“Bu coğrafyanın da bu coğrafyada yaşayan tüm toplulukların da mayasında sanat var, müzik var. Medeniyetin başından beri var. Dolayısıyla bildiğimiz tarihin kısacık 15-20 yıllık bir kesimine denk gelen böylesi bir yobazlığın, Anadolu’nun medeniyet tarihine üstün gelme ihtimali yok”

“Egemenler sanattan haz etmez”

RECEP YILMAZ

İktidarın sosyal hayatımıza saldırıları yıllardır devam ediyor. Ancak getirilen son kısıtlama ile gelinen nokta ise artık bu saldırıların daha aleni ve altı doldurulamaya bile ihtiyaç duyulmadan yapılması. Kültürel bir savaşa dönüşen bu durumun temel sebebi hiç kuşkusuz sanatçıların ve bu yaşam tarzının iktidarın ideolojisine alternatif sunma ihtimali. Devletlerin sanatçıları kontrol etme girişimi elbette AKP ile başlamadı. Her zaman baskıcı iktidarlar sanatı ve sanatçıyı kendilerine bir tehdit olarak gördüler. AKP ise kültürel alanda kuramadığı hegemonyayı, kendisine karşıt yaşam tarzına saldırarak, engelleyerek oluşturmak istiyor. Bu saldırıyı salt gece hayatı olarak tanımlamak, yapılmaya çalışılanın yanlış ve eksik olarak yorumlanmasına sebep olacaktır. Bu saldırı doğrudan sosyal hayata müdahaledir ve bunun temel sebebi de ekonomik kriz şartlarında sokaktan yükselecek seslerin bastırılmasıdır. Yasağın açıklandığı gece yükseltilen seslerin, anında sert bir baskıyla karşılanması bu korkunun en büyük göstergesi. Muhalefet sosyal medyaya sıkıştırılmış ve AKP sokaktan ses yükseltilmesini engellemek için ise baskısını artırmış bir durumdayken kurulacak mücadele hattı sokak eksenli olmalıdır. Müzik ise sokağı canlandıran en temel unsurlardan biridir. İktidarını sürdürebilmesi için baskıya ve saldırmaya muhtaç olan AKP, kendi kitlesini de konsolide etme aracına dönüştürdüğü bu saldırıları artırarak devam ettirecektir. Yaklaşık bir buçuk senedir işsiz durumda olan müzisyenler geçim sıkıntısıyla yüz yüze yaşarken iktidarın baskısını daha da artırmasıyla hem sektörü hem de bu yaşam tarzını tamamen sindirebileceğini düşünüyor. Buradan çıkış ise dayanışmayı artırmak ve sokakta alternatif eylemlilikler geliştirmektir. Muhalefet alanının sosyal medyaya sıkıştırılması ise kendi iktidar hesaplarını yapan, her fırsatta sokak eylemliliklerine ket vurmaya çalışan muhalefetin işine gelse de süreç bir şekilde mevcut muhalefet partilerini de aşacak ve iktidarı tehdit edecek dinamikleri içinde barındırıyor.

Bu hafta müzisyenlerin geçim sıkıntısı ve yaşam hakkı sorunlarından öte iktidarın bakış açışı ve ülkenin gidişatıyla ilgili müzisyenlere iki soru yönelttik. İlk olarak, iktidarın sınırlamaları gevşetmekten rahatsız olduğu ancak müzisyenlerin oluşturduğu baskıya dayanamadığı görüşü var. Hatta “kusura bakma” meselesi de sosyal hayata müdahalenin yanında istemeye istemeye geri adım atmanın öfkesi olarak da okunabilir. Sizce bu yaz son mutsuz yazımız mı? İkinci olarak da Türkiye’nin herhangi bir yerinde çok büyük, saat sınırı olmayan ve birkaç gün sürecek bir kutlama hayal edin. Bu kutlamanın nasıl ve nerede olmasını isterdiniz?” sorularını yönelttik.

Ağaçkakan (Burkay Yalnız), Batuhan Oğuz, Hüsnü Arkan, İdil Meşe, Can Kazaz ve Volkan Yalçın ise sorularımızı BirGün Pazar için yanıtladı.

Hüsnü Arkan

egemenler-sanattan-haz-etmez-892463-1.

Müzisyenlerin baskısını hissetmişler midir, onu bilemem ama ekonominin, turizm sektörünün baskısını hissettikleri kesin. İşin kusur kısmı da bana bir geri adım olarak görünmüyor; tam tersine bir meydan okuma. Bunun pandemiyle falan da bir ilgisi yok, bundan sonra böyle olacak diyor. Karşısında yalnızca kendisi gibi eğlenen insanlar görmek istiyor. Böyle bir dünya mümkün değil.

Hak edince her yerde kutlarız.

Ağaçkakan

egemenler-sanattan-haz-etmez-892464-1.

İlk olarak pek sanmıyorum. Zira konunun pandemiyle bir ilintisi olduğunu düşünmüyorum. Belki göstermelik geri adımlar atılacaktır ama bu mesnetsiz ve altını kendilerinin bile dolduramadıkları, tek bir şahsın hayat görüşsüzlüğüne dayanan uygulamaların ne pandemiyle ne insanları güya rahatsız etmekle alakası, ilgisi yok. Bunun ses çıkarılmadığı sürece katlanarak artacağı kanaatindeyim. Ufak tefek kurtarılmış bölgelere eyvallah çekmeye devam edersek yarın bir gün daha beter ve keyfi uygulamalarla muhakkak karşılaşacağız.

