Boğaziçi Üniversitesi’ne ‘atanan’ kayyum rektör Melih Bulu dün Saray’ın bir kararnamesiyle görevden alındı. Gelirken nasıl geldiyse gidişi de aynı oldu. Öğrencilerin, öğretim görevlilerinin, toplumsal kamuoyunun tepkileriyle yönetememe krizi uzun süre sürdü. Şimdi ‘atanacak’ kişinin de benzer özelliklere sahip olacağını kestirmek güç değil. Ama bu durum direnişin başarısını gölgelemiyor.

***

Boğaziçi Direnişi kimi zaman tüm öğrencilerin birlikte geleceksizleşmeye ve kayırmacılığa karşı birliği olarak gündeme geldi, kimi zaman iktidarın kimlik eksenli dayatmalarına karşı bir bayrak gibi gözüktü, kimi zaman hocaların yalnız ama sabırlı direnişi ile gündeme geldi. Bu salınım içerisinde etkili olduğu anlar da etkisizleştiği ve marjinal gözüktüğü dönemler de oldu. Düzen muhalefeti bu konunun bir kutuplaşma yarattığı düşüncesiyle direnişten pek haz etmedi. Sonuç alınacağını da düşünmedi.

***

Artık, ‘eksikti, gedikti, şuydu buydu’ demeden direnişin hakkını teslim etmek gerekir. Saray rejimi ve atadığı kayyum Boğaziçi’ni yönetemedi. Bu bir yönetme krizidir. Krizi doğuran da direnişin kendisidir. Bazı liberallerin “sizin halayınızla mı oldu” züppeliği ya da sanki yeni bir şey söylüyor gibi “daha kötüsü gelecek” kötümserliği bir şey ifade etmiyor. Tabii ki hep daha kötüsü gelecek çünkü kötülüğün iktidarı aynı yerde duruyor. Önemli olan o kötülüğe karşı nasıl mücadele edileceğidir.

***

Kayırmacılık ve torpil toplumun geniş kesiminden tepki alıyor. Bu durum hükümetin kendi seçmeninde de bir kafa karışıklığı yaratıyor. Aynı ekosistem içerisinde olup Saray’a daha az yakın olduğu için dışlandığını düşünen pek çok kimse var. Burada kayırmacılığa, torpile karşı daha etkili bir söylem tutturmak elzem…

***

Bir de Melih Bulu ile cisimleşen bir profilden söz etmek isterim. Hayattaki tercihleriniz, aldığınız kararlar, bir yere ulaşırken verdiğiniz emek, ürettikleriniz, kritik zamanlarda gösterdiğiniz tavır sizi siz yapar. Yoksa istediğiniz kadar kendinizi anlatın, gerçek olan eylemdir. Bu tipler kendi başarılarıyla, yetenekleri ve emekleriyle asla gelemeyecekleri yerlere bir güce yakınlıklarıyla gelirken bundan hicap duymadılar. Önlerine konan altın tepsileri, coşkuyla kabul ettiler. Gelen “fırsat”ları değerlendirdiler. Ne de olsa çocuklarına miras bırakacakları adları, soyadları değil kaptıklarıydı! Onları siyasi, ekonomik ve benzeri alanlarda büyütecek sözde merkezi güçlerle kurdukları yakınlıkla yükseldiler ya da yükseldiklerini zannettiler. Farklı dönemlerde farklı kişilerle, odaklarla yakınlık kurarak, bu değişimler sırasında en yakınlarını bagajdan atarak, bugün “fırıldak” olarak da nitelendirilen bir karakteri “akılcılık” olarak yedirdiler. En başta da kendilerini ikna ettiler.

***

Bunlar AKP’den ya da başka güç odaklarından bugün kopmuyorlarsa, kalmanın faydasının kopmanın da maliyetinin daha fazla olduğunu bildikleri içindir. Yarın en ufak bir sürtüşmede ya da güç kaybında bambaşka taraflara savrulacakları kesindir. Çünkü varoluş biçimleri budur. Ant olsun ki bu yancıları her yerden temizleyeceğiz; söylediklerini unutmayacağız, yaptıklarını affetmeyeceğiz. Ne de olsa eden bulur.