Sait Faik’in arkadaş canlısı, yüce gönüllü, kuşlarla, çiçeklerle, mevsimlerle konuşan sıradan ve sevgili insanlarının hepsini yıldıramazsınız…

İçinizde iyi olan ne varsa… Anlayış, kabullenme, şefkat, iyi yüreklilik, tevazu, incelik, saygı… Bütün kitapların övdüğü bu değerleri sahtekârca kutsayıp Allah’a projekte ederek suçlarınızdan arınamazsınız…

Erkeklere emanet ettiğiniz bütün kadınları öldüremezsiniz; öldüremediklerinizi susturamazsınız…
Yaşar Kemal’in o iyi insanları o güzel atlara binip geri gelirler…

İşlediğiniz cinayetlerden bile siyasi fayda sağlamaya yönelik hesaplarınızı altüst ederler.

Dünyayı demirin tuncuna, insanın piçine bırakmazlar.



Bizi, dünyaya bir başkasının gözüyle bakmaktan, bir başkasını anlamaktan, onun kafasıyla düşünmekten vazgeçiremezsiniz…

Orhan Pamuk’un Beyaz Kalesindeki kahramanların yaptığını yapmaktan, birbirimize dönüşme cesaretini göstermekten alıkoyamazsınız…

Hepimizi kendinize benzetemezsiniz… Hepimizi kendinize benzetmeye çalışarak çıkarlarınızı ve ikbal düşkünlüğünüzü kabul edilebilir bir şey haline getirip normalleştiremezsiniz…



Binlerce kadın ölürken, cinayetleri hangi sözlerle, nasıl kışkırttığınızı unutturamazsınız… Kendi kurbanlarınıza utanmazca ağıt yakarak suçunuzu hafifletemezsiniz…

Genç ölülerin ardından, “Aleviymiş, provokasyondur” diye söylenmenizin, yazmanızın bağışlanabilir bir şey olduğuna, sığ ve çiğ yargılarınıza bu toplumu inandıramazsınız…

Hocalarınızın ucube aşk reçeteleriyle bizi kandıramazsınız… O reçetelerin hangi marazları doğurduğunu görmemize engel olamazsınız…

Gelecek kuşakların sevgiyi, tutkulu olmayı, Sabahattin Ali’den, Kürk Mantolu Madonna’dan değil de sizden öğrenmesine seyirci kalmamızı bekleyemezsiniz…



Hepimizi öldüremezsiniz, hepimizi şeytanlaştıramazsınız. Hepimizi kendinize benzetemezsiniz…

Bize el etek öpmeyi öğretemezsiniz…

Hiddetle, tehditle, yalanla bizi yönetemezsiniz…

Memurlarınızı enselerinden tutup sonsuza dek suça sürükleyemezsiniz…

Hepimizi Aziz Nesin’in Zübük’ü haline getiremezsiniz…

Bir ahlaka sahipmiş gibi görünerek herkesi kandıramazsınız…

Kadınla erkeğin eşit olduğuna inanmadığımızı söyletemezsiniz…

Bir kadını öldürmenin, birçok cezai indirimle hafife alınabilecek ve aslında hafife aldığınız bir şey olarak anlaşılmasına meydan veriyorsunuz…

Bunun ne çeşit hukuki sonuçlar doğuracağını bilmeniz gereken koltuklarda ve köşelerde oturuyor olmanıza rağmen, aymazlığınızı ısrarla sürdürmenize göz yummamızı bekleyemezsiniz…

Kravat takan, sadakatsizlik ve tahrik ölçülerine sığınan katilleri hasta ilan ederek, hukuku cinayete ortak olmaya zorlayamazsınız…

Bize, “İnsan nedir Olric?” diye sormayı bir an bile unutturamazsınız…

Bize Oğuz Atay’ı unutturamazsınız…

Kendimizi ve sizi sorgulamamıza engel olamazsınız…

Bizi, başkalarının davasına, başkalarının direnişine, haklı taleplerine kayıtsız kalacak kadar insanlıktan çıkaramazsınız…

Ancak kendi kafamıza vurduğunuzda acı duyacak kadar bencilleştiremezsiniz… Kadınların, Kürtlerin, madencilerin acılarından uzak tutamazsınız…

Bütün bir toplumun haklarından vazgeçeceğini düşünemezsiniz…

Gerçekte tek bir ahlaki değeri kalmamış bir sistemin ürünü ve sürdürücüsü olmanızı ve o sistemi her gün yeniden yaratmanızı adalet diye yutturamazsınız…

Vatandaşı, cinlerle korkutabileceğiniz, zebanilerle cezalandırabileceğiniz, kutsal bağışlanmayla ödüllendirebileceğiniz, suça ve zulme ortak edebileceğiniz, suçunuza ve zulmünüze sonsuza dek boyun eğecek, susacak bir sürünün korkak ve kişiliksiz bir parçası haline getiremezsiniz…

Cin de sizsiniz…

Zebani de sizsiniz…

Cehennem de sizsiniz…

Bizi kendinize benzetemezsiniz.