Tunç Kurt ‘Hayatlarınızdan Alacaklıyım’ dosyasıyla 2021 Sennur Sezer Öykü Ödülü aldı. Zamanın tükettiği, yaşama dair ne varsa karşımıza çıkıyor Kurt’un okuru unutmamaya, hep hatırlamaya çağıran öykülerinde.

Edebiyat unutmaya karşı bir duruştur

Kadir İNCESU

2021 Sennur Sezer Öykü Ödülü’ne değer görülen Tunç Kurt’un ‘Hayatlarınızdan Alacaklıyım’ dosyası Manos Kitap tarafından yayımlandı. Kurt ile yeni öykü kitabı üzerine konuştuk.

Öykülerinizde unutmak, hatırlamak gibi durumlar öne çıkıyor. Öykülerinizi unutmaya karşı bir duruş olarak değerlendirebilir miyiz?
Edebiyat unutmaya karşı bir duruştur. Toplumu ilgilendiren tüm olaylar edebiyatın odağında olmalıdır. Kendi adıma tarihi resmi tarihlerden öğrenmektense edebi eserlerdeki siyasi ve toplumsal atmosferlerden öğrenmeyi tercih ederim. Öykülerimde de buna özen göstermeye çalışıyorum. Toplumsal olmayan daha bireysel konuları içeren öykülerde de karakterin kişisel tarihi öne çıkıyor. Bu öyküler de kendi içerisinde bir unutuşa karşı çıkıyor diyebilirim. İster toplumu ister bireyi ilgilendirsin, tarih hiçbir zaman geçmişte kalmıyor. Bir şekilde yüzleşmek ve çatışmak için karşımıza çıkıyor.

Öykülerin yazardaki karşılığının önemli olduğunu düşünürüm. Bu öyküler ‘Elif çekmek’ miydi sizin için?
Neva Gazel adlı öykümde geçen bir ifade ‘elif çekmek’, bu ifade de Burhan Hafız’ın Neva Gazel adlı eserinde “Ah bir elif çekti yine sineme canan bu gece vay” şeklinde geçiyordu. Öykü de adını bu şarkıdan alıyor. Öyküde ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü, geçmek bilmeyen bir matemi anlatıyor. Göğse elif çekmek de bir yarayı işaret ettiği için size hak veriyorum. Aslında yazılmış tüm öykülerin de temelinde bir yara vardır. Bu yara sadece acısını kalbimizde hissettiğimiz türden olabildiği gibi aynı zamanda karakterin yüzleşmek zorunda olduğu bir mesele olarak da karşımıza çıkabilir. Sizin de söylediğiniz gibi öykülerim elif çekmekle, bir yarayla doğrudan ilişkilidir. Belki de bu yaralar yüzünden yazıyoruzdur. Derdi olmayan biri neden yazmayı tercih etsin ki?

Deneysellik, kurgu ve gerçeklik arasında denge öykülerinizde nasıl şekilleniyor?
Yazmaya başladığımda tek hayalim okunabilir bir öykü yazmaktı. Bunu başardığımı düşündüğümde anlatmak istediğim meseleyi anlatmanın daha başka yollarını bulma ihtiyacı hissettim. Daha başka nasıl anlatabilirim? Hâlâ bu soruyla boğuşurum her yazdığımda. Biliyorum artık okunabilir bir öykü yazabilirim ama bu beni tatmin etmiyor. Bu yüzden edebiyat kuramı okumalarına ağırlık verdim. Modern/postmodern edebiyat bana bu imkânları sundu. Sonrasında yerini yeni sorulara bıraktı. Örneğin “Öyküde zamanı olağan akışı dışında nasıl kullanabilirim?” sorusu beni oldukça meşgul etti. Zamanı, devinimi olağan akışından çıkararak yazma denemeleri yaptım. Karakter ile yazarın çatışmasını istedim. Hatta önsöz yazmak yerine poetikamı anlatabildiğim ve hatta bunu yaparken özeleştiride bulunduğum bir öykü yazmaya karar verdim. Kitaptaki ‘Ucuz Poetika’ da bu ihtiyaçtan ortaya çıktı. Bu anlamda deneysel dokunuşların olduğu bir öykü oldu.

Kahramanlarınızın çoğunun ‘yalnız’ olması tesadüf mü?
Aslında çok karakterli öyküler yazmayı çok sevmiyorum. Öyküde kalabalık demek aynı zamanda sorumluluk demek. Kalabalığın hakkını verebilir miyim emin değilim. Aslında bir ya da iki karakteri her yönüyle gözümde canlandırıp sözcüklerle var edebilmek daha kolay geliyor. Öykünün de o meşhur fazlalık kaldırmayan yapısını da göz önünde bulundurmak gerekir. Yalnızlığın da tanımını yapmakta fayda var. Genelde yalnızlık olumsuz algılanan bir kavram. İnsanın hiç istemediği, içine bir şekilde sürüklendiği yalnızlık için doğru olabilir ama bir seçim olarak kabullenilen yalnızlık için aynısı söylenemez. Karakterlerimin çoğu yalnızlığı seçen kişiler. Mutsuz olmadıkları gibi mutlu da değiller. Zaten hayata devam etmedeki tek motivasyon mutluluk değildir bana göre. Belki de bu yüzden karakterlerim yalnız olabilir. Özellikle tercih ettiğim bir şey değil açıkçası.

Sennur Sezer Öykü Ödülü’ne değer görülmenizin sizin için anlamı nedir?
Sennur Sezer Emek ve Direniş Ödülleri de bir süredir takip ettiğim bir yarışmaydı. İsimlerin görünmediği, takma isimle katılınan bir yarışma olması güvenilir bir değerlendirmeye sahip olduğunu gösteriyordu. Hem Sennur Sezer gibi ‘direnç’ şiirleriyle tanınmış güçlü bir şairin adıyla anılması hem de adındaki emek ve direniş vurgusu beni yarışmaya katılmaya ikna etti. Jürinin ödülü kazanma sebebi olarak açıkladıkları bildiride “edebiyatımızın modernist damarında akacak bir yazar” ifadesinin geçmesi beni oldukça memnun etti çünkü öykücüğümün, edebiyat anlayışımın görülmüş ve anlaşılmış olması beni çok mutlu etti.