Sizler EARTHLINGS belgeselini izlediniz mi? Veya bu belgeseli NEDEN hala izlemediniz?

Earthlings izletmek yapacağınız en iyi şey

Bilinç bütün varlıkların acısını kalplerimizde hissedebilmemizdir.
Bhagavad Gita

‘Earthlings’, Shaun Monson’ın yönetmenliğini, Joaquin Phoenix ve Persia White’in anlatıcılığını, Moby’nin müziklerini yaptığı 2005 yapımı bir belgesel. İnsan türünün, hayvan kaynaklı ürünleri elde ederken kullandığı yöntemleri anlatan bu belgeselde gizli kamera ile kaydedilen daha önce hiç görülmemiş görüntüler ile devasa ve gizlenen hayvan endüstrisinin korkunç yüzü açığa çıkarıldı. Bu belgeselin yaşattıgı uyanış ile bilmiyordum, duymamıştım ortadan kalkmış, etin ve sütün nereden geldiği öğrenilmiş oldu. Nereden geldi aklına bu belgesel? Bu hafta tuhaf bir olay yaşandı, Ukrayna’nın batısında bulunan Lutsk şehrinde. 21 Temmuz’da Maksym Kryvosh isimli şahıs bir otobüsü ele geçirdi, otobüsteki insanları rehin aldı. Kryvosh’un iki talebinden birisi, Ukrayna liderinin halka 2005 yapımı ‘Earthlings’ belgeselini izleme çağrısında bulunması oldu. Zelenskiy bu talebi yerine getirdi. Facebook ve Twitter hesaplarında, “2005 yapımı ‘Earthlings’ belgeselini, herkes izlesin” dedi. Saldırgan, talebinin yerine getirilmesinin ardından rehineleri serbest bıraktı. Yöntemi ve kişiyi sorgulamayı ayrı tutarak, şunu büyük harflerle sormak istiyorum; Sizler EARTHLINGS belgeselini izlediniz mi? Veya bu belgeseli NEDEN hâlâ izlemediniz?

UYANIŞ BELGESELLERİ

İnsan kısmı hayatını maddileştirmeye o kadar odaklanmış durumda ki kafasının bununla meşgul olmasından dolayı süregiden ebedi bir körlük ve düşüncesizlik içerisinde. Sahip olma olgusu tarafından belirsiz ve tanımlamaz hale gelmiş durumda. Dante’nin dediği gibi “Nasıl bir alay edilecek şeydi bu yapılan, sahip olmak için yapılan bu savaş.” Hayatı maddileştirme eylemi ile o kadar meşgul ki insan kısmı görmüyor, duymuyor. Nietzsche’nin mukayeseler devrinde yaşıyoruz ve dünya egonun adeta bir projeksiyonu olmuş durumda. Yaşamsal trajedi olarak görünenler de egonun birer efekti durumunda. Her şey ‘ben’imle ilgili. Nasıl ben kazanırım? Nasıl ben hakim olurum? Nasıl ben en iyisi olurum? Peki neye rağmen tüm bunlar? Bilinç her varlığın acısını hissettiğimizdir, var oluşun ahengi ile olan ilişkimizdir. Bu ahenge dahil olmalıyız. Leonardo Da Vinci’nin “Öyle bir zaman gelecek ki bugün insan katillerine baktığımız gözle yarın hayvan katillerine bakılacak.” sözünün üzerinden 500 yıldan fazla geçti. Lütfen artık Earthlings, Dominion, Unity (Birlik), Cowspiracy, What The Health (Sağlık komplosu) ve The Game Changers belgesellerini izleyin. Hayvanları ölüm kuyruklarından çıkaramadığımız sürece bu ahenge dahil olamayacak dünyamız. İnsan kısmının acıya karşı yükselen hissizliği hiç olmadığı kadar büyümekte. Bu apati nereden geliyor? İnsanın içinde devasa aşağılılıkta bir şey var, ona başka canlıları öldürten ve bundan zevk aldırtan. Bu hissizlik ve öldürmekten payına en çok düşenler ise hayvanlar, kadınlar, çocuklar ve doğa.

KAN İMPARATORLUĞU

Bu hafta çok kötü bir haftaydı. Pınar Gültekin’in korkunç bir şekilde öldürülmesi ve ardından bir köpeğin daha tecavüz sonucu akıl almaz bir barbarlıkla öldürülmesi. Kadına yönelik şiddetle mücadele için hazırlanmış İstanbul Sözleşmesi’nin taraf devletlerinden Türkiye’nin bu sözleşmeyi feshetmeye çalışması ve senelerdir bir türlü çıkarılmayan(!) Hayvan Hakları Yasası. Dünyada yaşayan insan kısmı kümelere bölünmüş gibi gelmiyor mu size de? Bir yandan kadın, çocuk, doğa, hayvan için tüm anlarını mücadeleye ayıranlar, vicdanları paramparça olanlar, bir yandan da o tarif edilemeyen, ruhunun içinde tümör gibi aşağılık bir kütle taşıyan gaddar, sapık, empati yoksunu insanlar. Bir kısım da arada kalmışlık içinde. Mesela bu arada kalmışlar, hayvanlar konusunda, onları yemenin, avlamanın, giymenin, testlerde kullanmanın yanlış olduğunu bilmelerine rağmen, bunları görmemek için kafalarını diğer tarafa çeviredurmakta. Çevirmeyin artık. Bakın, tüm kayıtlı tarihimizde 619 milyon insan savaşla öldürüldü. Her 3 günde bir aynı sayıda hayvan öldürüyoruz. Ve bu sayı ölümleri çok daha büyük olan balıklar ve diğer deniz canlılarını içermiyor bile. Çünkü onların ölüm sayıları o kadar büyük ve değersiz ki ölçümleri tonlarla yapılmakta. Marketlerde, mağazalarda paketlenmiş olarak gördüğünüz ürünler bir zamanlar var olan, yaşayan canlılardan çok ama çok uzakta gözüküyor ama değil. Onları öldürmeden önce yetiştiriyoruz sonra yiyecek, eğlence, giyim ve araştırma için öldürüyoruz. Tüm hayatları, doğumdan ölüme kadarki tüm hayatları sadece kâr için onları besleyen endüstriler ve hükümetler tarafından kontrol ediliyor. Gerçek şu ki, yaşamak isteyen birini öldürmenin insanca yolu yoktur. Büyük kafesler, küçük stoklama, az ağrılı gaz... Onların son saatlerinde, son saniyelerinde her zaman korku var, her zaman acı var, her yerde kan kokusu var, çığlıkları var. Hepsi son nefeslerini verene kadar inanılmaz bir karşı mücadele veriyor. Bu üstünlük kompleksi, bu derin bencillik dünyamızı tanımlamasın artık. Bu devasa bir Kan imparatorluğu. Bunu yıkabiliriz. Başlangıç için yapabileceğiniz en iyi şey, Earthlings’i izlemek ve insanlara izlettirmek olacaktır.