“Metal yorgunluğu” sona ermiş! İnanmayan AKP Genel Başkanına sorsun. Erdoğan, Gökçek ve Topbaş başta olmak üzere belediye başkanlarının zorla istifade ettirildiği, il ve ilçe başkanlarının görevden el çektirildiği sürecin bittiğini ima etti. Koltuğunda oturmaya şimdilik devam edenler ise derin bir oh çekti. Ama Saray’a güven olmaz; seçim sathı mailinde yeni hamlelere hazırlıklı olmak gerekir. Tesis edilmek istenen rejimde hanedan dışında kimsenin geleceği garanti değildir. Öyleyse soralım Erdoğan’ı “metal yorgunluğunun” sona erdiğine dair düşünceye sevk eden nedir? Ortada Genel Başkan’dan başka “racon kesenin” kalmaması mı? İstifanın sınırında duran Soylu’nun sessizliği mi? Saray danışmanlarının kabuklarına çekilmesi mi? Eğer bunlar yeterliyse mesele yorgunluk falan değil tek sesliliğin perçinlenmesiymiş!

Kastedilen salt “reisin adamları” değilse sorulara devam etmek gerekir. Mesela AKP ataleti aşma adına yerel yönetimlerde yeni bir vizyon mu geliştirmiştir? Hayır. Üstüne üstlük İBB Başkanı metroyu “bize oy verenlere götüreceğiz” diyecek kadar seviyeyi düşürmüştür. Topbaş dahil AKP’nin yıllardır üstü kapalı bir biçimde yaptığını açıktan vaat edecek kadar gemi azıya almıştır. Belediye ile yandaş sermaye bizzat Erdoğan’ın ifadesiyle İstanbul’a ihanet etmeye devam etmektedir.

AKP il ve ilçe düzeyinde yeni bir “uyum” mu yakalamış, seçmene yeni taahhütlerde mi bulunmuştur? Hayır. Liste kavgaları, ayak kaydırma operasyonları başını almış gitmiştir. Daha yeni Ordu’nun bir ilçesinde kongre esnasında sandalyeler, tekmeler havada uçuşmuştur. Bir başka ilde, Aydın’da adaylık açıklamalarına kefen mizanseni eşlik etmiştir. Kendi içinde Saray’ın gözüne girme kavgası veren AKP teşkilatlarının AKP seçmenine de onun dışındakilere de vaat edeceği bir şey kalmamıştır.

Yerel yönetimde köşeye sıkıştılar anladık; ya ülkenin makro siyaseti? Son dönemde memleketin hangi yakıcı sorununa yanıt bulmuştur AKP kadroları? Şeker fabrikalarını bütçe açığı kapasın diye satmakta ısrar ederken yandaşlara vergi affını mesela halk unuttu mu sanıyorlar? Uluslararası tohum ve enerji tekellerine bağımlı hale gelirken, çiftçinin su kaynakları dahi özelleştirilirken “yerli” ve “milli” söylemine kimi inandıracaklarını düşünüyorlar? Sorunlar çığ gibi büyürken ikttidar Afrin’e girilmesiyle oluşan milliyetçi atmosferin “yeterli bir motivasyon” olduğunu düşünüyorsa yanlış hesap yapıyor. TSK’ya, militer kahramanlığa, şehitlik kültüne yapılan tüm methiyelerin kendi hanesine yazıldığını zannederek gündüz düşü görüyor.

Saray çevreleri erken seçim ihtimalinin rafa kalktığı mesajını veriyor. Olabilir ama zaten memleket 16 Nisan referandumundan bu yana fiilen seçim gündemiyle idare ediliyor. Eğer seçimler normal takviminde yapılacaksa bunun tek nedeni Erdoğan’ın baskın seçimden galip çıkacağını düşünmemesidir. “Cumhur ittifakında” aradığını bulamayan Erdoğan’ın seçimlere kadar olan süre zarfında kaybetme riskini ortadan kaldırmak için her türlü yöntemi deneyeceği bellidir. Seçim yasalarındaki mühendislik arayışı devam etmektedir. Doğan medyanın satışı, internete RTÜK “denetimi” ve benzeri uygulamalar iktidarın bilgiyi ve sözü mutlak kontrol hırsının bir parçasıdır. Ama bugünün dünyasında bunu “başarmak” hiç kolay değil!

Doğan Medya’nın el değiştirerek “havuza” dahil olması ve medyadaki iktidar tekelinin güçlenmesine bakıp önümüzdeki seçimleri şimdiden kaybettik havasına girenler var. İktidarın her saldırısını toplumsal mücadelenin değil karamsarlığın büyütülmesi için bahane kılan bir zihniyettir bu. Kendi özgücüne, yeni yöntemler bulma ve geliştirme potansiyeline, tarihsel birikimine inançsızlıktır. Evet ana akım medyanın doğru düzgün habercilik yapması geniş kitleler için önemlidir; ayrıca ana akımın maymuncuk işlevi görmesi muhalif medyadan daha kolaydır. Ancak medya patronluğunun değişen yapısı ilkeli yayıncılığın imkanlarını çoktan zedelemiştir. O nedenle ana akımın popüler yazarları tüm mesaisini çoktandır “zamanın ruhu”na ve güç dengeleri arasında “denge” arayışına adamış fakat nihayetinde kaybetmişlerdir.

Kimse umutsuzluğa kapılmasın. İktidarın, sermaye-ordu-parti hegemonyasına örtük destek vermek zorunda kalan anaakıma dahi tahammül edememesi onun gücünden değil güçsüzlüğünden ileri gelmektedir. Bu ülkede Haziran Direnişi başladığında, milyonlar sokaklara aktığında, kitleler penguen belgeselinden ilham almamıştı. Hayır dalgası büyütenler, sandığa gidip tek adam rejimine dur diyenler neden hayır demeleri gerektiğini anaakımdan öğrenmemişti. Hal böyleyken diz dövmenin bir anlamı yok. Gün patronsuz, sermayesiz, halktan yana habercilik mücadelesi veren yayınları destekleme günüdür. İşsiz bırakılacak dürüst gazetecilere alan açma günüdür. Yeni dağıtım mekanizmaları, yeni dayanışma biçimleri yaratma günüdür.