Geçenlerde en korktuğum şey başıma geldi: Madem mecburen evlerde oturuyoruz, fırsattan istifade bir kitap okumak isteyenler olur belki diye tavsiyede bulunmamızı rica ettiler. Tek bir kitap mı? Evet, en zoru. Birini seçersin aklın yirmi başka kitapta kalır. Üç tane de seçme nedeni gösterecekmişiz. Bunlar da hayli kısa olacakmış, sonradan anladık.

Ben “Alice Harikalar Diyarında” ve “Aynanın İçinden”i seçmiştim. Genellikle tek kitap muamelesi görürler. Açıklamalarım uzun kaçınca, daha kolay tarif edilecek ama gene sevdiğim bir başka kitap seçtim. Böylece Alice 1 ve Alice 2’yi de size önermek için bir kenara ayırabildim. Çocuk kitabı demeyin hemen, çünkü yıllarla birlikte, her yeni okumada başka şeyler fark edeceksiniz. Ayrıca Alice kat kat açılarak hep sizden bir adım ileride olacak.

Niçin bu kitabı/kitapları seçtiğime dair üç neden vermektense, üç alıntı vereyim en iyisi…

Kedi, Alice’in “Ben deliler arasında ne yapayım?” sorusuna, “Ah, elinde değil ki” diye cevap verir, “hepimiz deliyiz burada.”

Ağaçta bir an görünen, bir anda kaybolan Cheshire kedisi, okuyanlar hatırlar. Alice’cik ise, kitabın belki de en esrarengiz karakteri Tırtıl ondan tam olarak kim olduğunu ve bunun ne anlama geldiğini söylemesini istediğinde “Korkarım kendimi anlatamam, efendim,” der. “Kendim olmadığım için, anlıyorsunuz ya.” Öyle çok ve çabuk değişim geçirmektedir ki, kendisiyle ilgili en basit sorulara bile cevap veremez. Kimlik sorusunu Güvercin’den de duyarız. Üstelik daha korkutucu şekilde: ““Ee! Nesin sen?” diye azarlar Alice’i. “Bir şeyler uydurmaya çalıştığını görüyorum!” Bu diyarın yaratıkları alıngan oldukları gibi azarlamaya da meraklıdırlar.

Alberto Manguel, “Okumalar Okuması”nda, “Çoğu okur gibi ben de bir kitabın ilk kez okuduğum baskısının ömrümün geri kalanında benim için özgün baskı olarak kaldığını hissetmişimdir hep,” diyor. “Benimki, bereket versin, John Tenniel’in illüstrasyonlarıyla zenginleşmişti ve esrarengiz bir şekilde, yanmış odun kokusu veren kalın, kaymak gibi kâğıda basılmıştı.”

Benimki de öyleydi. Belki de birbirine yakın yaşlarda, ailesi okumanın hayatın bir parçası olduğuna inanan çocuklar da bu edebiyatın, bu bilginin, bu tarzın karantinasında kalıyordur hep. Yalnız benim okuduğum kitabın kaymak gibi kâğıda basılmış olduğu konusunda şüphelerim var. Ama farklı çizimleri: ister kitap, ister film, oyuncak, afiş, vb. olsun hiç Alice saymamışımdır. O çeviri (aksi gibi kimin olduğunu da hatırlamıyorum. Kitaba sahip çıkamamışım) sonraları değişen dilden uzak kalışını (sadece ‘eski’ kelimeleri kastetmiyorum) görsem de, benim için hep ‘hakiki’ olarak kalmıştır. “Alice Harikalar Diyarında”yı ilk okuduğumda her şeyi anlamamış olsam gerek, hatta anlamadığımı da anlamamışımdır. Diyarın esrarı yavaş yavaş ortaya çıktı. Hepsini çözdüğüm de söylenemez.

Gene Manguel, “Gerçek dünyada olduğu gibi Harikalar Diyarı’ndaki her şeyin de, ne kadar çılgın olursa olsun mantıklı bir temeli, çoğunlukla kendileri de absürd olan bir kurallar sistemi vardı,” diyor. “Alice’in toplumunun görenekleri, nerede olursa olsun, büyüklerinin davranışlarının akılcı olacağına inanmasına yol açmıştı.” Üstelik kendisi kuralcı Victoria devrinin doğrucu bir çocuğuydu.

Pekâlâ, okuyacak mısınız? Güvenemiyorum size. Çünkü “Çok büktüm kulaklarını/Dinlemediler öğüdümü.” Kendi yorumunuzu da kendiniz yapın. Çünkü malum, kimse aynı kitabı okumaz. Ama, Tek Boynuzlu At’ın dediği gibi, belki de en iyisi inanmak. “Eh, artık birbirimizi gördüğümüze göre” demişti, “sen bana inanırsan ben de sana inanırım. Anlaştık mı?” (Aynanın İçinden, 7. Bölüm)