Doğaya ve tarihe dönüşü olmayan zararlar vereceksiniz, üstelik bir işe de yaramayacak dediğimizde, eski başbakan yeni  Cumhurbaşkanı bizi, dün istemediğimiz köprüleri bugün kullanmakla suçlamıştı. Öyle ya, bir yanlışa mahkûm olmamak için ses çıkaranlar boğazı da yüzerek geçmeliydi her gün. Türkiye’nin gelişmesini istemeyen nankörlere, taka bile çok! Dünyada tarihi eser olarak adlandırılan ‘üç beş çanak çömlek’ yüzünden geciken Marmaray’la sinirleri fazlasıyla gerildiğinden, üçüncü köprünün önüne çıkabilecek tek bir engele tahammülü yoktu.

• • •

Ve binlerce ağaç kesildi. Ve Marmara’nın elde kalan en önemli orman alanı, su havzası, çok sayıda endemik bitki ve hayvan türünün bir arada yaşadığı ekolojik alan tahrip edildi. Ne uğruna? Bilimsellikten uzak bir ‘çılgın proje’ daha, seçim konuşmalarına malzeme olsun diye… Deniz ulaşımının güçlendirilmesi, yeraltı tren ağının genişletilmesi, raylı sisteme öncelik verilmesi gibi çözüm odaklı önerileri yeterince parlak bulmayan iktidardan, kazmayı doğanın böğrüne böğrüne indirdikten sonra gelen itiraf -malumun ilanı kabilinden- talana, sonucunu bile isteye kalkıştıklarının resmi ağızca onayı niteliğinde.

• • •

Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, üçüncü köprü projesinin İstanbul’un trafik sorununa derman olmayacağını söylemiş. Madem öyle, binlerce yılda oluşan ekosisteme niye asfalt döktünüz? Kısa vadede bile çözüm sunmayan bu yok edici tercihi yapmak için motivasyonunuz neydi de; hepimizi, yaşam kaynağımız doğadan uzaklaştırdınız? Bu açıklama elbette bir pişmanlığı dile getirmek için yapılmadı. Bakan, İstanbul’a yönelik yeni projelerin kapıda olduğunu ‘müjdeleyerek’, halka şehrimizin daha da çok betona ihtiyacı olduğunu mesajladı.

• • •

Doğal kaynaklar üzerlerine yapılan betondan kabirlerle hepimizin sonunu hazırlayan bir açgözlülüğün, ağacıyla, hayvanıyla, deresiyle mağduruyuz hepimiz. Talancı refleksle taşı toprağı ayağa kaldıran, tarihi iki kırık testiden ibaret sayıp, müzedeki tahtı lojmanına koltuk yapanların iktidarında; dünya mirası sayılan tarihi Yedikule Bostanları, içine kıytırık bir süs havuzu, çirkinlik abidesi otopark ve konut yapılabilsin diye imara açılıyor. Ağzından ecdat kelimesini düşürmeyenlerin ikiyüzlülüğü, olanca çiğliğiyle sırıtıyor.

• • •

Bostanların UNESCO Dünya Mirası içinde yer almasını zerre kadar umursamamış hükümet, kendisine yakışan şekilde, miras listesine alınması için çalışmaların yürütüldüğü Dicle Vadisi’ni de gözden çıkardı. Türkiye’nin en önemli doğa ve tarihi miraslarından olan Dicle Vadisi’nin ‘yapı rezerv alanı’ ilan edilmesinin ardından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın başvurusu üzerine vadinin 7 bin 500 dönümlük kısmı tarımsal nitelikten çıkarıldı. Çevre Bakanlığı’nın çevreye zarar veren isteklerinin, İl Toprak Koruma Kurulu tarafından onaylanıp tarım alanlarının talan edilmesinin yolunun açıldığı ironi cumhuriyetinin televizyonlarında Tarım Bakanlığı tarafından “tarım arazileri atalarımızın mirası değil, bırakacağımız emanettir” diye kamu spotu yayınlanıyor.

• • •

İnşaata dayalı ekonomisiyle halkı gırtlağına kadar betona boğan iktidar, daha yaşanabilir alanlar, şehirler yaratmak yerine, bu topraklar üzerinde ömür süren her canlının hakkını gasp edip, kendi belirlediği bir gruba pay ediyor. Şehirlerin içindeki son kalan avuç içi kadar yeşilliğe bile göz diken delilik halinin bizi götürdüğü yer; tarih ve doğayla bağı koparılmış, köksüz, umutsuz, sevgisiz insanların yaşadığı bir ülke olacak. Kentleri ihtiyaçlara göre değil, kişisel hırslar üzerinden şekillendirmenin bedelini ise çok ağır ödeyeceğiz.