Bugünlerde “Demirören’in Seba’dan daha büyük başkan” olduğunu söyleyenler var. Kısaca yanıt vermek gerekirse; halt etmişler!

Bugünlerde “Demirören’in Seba’dan daha büyük başkan” olduğunu söyleyenler var. Kısaca yanıt vermek gerekirse; halt etmişler! Buna bilgisizlik, cahillik, konu saptırma denilebilir. Ama tarihin tokadını yediğini hissetmeyen bu kişilere daha çok tokat gerekir! Çifte kupa safsatası, anlı şanlı, havai fişekli kutlamalarla el üstünde tutulan başarıcıkların gölgesinde tek bir şey var: Beşiktaşlılık duruşu! Süleyman Seba’yı bu noktadan değerlendiremeyen zavallılar, Yıldırım Demirören’in peşinden tabii ki gideceklerdir. Onun kuyruğu dibinde tabii ki dolaşacaklardır, normaldir…
• • •
Süleyman Seba, başkanlık yaptığı 16 yıl boyunca kupalar aldı, şampiyonluklar kazandı, kazandırdı. Tarihi skorlar, yenilmeme rekorları, namağlup şampiyonluklar hep onun dönemindeydi ve öyle bir imza attı ki, mürekkebi kurusa da zihinlerde hâlâ duruyor.
Ama esas imzası bunlar değil, ‘Beşiktaşlılık duruşu’ üzerineydi. Herkesin saygı gösterdiği, her takımın sempati duyduğu bir Beşiktaş’ı yaratarak, ilmek ilmek dokumuştu bunu. Bu saygı, bu omurgalı duruş hangi çifte kupayla (!) eş tutulabilirdi ki?
Muhteşem üçlü Metin–Ali–Feyyaz’ın (MAF) ‘kibar’ olanı, yani Feyyaz’ı kulüpten aldığı çeki birkaç gün öncesinde bankaya bozdurduğu için kulüpten kovulmuştu. Kimse Beşiktaş’ı küçük düşüremezdi. Aynı üçlünün büyük golcüsü Ali ise Adana Demirspor’u 10-0 yendikleri maç sonrasında, soyunma odasının koridorlarındayken spikerin röportaj yapma isteğini şu cümlelerle geri çeviriyordu: “Burada olmaz. Adana Demirsporlu arkadaşlara saygısızlık edemem, sevinemem.” MAF’ın (ki kimileri bu kısaltmaya “imha üçlüsü”nü de ekler)  diğer adamı, ‘Sarı Fırtına’sı Metin’e bir öğüdünde şöyle demişti Seba: “Senin üzerinde giydiğin o formayı giymeyi arzulayan o kadar çok çocuk var ki, oynarken bunu düşünün evladım.”
Bu öğüt sonrasında yapılan Fenerbahçe maçını Beşiktaş 5-1 kazanıyor, maç sonunda kavga dövüş değil yıllara uzanacak bir espri minibüslerde doğuyordu: “Arkayı Fenerliyelim beyler!” Saygı, ahlâk, eğitim ve dediğimiz Beşiktaşlılık duruşu bunları gerektiriyordu. 
Alacalı bulacalı ışıklı kutlamalara, otobüs tepelerinde tur atmalara en güzel yanıtı yıllar önce yine Süleyman Seba vermişti. Beşiktaş 3 yıl üst üste şampiyon olarak bir ilke imza atmış, dönemin başbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal da bu müthiş başarıyı kutlamak için büyük bir organizasyon önermişti. Süleyman Seba ise rivayete göre buna sert bir şekilde karşı çıkarak, “Beşiktaş halkın takımıdır. Öyle gösterilerden ziyade, başarısını sokakta ve taraftarıyla birlikte İnönü Stadı’nda kutlayacaktır” diye karşılık vermişti.
Geçtiğimiz yıl şampiyon olan Beşiktaş’ın kutlamalarını gözönüne aldığımızda, hadi diyelim Beşiktaş art arda üç kez şampiyon olsa neler yapılır? Aklınız alıyor mu?...
Seba döneminin bir başka dikkat çeken olayı da eğitim ve altyapı idi. Göreve geldikten sonra altyapıyı baştacı eden ‘efsane başkan’ Seba, hem altyapıdan futbolcu yetişmesini hem de altyapıya genç oyuncuların katılmasını öğütlüyordu. MAF’ın kuruluşu, Rıza, Kadir, Gökhan, Recep gibi futbolcuların ya altyapıdan as takıma çıkması ya da gencecik yaşta Beşiktaş forması giyip uzun yıllar sırtında taşıması yine hep o döneme aitti.
Bu satırların yazarı Beşiktaş minik takımı seçmelerini kazandığında, derslerindeki başarı durumunun tespiti için karnesini de götürmek zorundaydı. Dersleri kötü olan Fulya’dan Beşiktaş’a yürürken Nusret Hoca’nın dedikleri kulaklarında çınlıyordu: “Çocuklar Beşiktaş’ta oynamak istiyorsanız, dersleriniz iyi olmalı. Aksi takdirde hiç şansınız yok.”
• • •
Evet Süleyman Seba’yı, kıyaslamak bile cüret ister. Kendisi 80’i devireli neredeyse 3-4 yıl oldu. Bu haliyle başkan olacak hali yok elbette. Ama elini bir aday lehine havaya kaldırsa, neler değişir o da biliyor. Ama O suskunluğu seçip Beşiktaş’ın erimesini, Beşiktaşlılık duruşunun halini uzaktan uzaktan izliyor. Belki de kongreye birkaç gün kala çıkıp ses etme vakti gelmiştir.
Belki de Beşiktaş tarihini ikinci kez rayına oturtacak hareket için birçok kişi O’nun iki dudağı arasından çıkacak sözcükleri bekliyordur. Belki de boş oy kullanacak olan umutsuzların umudu, ışığı olacaktır. Belki de…