çalışma oldu. Beyaz yakalı olarak tanımlayabileceğimiz birçok çalışan pandemi döneminde bazıları şirketler tarafından kendilerine yollanan çalışma masaları ve gamer sandalyesi olarak bilinen havalı sandalyeleriyle işe gitmeden çalışma “şansına erişmişti”. Birçok çalışanın başlangıçta lütuf olarak gördüğü bu çalışma biçimi zamanla sözleşmelere, çalışma zamanlarına, çalışma statülerine ve nihayet psikolojilerine yansıyan bir şeye dönüştü.


Yayıncılık, yazılım gibi alanlarda dijitalleşmeye dayalı güvencesizleşme pratiklerinde önemli bir artış meydana geldiği 2000’li yıllardan bu yana alanda çalışan akademisyenler tarafından vurgulanıyordu. Bugünlerde ise sosyal ağlarda her geçen gün daha görünür olan sosyalleşememekten, işyerindeki sorunlarını iş arkadaşlarıyla paylaşamamaktan ve en önemlisi de bir işten ayrılmak zorunda kaldıklarında veya işten çıkarıldıklarında etrafında dayanışabilecek bir ağ dahi bulamayan bir çalışan grubu var.

Tartışmalı bir teorik yaklaşım olarak görülse de gelişmekte olan bir sosyal sınıf olan prekaryanın içinde olarak tanımlanan bu kişiler bu sosyal sınıfın en önemli karakterlerine bürünmüş durumdalar: Bir kısmı evden çalışma kapsamında değişen çalışma rejimlerinde azalan çalışma saatleri ve işyerine gitmedikleri için oluşan masraflardaki düşüş nedeniyle ucuz, ev-işyeri ayrımının silikleşmesi ve proje temelli istihdamın artışı nedeniyle esnek ve Türkiye’nin en keskin karakterlerinden olan sendikalizasyon karşıtı yaklaşımın sosyalleşme ve efektif etkileşim alanlarının dijital dünyada hızlı bir şekilde daralmasıyla örgütsüz bir yapıda çalışmaya mahkûm bırakılıyorlar.

Buradaki anahtar kelimelerden biri de proje temelli istihdam. Sivil toplum alanında da neredeyse standartlaşan bu istihdam biçimi dijital prekaryanın ulusötesi istihdamı bağlamında çok kritik. Her ne kadar Türkiye’de PayPal gibi ulusötesi parça başı ya da proje bazlı çalışma süreçlerinde para aktarımı için yaygın kullanılan bir teknoloji yasaklı olsa da kısa ve orta vadeli olarak çok sayıda insan ulusötesi kurumlar için üretim yapıyor. Elbette burada kişinin hukuki ve sosyal güvencesine ilişkin çok sayıda soru/sorun var. Bu tarz proje temelli çalışanlar, özellikle de söz konusu ulusötesi ve Türkiye’de temsilciliği olmayan bir işverense Euro, Dolar, Sterlin gibi kurlarla ödeme almayı Türkiye’deki para politikalarına bağlı olarak tercih ediyorlar. Bordrosuz bir çalışan tipi oluşuyor. Sosyal güvenlik primi ödenmeyen, vergi ödemeyen bu kişilerin net gelirleri ise benzer işler yapıp Türkiye’deki şirketlerde TL temelli maaş alan kişilerin gelirlerini çoğu zaman fazlasıyla aşıyor.

Büyük iş yerlerinde yöneticiler ve iş arkadaşları her geçen gün daha fazla çalışanın iş yerlerindeki masalarından eşyalarını toplayıp daha önce adını duymadığımız bir şirkette pek de tanıdık olmayan bir pozisyonla evden çalışmak üzere işe başladığına tanık oluyor. Özellikle bizimkisi gibi ekonomisi sallantıda olan pazarlarda kişiler kısa vadede Türk Lirası temelli sözleşmelere imza atmaktansa dövizle kazanabilecekleri güvence ağından tamamen yoksun pozisyonlara mahkûm oluyorlar. Bu bir yandan işyerlerinin rekabet etmek için sözleşmeleri dövize endekslemesine ve ekonominin krizinin daha da derinleşmesine neden olurken öte yandan da kiralardan bakkaldaki kekin fiyatına her şeyin standardını dönüştürüyor.

