“Egemen kimdir?” sorusu son zamanlarda, “Kimin yaşayıp kimin öleceğine karar verendir” diye yanıtlanıyor. Bu doğruysa, o zaman Çin’den çıkıp dünyayı titreten koronavirüs, günümüz dünyasının küresel egemeni olarak görülebilir. Geldiğimiz noktada kimin hayatta kalıp kimin öleceğine, yakın tarihte hiçbir egemene nasip olmamış bir biçimde koronavirüs karar veriyor.

Resmi tamamlayan, egemenlik iddiasında olan liderlerin, bakanların, sağlık yetkililerinin koronavirüs karşısında hem de aşağılanarak diz çöküşleri! Dahası virüs yeni egemen olarak, bütün sınırları pasaportsuz geçip, kimsenin hayal edemeyeceği bir küresel serbestlik ve dolaşım özgürlüğü kazanırken, en seçkininden en avamına insan topluluklarını “sosyal mesafelenme” adı altında hiçbir dönemde şahit olunmamış biçimde mekâna sabitliyor. Futbolseverler için de sahaların egemeni Ronaldo’nun bir ada alıp, “Bitince bana haber verin” diyerek sıvışmasını ayrıca not düşelim!

Dünya tarihi açısından insanlığın ama özel olarak da egemenlerin bu tür felaketler ve doğa olayları karşısında acze düşüşüne ilk defa şahit olmuyoruz. Uzak ve yakın tarih bu tür örneklerle dolu. Ama son salgını diğerlerinden ayıran temel özellik, onun zamansal ve mekânsal dizilimi; virüs, bugüne kadar görülmemiş bir küresel yayılım gösteriyor ve görünen o ki uzun süre bizimle birlikte olacak!

Geriye dönüp baktığımızda, bu tür felaketlerin faturasının ağır biçimde çalışan sınıflara çıkarıldığını biliyoruz. Ancak bu tür felaketlerin faturasıyla tutarlı olmayan ikinci bir sonuç, egemenlerin bu tür felaketlerin karşısında içine düştükleri aczin gözden kaçırılması ya da kısa sürede unutulmasıdır.

Etrafınıza bir bakın, dört bir yanda iktidarlar önlem paketleri adına acizliklerini ilan ediyorlar. Sağlık Bakanı’nın “Herkes kendi olağanüstü halini ilan etsin” değerlendirmesi, bu tür ilanların egemenin tekelinde olduğu düşünülürse, başlı başına bir yetki devri anlamına geliyor. Bizde öyle de başka yerlerde durum farklı mı? Trump’ın programını kimse çözebilmiş değil. İngiltere, “Biz hastalanarak baş etmeyi öğreneceğiz” dedi. Avrupa’nın sağduyusu Merkel, “Savaş sonrası dönemde karşı karşıya kaldığımız en ciddi kriz” derken, aşağı yukarı “Ne yapacağımı ben de bilmiyorum” demiyor mu?

İyi de egemenler bu derece güçsüzse ve çözüm üretemiyorsa, o zaman niçin bir egemene ihtiyaç duyalım ki? Lakin mesele biraz daha karışık. Bütün bu egemenlik ilişkilerinin geri planında yaşamın her alanına koronadan daha yaygın ve derin bir biçimde sızan kapitalizm var. Dahası koronavirüs yayılırken, tam da kapitalist küreselleşme sürecinin yarattığı bu ağları kullanıyor. O hatlar boyunca ilerlediği ölçüde de birbiriyle ilişkili iki sonuç yaratmaya başladı. Bir yandan kapitalizmin işleyişine ciddi biçimde ket vuruyor. Diğer yandan da her vurduğu darbe sonucunda maliyetlerin çalışan sınıflara ödetilmesiyle, sistemin sınıfsal eşitsizliklerini kabul edilemez boyutlarda olduğunu gösteriyor. Kısaca koronavirüs küreselleşirken, bir yandan küresel kapitalizmin ağlarını ve bağlarını kullanıyor ama tam da o nedenle çelişkilerini de görünür hale getiriyor.

Bu bir fırsat; çünkü ilk defa egemenlik tartışmasını, siyasal seçkinlerin ötesine geçen bir biçimde ve kapitalizmle ilişkilendirerek yapabilecek duruma geliyoruz. Diğer bir anlatımla, koronavirüs sızdığı her noktada sadece yüzeydeki sözde egemenlerin değil, daha derinlerdeki kapitalist ilişkilerin de yaşama düşman olduğunu göstermeye başladı! İnsanlık, her ölümün virüs kadar, kapitalizmin sonucu olduğunu ağır faturalar ödeyerek görme noktasına hızla taşınmış bulunuyor.

Virüsle mücadele, eğer başarabilirsek süreç içinde bir dünya sistemi olarak kapitalizmle mücadeleye dönüşme potansiyelini taşıyor. Gerçek egemeni tespit edeceğimiz büyük ve külfetli bir mücadelenin ön tarihini yaşıyoruz.