İşçi sınıfının uyanışı Avrupalı egemenleri alarma geçirdi. İngiltere’de işçi düşmanı Sunak, ‘grev kırıcı’ yasa tasarısını parlamentoya sundu. Sağ-liberal yönetimlerin saldırılarına rağmen İngiliz UNITE Sendikası’ndan Dubbins, sokaktaki dinamizme dikkat çekti.

Egemenlerin korkusu sınıfın ayağa kalkması
İngiltere’nin en büyük sendikası olan UNITE, yasa tasarısına karşı mücadele edeceklerini vurguladı.

Umut Can FIRTINA

Savaş ve salgınla birlikte küresel ekonomik kriz daha da derinleşirken kötü çalışma koşulları, düşük ücretler, pahalılık ve yüksek enflasyon Avrupa’da çalışanları ayağa kaldırdı. Hakları için mücadele eden emekçiler grev üstüne grev kararı alırken, korkuya kapılan egemenler yeni yasa ve reformlarla bu isyanı zapturapt altına almak istiyor. Çalışanların taleplerini görmezden gelen hükümetlerin savaş, salgın ve krizin faturasını ödetmek istediği emekçiler geri adım atmamakta kararlı.

Birleşik Krallık’taki grev dalgası hükümetin tüm çabalarına rağmen büyüyerek devam ediyor. UNITE sendikasından Dubbins’e göre, halkın büyük desteğini arkasına alan işçiler zafere ulaşacak

Birleşik Krallık, belki de tarihinin en büyük grev dalgasını yaşıyor. İşçilerin direnişi, büyük siyasi, ekonomik ve sosyal değişimlerle sonuçlanan 1978-1979’daki ‘Hzurusuzluk Kışı’ ile karşılaştırılıyor. Artan enflasyonla beraber gelen geçim sorunları ve işçi düşmanı hükümetle ada ülkesi, hemşirelerden itfaiye işçilerine, ambulans ekiplerine kadar kamu ve özelde çalışan birçok işçinin grevlerine sahne oluyor.

Geçen hafta Başbakan Rishi Sunak, 45 günlük başarısız bir dönem geçiren halefi Liz Truss döneminde ilk kez ortaya atılan ‘minimum çalışma seviyesi’ kanunun tekrar gündeme getirdi. Sunak, ‘grevleri kırmak’ için yaratılan teklifi salı günü Parlamento’ya sundu. Teklife göre ‘minimum çalışma seviyesi’ni karşılamayan işçiler, işten atılma, sendikalar ise dava edilme riskiyle karşı karşıya olacak.

Simon DubbinsSimon Dubbins

Birleşik Krallık’ın en kapsamlı sendikalarından UNITE’ın Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Simon Dubbins, adadaki grev dalgasını, ‘grev kırıcı’ kanun teklifini ve grevlerin etkisini BirGün’e değerlendirdi.

İlk kez Liz Truss’ın kısa süren hükümeti sırasında gündeme gelen ve geçen hafta Başbakan Rishi Sunak tarafından masaya tekrar konulan ‘minimum hizmet yasası’ hakkında konuşan Dubbins, “Kanun hakkında pek fazla detay yok. ‘Minimum hizmet seviyesi’ hükmü olacağını, diğer hükümler hakkında ‘danışacaklarını’ söylediler. Danışmaktan kastettikleri ise, işverenlere ne istediklerini sormak, bu çok bariz. Bu kanunla ilgili önemli nokta şu: Anlaşmazlıkları görüşerek çözmek yerine, hükümetin yapmaya çalıştığı (her zamanki gibi) kanunları değiştirerek insanların greve gitmesini ve bunun da etkili olmasını zorlaştırmak. Şunu hatırlamak gerek, Birleşik Krallık, Avrupa’daki en kısıtlayıcı grev yasalarından birine sahip. Yasal hakkımız olan grev oldukça kısıtlı, şimdi ise onu daha da kısıtlamaya çalışıyorlar” diyor.

GREVLERİ KIRAMAZLAR

Başbakan Sunak’ın cumartesi günü sendika liderleriyle düzenlediği toplantıya değinen Dubbins’e göre Sunak’ın söylediği kısaca “bu sene maaşlara zam yapacak kadar fazladan para olmadığı, ancak grevler durdurulursa, önümüzdeki sene belki maaşlara zam yapabilecekleri.” Dubbins şöyle devam ediyor: “Bu şu anda grev yapan işçiler için kabul edilebilir bir şey değil. Yani grevlerin yakın bir zamanda sona ereceğine dair bir işaret yok. Aksine daha da artacaktır. Yeni kanun muhtemelen grevler sona ermeden yürürlüğe girecek ve bunu kullanmaya çalışacaklar. Eğer yaparlarsa, bu büyük bir provokasyon olarak değerlendirilecek ve o zaman verilecek tepki oldukça ilginç olacak, şu anda tahmin etmek oldukça zor.”

