‘Hayatı edebiyatla kuşatmak...’ Bu yılki İstanbul Kitap Fuarı’nın teması... Biz de dosyamıza bağlantılı olarak 4 yazara edebiyatın direnişinin örgütlenmesini sorduk

Edebiyatın direnişi örgütlenebilir mi?

DOĞUŞ SARPKAYA

TÜYAP’ın düzenlediği İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı’nın teması hayatı edebiyatla kuşatmak olunca, küçük bir soruşturma yapmaya karar verdik. Yazarlara tek bir soru yönelttik: “Edebiyatın hayatla bu kadar kuşatıldığı, hızın kutsandığı, okumanın hazzının unutulduğu bir çağda edebiyatın direnişini örgütlemek mümkün mü?” Sorumuzu Nermin Yıldırım, Fadime Uslu, Melike Uzun ve Oylum Yılmaz Eriş yanıtladı.

Nermin Yıldırım: Umut etmek örgütlenme biçimidir

Hayatı edebiyatla kuşatma arzusu, bir tür çıkış, yeni bir dünya, hiç değilse öncelikle yeni bir iç dünya yaratma umuduysa, edebiyatın hayatla kuşatılması da beslendiği kaynakla ilgili kaçınılmaz bir durum. Edebiyat elbette hayatın kendisinden besleniyor ve dışarıdaki dünya dayanılmaz bir hal aldıkça, son dönem eserlerin (en azından bir kısmının) daha da fazla, hatta bir nevi can havliyle buradan, yani çıkışsızlıktan beslendiğini söyleyebiliriz. Bu bazen kıstırılmışlığın kendisini resmederek, bazen de çıkış arama serüveninin parçası olmaya niyetlenerek yapılıyor. Edebiyattan çıkışı göstermesini değil, ama bize bununla ilgili sorular sordurmasını pekâlâ bekleyebiliriz.

Beri yandan, hayatı algılama, yaşama ve hatta kendimizle birlikte tüketme biçimimiz, edebiyatla kurduğumuz ilişkiyi de etkiliyor. Okuma eylemini tüketim kültürünün parçası olarak konumlamak yaygınlaşıyor. İmajlar dünyasında kaybolduğumuz bu hız çağında, okumayı seçenler arasında bile, hızla akan hikâyeler, kısa cümleler, sosyal medya eğilimlerine hizmet eden yeni bir edebiyat anlayışı belirginleşiyor. Bu ürkütücü görünse de, her dönemde edebi kaygısı olan ve olmayan türden eserler verildiğini, burada okur olarak bize düşenin, modalara kapılmak yerine, seçici davranmak olduğunu hatırlamamız gerekiyor.

Direniş umuduna gelince... Edebiyat tek başına dünyayı değiştirmeye yetmez ama dünyayı değiştirecek olanı, yani insanı, zenginleştirmek, diriltmek, ayıltmak gibi şahane işler becerebileceğini de hatırlamak lazım. Kitaplardan bize çözümler sunmalarını bekleyemeyiz, fakat dertlerimizin ortak olduğunu görmemizin önünü açabilirler. Bir derdi başkalarıyla paylaştığını bilenlerin yan yana gelmesini ve o derdin devasını elbirliğiyle bulmak için umut, yani hiç değilse umut taşımasını sağlayabilirler. İnanıyorum ki birlikte umut etmek de bir örgütlenme biçimidir. Birlikte umut edenler, bir gün gelir, kendilerini kıstıran dünyayı birlikte yıkabilir ve yenisini, daha iyisini de birlikte kurabilir. Öyle değil mi?

edebiyatin-direnisi-orgutlenebilir-mi-529305-1.

Melike Uzun: Direniş yalnızlıkla mümkün

Elbetteki mümkün. Ancak, hep birlikte değil de tek başına, yalnızlıkla kurulabileceğini, yankısının büyük değil de yalnızca kendi duyabileceğimiz kadar alçak sesli olacağını, önemli ve hızlı değişimlere değil de sadece kendi içimizde dönüşümlere yol açabileceğini kabul edersek mümkün. İğneyle kuyu kazar gibi meşakkatle örebileceğimiz (örgütlemek sözcüğü bu ruha ters düşer) somut sonuçlarını görmeye ömrümüzün yetmeyebileceği, sadece varlığımızı kendimizce anlamlı kılmaya yarayacağını kabul ettiğimiz bir direniş olacaktır bu. Başka türlüsü itiş kakış, beyhude çaba.

edebiyatin-direnisi-orgutlenebilir-mi-529306-1.

