Öyle bir yıkım ki yaşadığımız… Öyle çok cephede yaşanıyor ki mücadele… Yıkımın bir bütün olduğunu, hepsinin düzenin doğasından kaynaklandığını unutturacak kadar çok cephede… Kimi zaman yılgınlık doğuracak kadar ağır… Ama bir o kadar da mücadele gücünü artıran, omuz omuza verme kararlılığını güçlendiren, bugün buluşmazsak hiçbirimizin bir yarını olmayacak dedirten, kolektif ve toplumsal bilinci ayaklandıran bir yıkım.

Yıkımı da, yeniyi kuracak olan direnci de görmek için sadece yeni yılın ilk haftasının gündemine bakmak dahi yetiyor.

TBMM’ye önümüzdeki günlerde “AKP Yargı Reformu’nun” ikinci paketinin gelmesi bekleniyor. Tek adam rejiminin doğası ile uyumlu bir biçimde, paydaşların paket içeriğine dair bilgiyi kurumlardan değil, kulislerden edindiği şu günlerde duyumlar, paketin bir kez daha “cinsel istismar affını” da barındıracağına işaret ediyor.

Ve bir kez daha bu yıkıma “dur” deme kararlılığını kadınlar kuvvetle gösteriyor. Önceki gün Türkiye genelinde 48 farklı il ve ilçeden kadınların sesi yükseldi. Kadınlar kar-kış demeden sokaklarda buluştu ve tek bir ağızdan “Çocukların cinsel istismarının affı olmaz” diye haykırdılar. İki yıl önce yine iktidar bu adımı atmaya kalktığında sokaklarda buluşan milyonlarca kadın, çocuklara uzanan iktidarın kirli ellerini durdurmuş, cinsel istismarı var eden ve büyüten düzene itirazını yükseltmişti. Kadınlar, iki yıldır artan baskı ve iktidarın yarattığı korku ikliminde yılmadıklarını; bilakis mücadele kararlılıklarının ve güçlerinin arttığını bir kez daha gösterdiler. Düzene itirazlarıyla demokrasiye nefes verdiler.

İstanbul Üniversitesi yönetimi 2019 biterken öğrencilerin indirimli yemek hakkının bir öğünle sınırlandırılacağını ve artık yemekhanelerde kahvaltı verilmeyeceğini açıkladı. Tek adam rejiminin doğası ile uyumlu bir biçimde sırtını yasalara değil tek adamlığa dayayan Ak rektörler, sosyal devleti yıkmakta, en temel haklarımızı piyasalaştırarak yok etmekte kararlı olan düzenin ta kendisi… İstanbul Üniversitesi yönetimi yıkımı, kanunun zorunlu kıldığı görevinin “öğrencilere gerekli sosyal hizmetlerin” sağlanması olduğunu yok sayma kararlılığıyla hızlandırıyor. Öyle ki sosyal haklarını korumakla yükümlü olduğu öğrencilerinin polis tarafından düşmanca bir tavırla coplanmasını ve şiddeti izleyerek!
Ve bir kez daha gençler, bu yıkıma dur deme kararlılığını kuvvetle gösterdiler. Nice mücadeleye tanıklık etmiş olan kampüslerinin kapısında hiçbir baskı ve zulme boyun eğmeden piyasalaştırılarak gasp edilen eğitim haklarına sıkı sıkıya sarıldılar. Müşteri değil öğrenci olduklarını, sermayenin pazarı değil bilimin taşıyıcısı olacaklarını, bütün bunları dayanışmayla var etme kararlılıklarını haykırdılar. Ve düzenin yıkımını hızlandıranlara karşı “dur” dediler. Düzene itirazlarıyla demokrasiye nefes verdi gençler.

Geçtiğimiz hafta enflasyon resmi rakamları açıklandı. Baz etkisinin bitişiyle yeniden artış eğilimine giren enflasyon 2019’da ortalama yüzde 15,2 oldu. Aynı dönemde gıda fiyatları yüzde 19,5, konut yüzde 13, sağlık yüzde 17, ulaştırma yüzde 12 oranında arttı! Asgari ücret veya komşu ücrete tabi milyonlarca insanın yaşadığı gerçeklik işte bu rakamlarda yatıyor. Açlık sınırının altında asgari ücretlere mahkum edildikleri düzende milyonlarca çalışan ve emekli için yıkım her geçen gün daha da artıyor. Bu yıkım milyonlarca çalışanın gittikçe güvencesiz ve esnek istihdam olanaklarına mahkum edildikleri, çalışma haklarının piyasanın ve ortaklaştığı iktidarın vahşi elleriyle gasp edildiği bir düzenin yıkımı!

Ve bir kez daha bu yıkıma “dur” deme kararlılığının devam ettiğini gösteren emekçiler direnişteler. 2019’daki Flormar direnişi akıllardayken ve 2019’da başlayan Cargill emekçi direnişi sürerken, Yozgat’ın Sorgun ilçesinde işsiz kalan emekçiler maden önünde çadırlar kurdular. Çalışma haklarına sıkı sıkıya sarılıyor emekçiler. Düzene itirazlarıyla demokrasiye nefes verdi emekçiler…

Yine salt ekonomi yazmadan ekonomi yazdık… Zira bu yıkımın doğurduğu iki gerçeklik her an aklımızda. Ekonomi, hukuk ve demokrasi birbirinden ayrışmaz bir bütündür ve bu bütün bize ekonomimizi de, toplumsal barışımızı da, demokrasiyi de, hukuku da kurtaracak olanın yeni bir düzen olduğunu gösteriyor. Ve artık korunacak değil yeniden kurulacak bir demokrasi, Cumhuriyet, halkçı düzen mücadelesinde ısrar etmemiz gerektiğini…