Ege ismi nereden geliyor?

Yunus Emre CEREN

Bizim bugün Ege olarak ifade ettiğimiz bölge ve deniz insanlık tarihinin çok geniş bir kısmında kritik rol oynamıştı. İsmin kökeni de bu kritik rolde denizin iki yakasına yerleşmiş olan Eski Yunanlar tarafından konulmuştu. Eskiçağ aklının bir yere isim verirken yaptığı yaygın bir usulü benimseyerek bu ismin kökeni de yarı mitolojik yarı insani bir kökene dayandırılmıştı. İsim Eski Yunancadan türemiş ve ilk olarak Eski Yunan edebiyatında kullanılmış olsa da isme bir köken hikâyesi arayan esas anlamıyla Latin veya Roma dönemi yazarları olmuştu. İsmin kökenine dair biri Amazon kraliçesine, diğeri Aigaion adlı bir deniz tanrısına ait olmak üzere iki farklı anlatı mevcut, ancak bunlar dışında biraz daha popüler olduğundan genel kabul gören başka bir hikâye daha var.

***

Bu hikâye Ege Denizi’nin karşı kıyısında başlamasına rağmen, hikâyenin sonunda isim iki tarafın ortasındaki denize bir fikri birlikle verilmişti. Bütünüyle aktarırsak ismin kökenini aktarmaktan uzaklaşacağımız hikâyeye göre muhtelif olayların ardından ve veraset sırasından ötürü Kral Aigeus Atina tahtına çıkmıştı. Bu tahta çıkışın ardından Aigeus klasik bir monarşi gerekliliği olarak çocuk yapmanın derdine düştü. Pek çok kadınla evlenmesine rağmen çocuğu olmadı. Bunun üzerine günümüzde Delfi olarak bilinen Delphoi’daki kâhine danışmaya gitmeye karar verdi. Bu da bir çeşit din adamından icazet alma gibi düşünülebilir. Kâhinle görüşmesinin ardından kâhin kendisine “Atina’nın en yüksek yerine ulaşmadan evvel şarap tulumunun ağzını çözme” dedi. Bu söylenene bir anlam veremeyen Aigeus, günümüzde Trizina olarak bilinen Troizen’de arkadaşı bildiği bir kralın yanında konakladı. Kehaneti arkadaşına anlattıktan sonra Aigeus’un aksine o kehaneti anladı ve Aigeus’u sarhoş etmenin yolunu aradı, akşamına da kızıyla birlikte olmasını sağladı. Aigeus saraydan ayrılırken kralın kızına erkek çocuk dünyaya getirirse babasının adını söylemeden büyütmesini ve bir kayanın altına sandaletlerini ve kılıcını bırakacağını eğer çocuk büyüyüp de bu kayayı itebilecek kadar güçlenirse Atina’ya gelip kendisini bulmasını söyledi. Haliyle çocuğu doğdu ve büyüdü. Eskiçağ’ın süper kahramanı diyebileceğimiz, türlü türlü kahramanlık hikâyesinin başrolü olan bu çocuğun adı Theseus’tu. Theseus kayayı itti, babasının emanetlerini aldı ve türlü badireler atlatarak Atina’ya geldi.

***

Atina’da ise başka bir gündem vardı. Aigeus, Panathenaia Bayramı esnasında bütün müsabakalardan galip çıkan Kral Minos’un oğlu Androgeos’a ölümcül bir görev vererek ölümüne sebep olmuştu. Aigeus ve Atina şehri, kimine göre tanrıların buyruğu kimine göreyse şehri kuşatan Minos’un istediği haraç olarak her yıl muhtelif sayılarda genç kız ve erkeği Minos’a kurban etmeye göndermeyle cezalandırıldı. Bu gençler Girit’te yer alan ve labirent kelimesinin kökenini oluşturan Labyrinthos adındaki bir yerde boğa insan kırması Minotauros yani Minos’un Boğası’na kurban ediliyordu. Gelgelelim Theseus Atina’ya geldi, Cadı Medeia’nın türlü engellerine rağmen babasıyla yüzleşti ve babası onu tanıdı. Bir vakit sonra gündemi kavrayan Theseus bu boğayı öldürüp halkını kurtarmaya gönüllü oldu ve bir grup Atinalıyla Girit’e doğru yola koyuldu. Minos’un kızı Ariadne ve birtakım tanrısal yardımların ardından bu boğayı öldürdü. Babasıysa onun gelişini sarp bir yamaçta, bir rivayete göreyse Atina’daki Akropolis’in üzerinde bekleyeceğini ve zaferle dönüyorsa beyaz yelken açmasını söylemişti. Eğer Theseus’suz dönülüyorsa tayfaya siyah yelken açmasını buyurmuştu. Ariadne’yi yol üstünde bir adaya terk ettikten sonra onun söylediklerine kafası takıldığından veya muhtelif şeylerden ötürü Theseus yelken değiştirmeyi unuttu. Siyah yelkenle Atina’ya yanaşırlarken bir yamaçta veya Akropolis’in tepesinde onun yolunu gözleyen babası Aigeus yelkenleri görüp oğlunu kaybettiği için üzüldü ve kendisini yamacın önündeki denize veya Akropolis’ten aşağı attı. Denize atmış olması hikâye anlatısına göre daha trajik oluyor bana göre. Hyginus Fabulae adlı eserinin 43’üncü kısmında “Aigeus’un kendisini attığı deniz, onun adıyla anılır bugün” demektedir. İster Akropolis’ten isterse de bir yamaçtan atmış olsun bugün Ege Denizi’nin, Kral Aigeus’un trajik hikâyesinden böyle adlandırıldığı düşünülüyor.