Fadime Uslu: Edebiyat sınırlara kafa tutar

Edebiyatı yaşama biçimimle, onun bendeki karşılığını anlatmalıyım önce. Edebiyat birçok yönden kuşatılan hayatın zincirini ya da sınırını kırmak için en önemli güç. Otoritenin sınırlarına boyun eğen, kuşatma altında kalmayı tercih eden yazarlar, dolayısıyla böyle metinler de var elbette, ama edebiyatın neresinde kalıyor bu yazılanlar, tartışılır. Edebiyat hayatı anlatırken hayatın sınırlarına kafa tutar bana göre. Sanat başlı başına direniştir, protest bir eylemdir. Doğası gereği kendiliğinden bir örgütlenme alanıdır. Ortaya çıkan sanat eseri en az iki kişinin işbirliğine gereksinim duyar çünkü. Sanatçı ve okur, birbirini tanımadan eser aracılığıyla düşünce düzeyinde ortak bir çabanın içine girer. Dağınık, düzensiz bir örgüt sözünü ettiğim. Belki de değil, kim bilir. Ülkemizde de meşhur yazarların okurları gizli bir örgüt gibi çalışıyor, bunu biliyorum; ama bu başka bir konu. Okuma hazzına gelince; birbirinden farklı okurlar geliyor gözümün önüne. İncil’in satırlarında inancın hazzını yaşayan okurlar mesela. Ya da çok satan kitapları okurken kendinden geçenler. Çizgi roman okurken duyulan hazzı nasıl anlatmalı. Peki, has edebiyatın hazzını? Şimdi, sorunuzu yanıtlayabilirim. Doğruya doğru, has edebiyatın okuru öylesine az ki. Has edebiyatın direnişini örgütlemek dünyanın en iyi işi. Bunu has edebiyat yazarları, şairleri bir ölçüde yapıyor. Düzenli, dirençli bir örgütlenme içinse eleştirmenlere, okurlara büyük, çok büyük görev, sorumluluk düşüyor. Madem günümüzde hız kutsanıyor, örgütlü direnişte de acele etmemiz gerekmez mi?

edebiyatin-direnisi-orgutlenebilir-mi-529308-1.

Oylum Yılmaz: Edebiyatın kendisi direnmektir

Edebiyatta direnişi örgütlemek? Burada bir direniş olduğunu varsayıyoruz her şeyden önce ki doğrudur, kulağa ne kadar basmakalıp gelse de, edebiyatın kendisi direnmektir. Peki neye? Roman insanı arar, öykü insana sorar, şiir dili toplumdan kaçırıp insana sunar. Hepsi sisteme karşı işler, insanı ezip geçen zamana, insanı ezip geçen toplum kurallarına, gerçek hayatın çiğliğine, paraya, sermayeye vb. Listeyi daha da uzatabiliriz. Ancak edebiyat her ne kadar bireysel bir direnme biçimi gibi görünse de etkisi toplumsaldır. Kapitalizmin ileri sa alarına vardığımız bugünlerde sözkonusu toplumsal etkinin sermaye tarafından kıstırıldığını, edebiyatımızın sermaye tarafından kuşatılmış bir edebiyata dönüştüğünü görüyoruz ki, direnişte örgütlenme mümkün mü diye soruyoruz birbirimize. Elbette mümkün. Eleştiri yerine kitap tanıtım yazılarını ve paralı sözde edebiyat söyleşilerini okumamaya başlarsak, yazılanların okura ulaşıp ulaşmadığından ziyade, sözlerim insana değiyor mu kaygısından ziyade, yayınevinin reklam amaçlı verdiği satış rakamlarını önemsemeyi topluca bırakırsak ilk adımı atabiliriz zannediyorum. Kuşatılmışlığı fark etmek, edebiyatla edebiyat olmayan arasındaki farkı da farketmeyi getirecektir ki, gerisi örgütlenmek için bir araya gelmekten ibaret kalacaktır. Ki bence o en kolayı.

edebiyatin-direnisi-orgutlenebilir-mi-529307-1.