Kapitalizm tarih boyunca kendi yasalarının dışında karanlık bir alanı her zaman bıraktı. Çünkü sermaye birikimini gerçekleştirmek için kendi yasalarını bile çiğnemesini gerektirecek işleri her zaman oldu. Dahası, kirli işlerini gördürecek güçlere her zaman ihtiyaç duydu. Bu nedenle hemen belirtelim; “mafia” ya da Türkçe bir ifadeyle suç örgütü veya çeteleri, kapitalizmin ve sınıflı toplumların bir arızasıdır. Bu tür çeteler, kurulu düzenin güvenlik aygıtlarının –en azından bir kanadının- desteği ya da işbirliği olmadan varlık gösteremez. Böyle bir destek ya da işbirliği olmadan söz konusu gruplar bir mahalle çetesi olmanın ötesine geçemez.

Ancak düzenin olağan sınırlarının ötesine geçecek ölçüde mafyalaşması ise kapitalizm ve onun egemen sınıfı olan burjuvazi tarafından hiçbir zaman tercih edilmez. Çünkü kurallar ve hukuk bütünüyle ortadan kalkar. Kuralsızlaşmanın ve kaba gücün egemen olduğu bir ortam ya da düzende, burjuvazinin de varlığı ve egemenliği tehdit altında demektir. Bu nedenle, çeteler, mafia grupları olağanüstü güç kazandığı durumlarda tasfiye edilirler. Gözlerinin yaşına ve geçmişte gördükleri hizmetlere bakılmaksızın imha edilirler.


Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşunda çetelerin rolünü hatırlamak bile, –ki bir çoğu ünlü roman ve filme konu olmuştur- durumu anlamak için yeterlidir. Sermaye birikimi, özellikle geç kapitalist toplumlarda çoğu kez meşru yollardan sağlanmaz.

Ancak, belli bir büyüklüğe gelindiğinde ve bir devlet olarak örgütlenildiğinde esas olan yasal bir düzeni oturtmaktır. Çünkü kapitalizmi, onun gelişimini ve egemenliğini güvence altına alan anayasal düzen ve hukuk sistemidir. Bu sistemi tehdit eden boyutlara ulaştığında ise mafia tasfiye edilir. Bu bir tür sosyolojik ve siyasal yasa gibidir. Sadece modern burjuva toplumlarında değil, daha arkaik ya da çarpık yarı feodal toplumlar ve dinci rejimler için de geçerlidir. Bilinen örnektir; bizim toprak ağaları da zamanında dağda bir eşkiya grubunu besler ya da destekler, böylece yasadışı işlerde ihtiyacı olduğunda –örneğin köylü isyan ettiğinde- onları kullanırdı.

***

Kolombiya, Panama ve Meksika gibi ipin ucunu kaçıran ülkelerde ise mafia, özellikle uyuşturucu üretimi ve ticareti yapan çeteler olağanüstü güç kazanınca, ulusal devletlerin gücü bu grupları tasfiye için yetmedi. Böylesi durumlarda, ABD müdahalesiyle bu tasfiyeler gerçekleştirildi ya da çetelerin gücü “makul seviyelere” çekildi. Öyle ki, Panama bu nedenle ABD tarafından işgal bile edildi.

Düzenin mafyalaşması, bir çöküş ve çürümeye işaret eder. Sürdürülebilir bir siyasal ve toplumsal düzenin ortadan kalkması anlamına gelir. Böyle bir tablo; ahlaki, siyasal, kültürel ve toplumsal bakımdan bir tükeniş demektir. Başka anlamı yoktur.

Türkiye’de son iki haftadır patlayan Sedat Peker olayı, ancak yukarıda çizmeye çalıştığım bu geniş çerçeve içinde ele alınırsa bir anlam kazanabilir.
Sedat Peker ve grubunun tasfiye edilmek istendiği, onun yerine başka ve daha kontrol edilebilir (A. Çakıcı gibi) bir çetenin geçirilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. AKP iktidarının bütün kirli işlerinde kullanılan; sokak hakimiyeti için gerektiğinde devreye sokulmak üzere hazır bekletilen; parti içi ihtilaflarda bile iş / görev verilen Sedat Peker çetesi, sınırları zorlamaya başlamış olacak ki, harcanmak istendi.

Ancak bu tasfiye “alemin” kuralları dikkate alınmadan yapılmak istenmiş ve Peker’in onuruyla oynanmış olacak ki, kendisini güvenceye alır almaz karşı saldırıya geçti. Diğer taraftan, hala bir pazarlık kapısını da açık tuttuğu görülüyor. Çünkü şimdilik “başkan iyi etrafı kötü” çizgisinde karşı hamlelerini sürdüren Peker, Erdoğan hakkında hiçbir şey söylemiyor. Biraz kendi kontrolü dışındaki bir kendiliğindencilikle düzenin bütün pisliklerini de bu arada ortalığa saçıyor.

