Boğaziçi’nde foruma katılmak için Türkiye’ye gelen Kepel “Ortadoğu’da eski sistem çöküyor. Bunu görebiliyoruz. Çöken sistem yerine yenisi ise kurulamıyor” dedi

Ecole Normale Superieure’den Gilles Kepel: Ortadoğu’da eski sistem çöküyor yenisi kurulamıyor

Alp Kadıoğlu

Geçen Cuma Boğaziçi Üniversitesi’nde Dış Politika Forumu düzenlendi. Forumda Ortadoğu’daki gelişmeler ele alındı. Son günlerde İdlib meselesiyle gündemi meşgul eden Suriye İç Savaşı konuşmacıların özel ilgi alanıydı.

Forum için Türkiye’ye gelen Fransız Ortadoğu Uzmanı Gilles Kepel ile Suriye iç savaşını ve savaşta Fransa’nın tavrını konuştuk. Kepel, “Fransa’dan Suriye’ye giden cihatçıların geri döneceği biliniyordu” derken, Suriye sorununun çözümü için de şu an net bir durum olmadığını ifade ediyor.

► Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında arabuluculuk yapabileceğini belirtmişti. Erdoğan da, Macron’un teklifine karşı çıkmıştı. Fransa, Suriye krizinin çözümünde önemli bir rol oynayabilecek mi?
SDG meselesinin PKK’yle alakalı olduğunu düşünmüyorum. PKK Türkiye’nin bir iç sorunu. YPG Türkiye tarafından PKK’nin bir kolu olarak kabul edilse de Rakka’nın IŞİD’den kurtarılmasında önemli bir rol aldığı unutulmamalı. Türkler, PKK ve vekil birliklerini kendisine büyük bir tehdit olarak görüyorsa, Batı da IŞİD’i kendisine büyük bir tehdit olarak görüyor. SDG meselesi, Fransa’nın arabuluculuğundan ziyade Batı’nın Rusya’yla varacağı anlaşmaya bağlı olacak. Rusya’nın da 4 farklı ortağı (İsrail, Suudi Arabistan, İran, Türkiye) olmasından dolayı Suriye sorununun kısa dönemde politik bir çözüme ulaşması zor görünüyor. Ortadoğu’da eski sitem çöküyor. Bunu görebiliyoruz. Çöken sistem yerine yenisi ise kurulamıyor.

► İslamcı-cihatçı hareketlerin Batı için bir tehdit olduğunu belirttiniz. Suriye İç Savaşı’nın erken dönemlerinde Batı güçlerinin cihatçıları Türkiye üzerinden Esad rejimiyle savaşması için Suriye’ye göndererek desteklediğini söyleyebilir miyiz?
1990’larda Cezayir ve Mısır kendi cihatçılarını Afganistan’a yollayıp ölmelerini dilerlerdi. Cihatçılar ise ölmeyip ülkelerine geri döndüklerinde o ülke rejimleri için büyük bir sorun oldu. Batılı güvenlik birimleri için önemli olan cihatçıların aktif faaliyet yürütmemesi olduğundan, bahsettiğime benzer bir tutum almaktan çekinmiş olabilirler. Bu militanların Suriye’ye gidip cihada katılınca Fransa’da da şiddet eylemleri yapabilecekleri biliniyordu nitekim yaptılar da.

► Fransa ve Birleşik Krallığın İslamcılığa karşı tutumlarında bir farklılık göze çarpıyor. Birleşik Krallık, Türkiye ve Katar gibi İslamcı hareketlerin destekçilerine daha yakın duruyor. Bu farklılık neden kaynaklanıyor?
İngilizler’in daima Müslüman Kardeşler yanlısı bir tutumu olmuştur. Örneğin Birleşik Krallık Libya’da Kaddafi rejimini indirmek için sürgündeki Müslüman Kardeşler üyelerini destekledi. Müslüman Kardeşler’in ve İslamcı hareketlerin İngiltere’de çok daha rahat olduklarını söyleyebilirim.

► Fransa, Kaddafi’nin indirilmesinde Birleşik Krallıkla benzer bir tutum içinde değil miydi?
Tabii ki öyleydi ama bu Sarkozy dönemindeydi. Bildiğiniz gibi Sarkozy Fransız seçimlerinde Kaddafi’nin parasını kullanmakla suçlanıyor şu an. Davanın sonucunun ne olacağını bilmiyorum. Ancak Libya meselesinin askeri bir başarı olarak kaldığını ve politik bir başarının gelmediğini, kaotik bir durumun oluştuğunu söyleyebiliriz. Macron önceki yönetimin Libya politikasına güçlü eleştiriler getirdi. Şimdi de Fransa’nın Halife Hafter’i desteklediğini söyleyebiliriz.