Peki, insanlar ulusal sosyal güvenlik ağının içerisinde yer almadıkları, emeklilik vaat etmeyen, işverence tek taraflı feshi ziyadesiyle basit bu ulusötesi çalışma ilişkilerine neden giriyorlar? Yahut ulus ötesi olmasa da ulusal ölçekteki firmalarla şahsi olarak sigortalı çalışmak yerine tıpkı motokuryeler örneğinde olduğu üzere şahıs şirketi kurarak proje temelli çalışmayı neden tercih ediyorlar? Bu sorunun yanıtı alsın da dövizle kazancın cazipliğinden ziyade düzenli istihdamın uzun vadede yararları olarak görülebilecek şemaların tamamının çökeceğine dair bir kanının hâkim olması. 20’lerindeki ve 30’larındaki çalışanlar arasında ülkedeki siyasal ve ekonomik iklime dair ciddi bir güven eksikliği hâkim. Yaşlanmalarıyla birlikte sosyal güvenlik sisteminin kendilerini taşımayacağını düşünerek emekli olup güneye yerleşme hayali yerine ucuz bir ev bulup uzaktan çalışarak gençliğini geçirme taktiğini tercih ediyorlar. Yoksulluk sınırı ve özellikle de İstanbul gibi büyük şehirlerdeki kiradan ulaşıma temel masrafların artık iyi sayılabilecek maaşlarla dahi karşılanamayacak duruma gelmesi kişileri bu belirsizlik rejimi içinde bugünü kurtarmaya itiyor.

İnsanlar yalnızca emekli olduklarında “sokakta kalma” riski ile karşı karşıya değiller. Ekonomik istikrarsızlık birçok kişinin birkaç senedir kirada oturdukları evden çıktıklarında yaşadıkları semtte yaşamaya devam edemeyecekleri boyuta eriştiğinden özellikle genç, tek başına yaşayan kişiler için aile evine dönme zorunluluğu ya da tekrar üniversite yıllarına dönüp paylaşımlı evlere dönüş zorunluluğu yaratacağa benziyor. Hâl böyle olunca da İstanbul’da yaşayan bir bilişimci 10 bin lira kira vermek yerine Eskişehir’de ucuza kiralanan bir TOKİ konutu bulup görece seküler ve sosyal bir şehirde uzaktan çalışıp dövizle kazanacağı ya da şehir standartlarında iyi kazanacağı bir işi tercih edebiliyor.

ActHuman Projesi kapsamında yakın zamanda kaleme aldığım Prekarya ve Toplumsal Güvence Raporu da tam olarak proje temelliden parça temelliye güvenceli işle ve sosyal güvenlik ağıyla ilişkisi farklı şekillerde kısıtlanan kişilere dair hikâyenin farklı sektörlerdeki farklı insanlar arasında ne kadar benzer şekilde tecrübe edildiği ve bu güvencesizleşme dalgasına karşı nasıl politikalar geliştirebileceğimiz üstüneydi.

Farklı sektörlerden gelen, dolayısıyla güvencesizlik problemine farklı yaklaşımları olan kişilerin dokuz başlıktaki önerileri arasında bana kalırsa en önemli olanları yasal çerçeve, vergi süreçlerine ve sosyal güvenlik sistemine güven meselesiydi.

Barınmadan emekliliğe insanların hayatta kalmak ve tutunmak için hissetmeleri gereken güvence ağına erişimlerini sağlamak için sisteme olan güven uzmanlara göre ilk olarak Türkiye’deki son yıllarda yara alsa da kanunlarda var olan hükümlerin istisnasız bir şekilde uygulanmasına bağlı olduğu aşikâr. İşverenin sıkı şekilde denetlendiği, güvencesiz istihdamın teşvik ve ceza mekanizmalarıyla önünün kesildiği bir yapı aslında yasalara dayanarak oluşturulabilir. Burada uygulayıcının inisiyatifi şart. Bir diğer mesele ise vergi sistemine olan güven. Mali şeffaflığı sağlayan ve güç sahibini hesap verebilir kılan, topluma vergilerin nasıl harcandığına dair güven veren bir yönetim anlayışı sunulmazsa çıkış zor görülüyor. Son mesele ise, daha çok üreyin tartışmalarının alevlendiği günlerde devletin uzun vadeli emeklilik stratejisini ikna edici bir şekilde açıklaması. Bu üç çözüm önerisini gündemleştirmekse siyasal ve sosyal aktörlere düşüyor.