***

Bir ülkücü mafya liderinin –ki kendisi artık ne sağcı ne de solcu olduğunu söylüyor- sistem içinde bu ölçüde güç kazanması, AKP iktidarının aslında uzun süredir yolun sonuna geldiğini gösteriyor. Tarihsel ömrünü dolduran ve fakat siyasal ömrünü uzatmaya çalışan AKP iktidarı, belli ki, Haziran 2015 sonrasında hem radikal İslamcı örgütleri hem de ülkücü mafyayı etkin bir şekilde kullanıyor. Bunu biliyoruz.

Peker grubunun, yakın siyasal tarihin birçok olayında rol aldığının ortaya çıkması, AKP iktidarının önemli bir zaafını da ortaya çıkarıyor; güç kaybı…
Öyle ki, medyanın sermaye bileşiminin değiştirilmesinde (Hürriyet Grubu’nun Aydın Doğan’dan alınmasında) bile Peker’in gücünden yararlanılması, muhaliflerin bu çete üzerinden tehdit edilmesi, toplumun bir kesiminin devletin meşru güvenlik şemsiyesinin dışına çıkarılabileceği mesajının verilmesi, düzenin makul sınırların ötesinde mafyalaşması anlamına geliyor. Daha önemlisi, siyasal iktidarın bir çetenin desteğine ihtiyaç duyacak kadar zayıfladığını gösteriyor.

Diğer taraftan, gücünü abartan, bu nedenle servetten ve iktidardan daha çok pay isteyen Sedat Peker’in oyundan çıkarılmak istendiği anlaşılıyor. Gerçi oyun henüz bitmiş değil, devam ediyor, Peker’in, bütünüyle tasfiye edilse bile, AKP iktidarına büyük zarar vereceği, ciddi boyutlarda yaralayabileceği görülüyor. Bu nedenle Peker, AKP’ye muhalif olan kesimlerle arasını düzeltmeye, onlara şirin görünmeye çalışıyor. Suç örgütü lideri bu amaçla, siyasi bir uyanıklık göstererek, solun kimi değerlerine saygı duyduğunu bile ilan ediyor.

***

Öyle saçma (absürd) bir dönemden geçiyoruz ki, bu nedenle, bir suç örgütünün lideri olduğu konusunda şüphe bulunmayan Peker’in videoları ve söyledikleri, bazı muhalif ve deklase (déclassé) kesimlerde sempati bile yaratıyor. Çünkü bu günlerde hızla doldurulsa da, muhalefet alanındaki boşluk, AKP iktidarının gücü karşısındaki çaresizlik duygusu vb nedenler –ki bütünüyle yanlış bir algıdır- bu duruma yol açıyor. Öyle ki Peker’in, Mayıs ayı başında sosyal medyada 120-130 bin arasında seyreden izleyici sayısı, son bir-iki hafta içinde 500 binleri aşmış bulunuyor.

Siyasal İslamcı AKP için tek gerçek ve tek hedef var; düşük yoğunluk da olsa bir şeriat rejimin kurulması… Ülkeyi, bu “kutlu dava” ve bu hedefe ulaşmak için her yolu meşru / mübah gören bir siyasal heyet yönetiyor. İslamcıların ahlakının da siyaset tarzının da bunun için uygun bir yapıya sahip olduğunu bilmek gerekiyor.

***

Sonuç olarak, net bir şekilde ifade etmek gerekirse; AKP iktidarı suni bir denge üzerinde duruyor. Uzun bir süredir, kendisini olduğundan daha güçlü gösteren AKP iktidarı, gerçek kudretinin çok üzerinde bir iktidar gücünü kullanıyor. Oysa bu iktidarın ne kadar zayıf ve kırılgan olduğunu, daha dün çek-senet tahsilatı yapan bir çetenin lideri durumundaki Peker’in açıklamaları bile ortaya koyuyor. Bir mafia liderinin hamleleriyle derinden sarsılan bir iktidarın, derin bir meşruiyet sorunu yaşadığı açığa çıkıyor. Peker’in ifşa eyleminin bir anlamı varsa eğer, o tam bu noktada bulunuyor.

Artık bütün sorun bu suni dengeyi bozmaktır. Çünkü düzenin bu düzeyde mafyalaşması, her iktidar için yolun sonunu gösterir. Bu yolculuğu siyaseten kolaylaştırmak gerekir.