AKP Genel Başkanı’nın, Kazakistan dönüşü Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile bir görüşme yaptığı yönündeki iddiaları "Esad ile görüşmedim, görüşmeye de pek niyetim yok" sözleriyle yalanladığını okuduğumda “tamam, yakında görüşecek” dedim.

Görüştüğüne dair güçlü iddilar var, Putin’in Sözcüsü Peştov bu konuda sorulan soruyu reddetmek yerine “bunu sayın Erdoğan’a sorun” dediğine göre bu “iddia” pek de güçlü kanıtlara dayandırılabilir ama ben yine de görüşüp görüşmediğine takılmıyorum. Bildiğim şu; eğer gerçekten görüşmediyse, eli kulağında mutlaka görüşecek.

Suriye’nin gerçekten en güçlü figürlerinden Buseyna Şaban, sadece ülkesinin değil Ortadoğu’nun da güçlü kadın politikacılarından biridir. Demeçlerini ciddiye alırım. Onun daha önce de, Suriye hükümetinden üst düzey yetkililerin Erdoğan’la değilse de en yakınlarıyla dolaylı görüşmeler yaptıklarına ilişkin açıklamaları olmuştu. Şimdi dengelerin bir hayli değiştiği zamanda, Recep Bey’in Esad’la görüşmesinde şaşılacak bir taraf yok.

İşaretleri de vardı zaten. Bakmayın yandaş medyanın çok doğalmış gibi haberleştirmesine, olguyu bulanıklaştırmasına. Mayıs ayında Rusya, İran ve Türkiye arasında Suriye’nin İdlip ilçesinde “çatışmasızlık bölgeleri” oluşturulması konusunda bir anlaşma imzalandı. Bu bölge yararına, ama Türkiye’nin yenilgisi anlamına gelen bir anlaşmaydı. Zaten Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplar bu anlaşmayı tanımayacaklarını söyleyerek çatışmaları sürdüreceklerini ilan da ettiler. Bu anlaşmaya Suriye’nin de “büyük memnuniyet duyduk” diyerek destek verdiğini de anımsatırsam AKP Genel Başkanı’nın Suriye ile, Rusya ve İran aracılığıyla “görüşüp” anlaştığını anlamak zor olmaz.

Şimdi bu “dolaylı” görüşmeler “aleni”ye dönüşecek. Çünkü AB’nin hedefinde, ABD’nin baskısıyla karşı karşıya kalan AKP Genel Başkanı, İran’la berbaer hareket etmek durumunda artık. “İran ve Rusya’yla ilişkilerimiz gayet iyi” demesinden çok değil dört bilemediniz beş ay önce “İran Pers milletçiliği yapıyor” diyen bir Erdoğan’dır bu.

ABD, PYD ile işbirliğini sürdürdüğü sürece, PYD ile dolaylı ilişki içinde olan, dolayısıyla bu yapı üzerinde etkili olduğu da bilinen Suriye’ye ihtiyacı var Türkiye’nin. Uzun zamandır “Esad”dan “Esed” diye söz etmeyen yandaş medyada “ABD ile olmaktansa komşum Esad’la olmak daha iyidir” gibi son derece faydacı yaklaşımlarla dolu “yazılar” okuyabilirsiniz. Esad elbette komşumuz, bunu ülkesi emperyal bir çullanmayla karşı karşıya kaldığı andan beri söyleyenler bizleriz. Bu emperyal çullanmada ABD ile saf tutanlar şimdi Kürt korkusundan “antiamerikan” oldular birden.

Oysa, daha bir kaç ay önce, Trump, Suriye’de bazı hedeflerı vurduğunda AKP Genel Başkanı heyecanlanmış “ Suriye’ye yapılacak bir operasyona destek veririz” demişti. Daha İdlip mutabakatına imza atalı çok zaman geçmeden. Yani İran’a, Rusya’ya, mutabakata sadık kalacağı sözünü verdiği halde.

Ama Trump’ın bütün gürlemelerine ragmen, Suriye’de ne yapacaksa bölgesel güçlerle yapacağı politikasına sadık kalarak PYD/YPG’yi güçlendirmesi üzerine AKP Genel Başkanı, Suriye sınırında bir Kürt oluşumunu özellikle İran’dan alacağı destekle durdurma beklentisi içine girmiş durumda. Rsya’nın Kürt oluşumuna kesin karşı olmamakla beraber, ABD yanlısı oluşumlara karşıt politikası çerçevesinde İran ve Türkiye’yi yanına alması, Türkiye’yi de “partner” durumuna getiriyor haliyle.

İstediği kadar “Esad’la görüşmem” desin, bugün yarın bu görüşme gerçekleşecek. Şam’da ya da Ankara’da olması şart değil.

Moskova’da olur, Tahran’da. Hazır kış da geliyor, Soçi de fena seçenek değil.