Duyulur olanın paylaşımı ve coğrafyada direniş

İLKER CİHAN BİNER

Antik Yunan’da Aristoteles yurttaşın, yönetme ve yönetilme ediminde payı olan kimse olduğunu belirtir. Yurttaşın yönetme ve yönetilme ediminden pay alabilmesi için konuşan bir varlık olması gerekir. Aristoteles için konuşan bir varlık ancak siyasi varlıktır. Bir köle yöneticilerinin dilini anlasa da o dile sahip değildir. Dolayısıyla bir köle yönetme ve yönetilme ediminde pay sahibi olamayan kişidir.
Platon ise zanaatkârların toplumun ortak unsurlarından yararlanamayacağını çünkü onların kendi işlerinden başka herhangi bir şeyi düşünmeye vakitlerinin olmadığını belirtir. Zanaatkârlar başka yerde olamazlar çünkü iş beklemez.
Filozof Jacques Ranciere’in duyulur olanın paylaşımı dediği bu siyasi anlayış Antik Yunan’dan günümüze kadar sürer. Duyulur olanın paylaşımı ortak bir alanda neyin görülebilir ya da neyin görülemez olduğunu belirler. Rolleri, konumları, zamanı, mekânı ve biçimleri belirli etkinliklere bölen duyulur olanın paylaşımı dışlayıcı rolleri de belirler. Genel yapıp etme tarzları oluşturan kimin konuşma yetisine sahip olduğunu ya da görme becerisine sahip olduğunu belirleyen bu siyaset anlayışının amacı her zaman normalleştirmeyi yani herkesin kendi işini yapmasını, siyasetten uzaklaşmasını sağlamaktır.
Demokrasi tam da duyulur olanın paylaşımının dışladığı rollerin eylemlerinde belirir. Eylemler dışlanmışlar, ezilmişler ya da azınlık haline getirilmiş grup, örgüt ya da oluşumların duyulur olana müdahaleleriyle gerçekleşir. Dışlanmışlar yönetici kesimlere başkaldırdıklarında asıl mesele talepler (daha yüksek maaş, daha iyi çalışma koşulları) değil, mücadelede eşit taraf olarak işitilme, duyulma ve tanınma haklarıdır.
Düzenin ya da rejimin parçası olmayanların başkaldırısı yeni duyumlar, yeni politik öznellikler ortaya çıkaran deneyim biçimlerini ifade eder.
Bugün Türkiye’nin doğusunda ve batısında devlet şiddetine direnenlerin duyulur olanın paylaşımını bozduğunu söyleyebiliriz. Batıda Fatsa direnişinden, Gazi Mahallesi direnişlerine ve Gezi direnişine, doğuda ise geçmişte otuz iki yıllık ve bugün hala süren bir direnişten söz edebiliriz.
Sur, Gever, Nusaybin ve Cizre gibi kentlerin devlet tarafından abluka altına alınmasına ve sokağa çıkma yasaklarına direnenlerin devlet şiddeti karşısında hendekler kazarak ve barikatlar kurarak yepyeni politik öznellikleri ortaya çıkarıyor. Hendek kazma ve barikat kurma gibi eylemler geçici otonom bölgelerin inşasını beraberinde getiriyor. Her hendek kazımı ve barikat kurulumu bulunduğu alanı özgürleştirerek bir strateji haline geliyor. Geçtiğimiz senelerde Gezi direnişinde kurulan barikatlar da geçici otonom bölge olma özelliği gösteriyordu.
Yaşadığımız topraklarda halkın yaşamı devam ettirmesine yönelik bu müdahaleler devletin egemenliğinde çatlaklar yaratmaya devam ediyor.
Yine Kürd coğrafyasında ve memleketin her yanında beliren‘flash mob’lara da dikkat çekmekte yarar var. Flash mob birden bir yerde toplu halde beliren ve bir süre sonra da kaybolan kalabalıklara verilen addır. Sokağa çıkma yasaklarına ve şehirlerin abluka altına alınmasına karşı protestolar flash mob pratikleri biçiminde de ortaya çıkıyor. Kendiliğinden ortaya çıkan flash mob pratikleri gerçek amacı normalleşmiş yaşamı görülür bir biçimde kesintiye uğratmaktır. Geçtiğimiz günlerde sokağa çıkma yasaklarına karşı Cizre ve Silopi kentlerinin dayanışma içinde Cudi Dağı’nın eteklerine kadar yürümeleri flash mob pratiklerinin en somut örneklerinden biri. İdil Halkının Cizre’ye yürümesi de diğer bir flash mod pratiğine örnektir. Türkiye’nin Batı yakasında da Alevi örgütlerinden, kadın insiyatiflerine kadar kitlelerin bir anda toplanıp eylemler yapmasını da flash mob pratikleri olarak sayabiliriz.
Duyulur olanın paylaşımı asırlardır siyasetin polis yönü olarak ortaya çıkar. Toplumsal süreçlerin yönetimi ve denetimi her bireyin doğrudan sınıflandırmasına yol açıyorsa da bugün Gezi direnişi, Kürd coğrafyasındaki direniş ve daha sayabileceğimiz pek çok direniş bu duyulur, görülür ve sınıflandırılabilir düzenleri bozma ya da düzenlerde beklenmedik kısa devreler halinde ortaya çıkarttı ve çıkartmaya da devam ediyor.
Lafı uzatmadan yazıyı Notes from Nowhere’in ‘We are Everywhere’ kitapçığındaki direnişe dair şu ifadelerle bitirelim:
‘Direniş taktiklerini yeniden keşfetmek hareketler hareketinin temel meselelerinden biri haline geldi. İsyanı dayanılmaz, etkili ve zevkli hale nasıl getirebiliriz? A noktasından B noktasına süren ritüelleşmiş yürüyüşleri, izin ve polis refakatini, sahnelenen sivil itaatsizlik gösterilerini, gereksiz sözlerle dolu mitingleri ve liderlerin sönük konuşmalarıyla dolu sıkıcı gösteri ve protestoları kim ister ki? Bütün bunların yerine neden hareketlerin farklılık, yaratıcılık, merkezsizlik, yataylık ve doğrudan eylem prensiplerini gözeten isyan formu kullanmayalım?’