Nasılının ise önemi yok, gece 12’den sonra sabaha kadar sürecek bir Beştepe festivali ülkenin en gürültülü gruplarıyla beraber harika olacaktır.

Batuhan Oğuz

Öyle olduğuna inanmak istiyorum fakat müzisyenlerin çok da baskı oluşturduğuna kendimi ikna edemiyorum ya da potansiyeline yaklaşmıyor diyebilirim. “Kusura bakma” meselesi üzerinden tepki vermemiz gereken çok konu var. Yıllar içinde elimizden alınan festivalleri, konserleri, mekânları, hatta insanları düşününce oluşturduğumuz baskının çok kibar olduğunu söyleyebilirim.

Taksim Meydanı’nda sabahlara kadar yapılacak bir etkinlik nefis olabilirdi. İstanbul’un her köşesinde iyi, kötü tonlarca şey yaşandı elbette ama Taksim Meydanı hâlâ ayrı bir yerde gibi.

Volkan Yalçın

Kapitalist bir uygarlıkta nefes aldığımız sürece, mutsuzluğun sıklıkla hayatımıza sirayet etmeye devam edeceğini düşünüyorum. İnsanlık tarihi boyunca, egemenlerin; sanat ve sanatçıdan pek de hazzetmediği açıktır. Maalesef ki, müzisyenlerin pandemi sürecindeki mücadelesi hayatta kalmak üzerine kurulu. Yüzlerce kardeşimiz intihar etti, binlerce kardeşimiz kirasını faturalarını ödeyemedi, çocuklarının dengeli ve düzenli beslenmesini sağlayamadı, evlerini kapatıp ailelerinin-arkadaşlarının yanına taşınmak zorunda kaldılar. O yüzden oluşturdukları baskı sert oldu ve geniş yankı uyandırdı. Bu durumunun tek müsebbibi mevcut İslamcı iktidardır. Böyle insanlar tarafından yönetildikçe -pandemiden bağımsız- daha çok mutsuz yazlar yaşarız.

Can Kazaz

egemenler-sanattan-haz-etmez-892469-1.

Bu coğrafyanın da bu coğrafyada yaşayan tüm toplulukların da mayasında sanat var, müzik var. Medeniyetin başından beri var. Dolayısıyla bildiğimiz tarihin kısacık 15-20 yıllık bir kesimine denk gelen böylesi bir yobazlığın, Anadolu’nun medeniyet tarihine üstün gelme ihtimali yok. Bu iktidarın başından beri verdiği içi ve altı bomboş “kültür savaşı”, kaybetmekte oldukları bir savaş. Yapmak istedikleri şey, Gezi’de ayyuka çıkmıştı. O zamandan beri de öfke dozu iyice arttı. Kazanıyor olsa keyfi yerinde olurdu ve yerine koymak istedikleri “kültür” coşuyor olurdu. Yerine koyabilecek bilgi birikimine, beceriye ve üretim potansiyeline sahip olmadıkları için çok sığ bir hezeyandan öteye gitmeyen açıklamalar yapıyorlar. Bu yaz son mutsuz yazımız mı sorusunun cevabını bilmiyorum, tamamen politik dinamiklere bağlı. Ancak kendi adıma her gün siyasi anlamda “son mutsuz günüm” olması için çok çalışıyorum. Birçok insanın ve yeni nesilin çoğunluğunun böyle olduğunu da gözlemleyebiliyorum. En önemli şeylerden biri kanaat önderlerini doğru seçmemiz. Muhalefetin en büyük problemi bu ve siyasal iletişim metodları. Bu sorun bir nebze çözülürse, bu yaz mı bir sonraki kış mı emin olamasam da politik iklimin rüzgarları kuvvetli bir şekilde değişime doğru kuvvetini arttırır.

Dev bir şenlik, sanat dolu olmalı. Nezaket ve neşe dolu olmalı. Özgür ve kapsayıcı olmalı, herkes kendine bir yer bulabilmeli. Doğayla dost olmalı. Dayanışma, eğlence, paylaşım ve diyalog olmalı. Dertleşilmeli, kucaklaşılmalı. Herkes çok özenli ve sorumlu olmalı ki tüm bu güzel şeyleri incitmeden sürdürebilelim. Bu güzellikleri dünyanın neresine taşırsak taşıyalım, orası en güzel yer olur ama benim gönlüm ve anılarım Kuzey Ege›den yana. Üstelik zeytin dallarının arasında böylesi bir kutlamanın çok anlamlı olacağını düşünüyorum.

İdil Meşe

egemenler-sanattan-haz-etmez-892470-1.

Umarım öyledir. Sanatın değeri anlaşılmadan, sanatçıya ve geleceğin sanatçılarına destek verilmeden, yaz kış fark etmez, sadece sanatçının değil, toplumun mutlu olabileceğine inanmıyorum. Sanat yapmaya, anlamaya, sanattan keyif almaya teşvik edilmeyen bir halkın, empati duygusunun eksik olacağına, ruhu ve zihninin aç kalacağına inanıyorum.

Alabildiğince orman ve göllerin olduğu bir bölgede, ekoloji dostu bir festival hayal ediyorum. Tek bir büyük konser sahnesi yerine, birbirinden biraz uzak yerlerde birçok küçük performans alanlarının olduğu, sanatın her türlüsünün yer aldığı ve programlamasında bağımsız sanatçılara ağırlık veren, katılımcıların performans alanlarını doğa yürüyüşü yaparak bulduğu ve deneyimlediği bir festival. Ses ve ışığın çevreye zarar vermeyecek seviyede olduğu, tabii ki plastik kullanımı olmayan, sıfır atık odaklı bir festival.