Film iyi oynanmış, çok iyi çekilmiş. Filmin üslubunda dozunda bir Brechtyenlik de var. Kahvedeki erkekler korosu ve ekran üzerine yazılan yazılar bize bir filmde olduğumuzu hatırlatıyorlar

Ebedi çocukluk
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
 
Bazı erkekler büyüyemiyor ya da belki de -daha doğrusu- sadece bazı erkekler büyüyor. Hangisi daha iyi bilemiyorum.
Hepsinin olmasa da, büyüyememiş erkeklerin güçlü bir çekim alanı da olabiliyor. James Dean misali, bu hangi davanın peşinde oldukları bilinmeyen asiler, hakkı yenmiş çocuk edasıyla sonsuza dek iktidardan kaçıp sonsuza dek iktidar peşinde koşabiliyorlar. İktidar aslında çok da karmaşık bir şey değil: Bir kadına sahip olmak ve bir de diğer bütün erkekleri alt etmek, alt tarafı bundan ibaret. Ama hangi kadın, soru bu!
Çiğdem Vitrinel’in son filminde bir cevabı var bu sorunun. O kadının adı: Müzeyyen (Sezin Akbaşoğulları). “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular”ın* Müzeyyen, bildin mi? Hah, ta kendisi. Erkeğin adı da Arif (Erdal Beşikçioğlu). Hani ‘Felaketim olurdu ağlardım”ın** üçüncü şahsı Arif var ya, o işte.
 
Arif var da, yok
Arif de aslında varlığı tartışmalı bir karakter. Mesela filmde görünen ilk sevgilisi şöyle bir şey diyor: “İşyerinde arkadaşlarım sen de bir sevgili bul diye dalga geçiyorlar benimle.” Yani Arif var da, yok. Hem var, hem yok. Müzeyyen’den farklı bir biçimde yok.
Müzeyyen naçizane fikrimce, bütünüyle olmasa da büyük oranda Arif’in zihninde yaşıyor. Müzeyyen, Arif’in yazmaya çalıştığı romanın kahramanı. Güçlü, koruyan kollayan, evini Arif’e açan bir kadın o. Anaç! Arif’ten çok daha güçlü basıyor ayağını yere. Öte yandan erişilmez, anlaşılmaz, gizemli bir kadın Müzeyyen. Ve de cinselliğini kendi istediğince yaşıyor. Fettan! Ama belki de en önemlisi Arif’in ezeli rakibi, başarılı yazar Burak’ın (Ege Aydan) eski karısı Müzeyyen. Eski karısı? Bir kere Müzeyyen’in kocası olmuşsa, Burak’ın gölgesi hep düşecektir Arif’in üstüne. Bu da Arif’i en sevdiği ve fakat nefret de ettiği pozisyona mahkûm eder: Üçüncü şahıslığa. Arif, üçüncü şahıslığı sevmiyor demek yanlış olur. Aşk, Arif üçüncü şahıs olunca var. Arif de aşk için var. Dolayısıyla üçüncü şahıs olmadığı bir ilişkide, misal filmin başındaki ilişkisinde Arif aslında yok çünkü aşk da yok. Çünkü o ilişkide kadının asıl sahibi yok.
 
Dikiş tutturamayan oğul
Dolayısıyla Burak gibi güçlü bir baba karakteri şart Arif için. Baba demişken, Arif bir ara filmde Müzeyyen’e şöyle diyor: “Yani karı koca, benim kariyerimi tartıştınız.” Karı Müzeyyen, koca da Burak. Ee, Arif de dikiş tutturamayan oğul, o zaman. Burak rolünde Ege Aydan’ı başta yadırgamıştım; tipi, yaşı Müzeyyen’in çevresine uymuyordu. Ama Müzeyyen hayaliyse, Burak da hayalidir. Ve Burak’ın öyle de olması gerekir. Burak, Arif’in ezeli düşmanıdır. Her aşkta farklı biçimlerde varolacaktır.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku çok iyi oynanmış, çok iyi çekimiş bir film. Dozunda bir Brechtyenlik de var üslubunda. Kahvedeki erkekler korosu ve ekran üzerine yazılan yazılar bize bir filmde olduğumuzu hatırlatıyorlar. Erdal Beşikçioğlu ve Sezin Akbaşoğulları mükemmel oynamışlar. Çocuk adamlar üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri FMBDBT.
 
* Attila İlhan’ın ‘Böyle Bir Sevmek’ adlı şiirinden alıntı
** Attila İlhan’ın ‘Üçüncü Şahsın Şiiri’ adlı şiirinden alıntı