► Fransız Lafarge şirketinin Suriye’deki çimento fabrikası vasıtasıyla IŞİD’e kaynak aktarıldığı söyleniyor. Bu ne derece doğrudur?
Lafarge yöneticileri kendi fabrikalarına saldırmaması için IŞİD’e para verdi. Şu anda bu insanlar Fransa’da suçlanıyor. Henüz bir dava yok ama soruşturma sürecinde.

***

Suriye küresel güçlerin çatışma arenası

ecole-normale-superieure-den-gilles-kepel-ortadogu-da-eski-sistem-cokuyor-yenisi-kurulamiyor-513283-1.

Forumda ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Behlül Özkan ve Kepel konuştu.

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık, bölgede süper güçlerin ve bölgesel aktörlerin arasında bir hegemonya savaşı yaşandığını ve bunun da Orta Doğu’yu daha kaotik bir hale soktuğunu belirtti. Altunışık, Türkiye’nin bölgesel rekabet içinde bulunduğu İran’la birlikte “revizyonist bir güç” olarak sahneye çıktığını, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır’ın ise statükodan yana olduğunu belirtti. Orta Doğu’daki zeminin kayganlığını vurgulayan Altunışık, 2003’ten beri devlet dışı aktörlerin bölgede önemli bir rol oynamaya başladığına değindi. “Suriye Devleti, savaştan önce önemli bir bölgesel aktördü, şimdi ise küresel ve bölgesel bir güç çatışmasının arenası haline gelmiş durumda,” dedi.

Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Behlül Özkan konuşmasını 80’lerde Türkiye’nin Suriye’yle olan ilişkisine ayırdı. Özkan, Türkiye’nin 1980’lerde Hama’daki Müslüman Kardeşler ayaklanmasını desteklediğini belirtti. 1970’lerden sonra Suriyeli Müslümanların rejime karşı mezhepçi bir tutum sergilediğini belirten Özkan, “Suriyeli Aleviler (Sünni) Müslümanlara zulmediyor” fikrinin de 80’lerde Türkiye Devleti tarafından da benimsenmeye başlandığına dikkat çekti. Suriye’nin o dönemde Moskova’ya yakın olmasının Türkiye’nin canını sıktığını belirten Özkan, 12 Eylülden kısa bir süre önce hazırlanan güvenlik raporunda “Suriye’nin Hatay’da Arap milliyetçiliğini ve Kürt milliyetçiliğini, sol grupları destekleyen muarız bir ülke” olduğundan bahsetti.

Özkan, 1980’lerde de, günümüzde olduğu gibi, İslamcı militanların Yayladağı, Reyhanlı ve Kilis’ten Suriye’ye sızdıklarını belirtti. 1980’lerde Suriye Devleti’nin Türkiye’den Müslüman Kardeşler üyelerini istediğini belirten Özkan, Türkiye’nin bu kişileri iade etmediğini ifade etti. Özkan, 1980’lerde MİT’in Müslüman Kardeşler üyelerini Suriye’de kullandığını belirtti, ve 2011’den sonra da benzer bir işbirliğinin olduğuna değindi.

Rusya bölgesel güçleri idare ediyor
Ecole Normale Superieure’de görev alan kıdemli Orta Doğu uzmanı Prof. Dr. Gilles Kepel, Suriye’nin savaştan önce ciddi sosyal problemleri olduğuna değindi. Kepel, “Suriye’nin demografisi kısa sürede değişti; Sünniler nüfusu çoğaldı ve Alevilerin Suriye nüfusundaki payı azaldı,” dedi. Suudi Arabistan tarafından Arap Milliyetçiliğine karşı kullanılan İslamcılığın ve İran devriminin yarattığı Sünni-Şii ayrışmasından sonra Suriye’de radikal İslam’ın güçlendiğine dikkati çekti.

Kepel, Batı’nın Suriye politikasının başarısızlığından faydalanarak Rusya’nın bölgede kendine alan açtığını belirtti. Putin’in şimdilik İsrail, Suudi Arabistan, İran ve Türkiye gibi 4 bölgesel gücü bir arada idare ettiğini belirten Kepel, uzun vadede bu tutumun başarılı olamayabileceğinden bahsetti. Kepel, İran’ın Esad’ın ülkenin tümüne sahip olmasını istediğini belirtirken, Rusya’nın ise politik bir çözümden yana olduklarını söyledi. Rusya’nın İran’la yaşadığı görüş ayrılıklarına rağmen Rusların hala İran’ın kara birliklerine ihtiyacı olduğunu belirtti. Suriye’deki mevcut tablonun bir süre devam edeceğini söyleyen Kepel, son günlerde Rusya ve Türkiye’nin İdlib için yaptığı anlaşmanın geçici bir ateşkes olduğunu ve o bölgenin de cihatçılardan temizleneceğini belirtti. “Batı ülkeleri cihatçıların kendi ülkelerine döneceğinden korktuğu için İdlib sürecinde Türkiye’ye destek vereceklerdir,” dedi.