Dubbins’e göre eğer kanun geçerse, hükümet işçilerin ve sendikaların oldukça sert bir tepkisiyle karşılaşacak, çünkü şu an ‘grev ruhu’ oldukça yoğun. Dubbins “Net olan tek bir şey var: Çok aptal bir hükümetimiz var, yani bunu gerçekleştirebilirler” diyor.

Hükümetin bazı sektörlerde sendika üyeliğini tamamen yasaklamayı değerlendirdiğini belirten Dubbins “O anda vazgeçtiler, ancak bunu düşündüler. Sınır Güvenliği personeli için bunu değerlendirdiler, ancak insanlar bunun sadece başlangıç olduğundan şüphelendi. Eğer bu sektörlere ‘minimum hizmet seviyesi’ni getirirlerse, sendika üyeliğini yasaklamayı da getirebilirler” ifadelerini kullanıyor.

BAŞKA SEÇENEK YOK

İşçilerin aslında grevde olmak istemediklerinin altını çizen Dubbins, “Ancak başka bir seçenekleri yok. Çünkü enflasyon yüzde 11-12’lerde seyrederken yüzde 3 gibi berbat bir maaş zammı önerildi. Kızgınlar, çünkü baskıyı artırarak daha iyi maaş zammı elde edebilmek için tek çareleri grev ve iş yavaşlatma. Hükümet hemşirelere ve kamu çalışanlarına yüzde 4 zam teklif etti. Bu şekilde yaşamlarını idare ettiremezler. Yıllar boyunca alım güçleri giderek azaldı. Şimdi ise enflasyondaki keskin artış, bu kadar yılın üzerine maaşlarında büyük bir kesintiye sebep oldu” ifadelerini kullanıyor.

Dubbins’e göre demiryolu sektöründe işler biraz daha farklı. Dubbins şöyle anlatıyor: “Çünkü özel şirketlerin elinde. Özel şirketlerin sendikalara teklif ettiği zamları hükümetin reddettiğine dair şüpheler var. Siyasi olarak ilginç olan ise, 1980’lerde Margret Thatcher döneminde, madenlerde oldukça stratejik siyasi bir grev oldu. Thatcher ise ithalata yönelerek bütün madenleri kapattı ve maden endüstrisini yok etti. Bunu demiryollarında uygulayamazlar, çünkü demiryollarını kapatamazsınız, başka bir yere taşıyamazsınız ya da ithalatını yapamazsınız. Sonuç olarak demiryolu işçileri oldukça güçlü bir konumda.

Ülkede sadece kamu ve demiryolu çalışanlarının grevde olmadığına dikkat çeken Dubbins şunları ifade ediyor: “Sağlık, eğitim ve demiryolu sektörlerindeki emekçiler de önümüzdeki haftalarda greve gidecek. Aynı zamanda birçok şirkette, insanların çoğunun haberi bile olmadığı birçok eylem de devam ediyor. Örneğin iki limanda grevler yapılıyor, Liverpool’da ve Londra’da. Gıda işleme şirketlerinde, taşımacılık sektöründe, dağıtım sektöründe grevler yapılıyor. Ancak bunlar tüm sektörden daha çok tekil şirketlerde gerçekleşiyor.” (BU KISIM ATILABİLİR)

HALK İŞÇİNİN YANINDA

Halkın grevlere verdiği desteği ise hükümet için “büyük bir sorun” olarak değerlendiren Dubbins şunları söylüyor: “Kamuoyu hemşireleri, demiryolu işçilerini, ambulans ekiplerinin arkasında, çünkü durumun zorluğunun farkındalar. Özellikle Covid döneminde halk sağlık çalışanlarının ne kadar çok risk aldığını ve ellerinden geleni yaptığını gördü. Şimdi ise hükümet onlara ‘seslerini kesmelerini’ ve zam teklifini kabul etmelerini söylüyor. Bu esnada grevdeki işçilere olan sempati büyüyor, kamuoyunun gözünde oldukça iyi bir konumdalar.”

Halkın bu sempatisinin kamuoyu baskısına dönüşmesi ve hükümete geri adım attırmasının muhtemel olduğunu söyleyen Dubbins “Şu anki durum oldukça dinamik, bir gün sonra ne olacağını tahmin etmek güç. Kış aylarında olduğumuz için durum biraz zor, ancak daha geniş bir kitlenin harekete geçme potansiyeli, son 30 yıldakinden çok daha fazla. Kamuoyunda hükümetin başında, Boris Jonhson ve Liz Truss’ın ardından gelen milyarder Rishi Sunak hakkında ne yaptıklarını bilmediklerinin yanında sıradan insanların yaşadıkları sorunlardan etkilenmediklerine dair görüş hâkim, ve bu onlara karşı büyük bir öfkeye yol açıyor” diyor.

‘İŞÇİ’ PARTİSİ

Muhalefetteki İşçi Partisi’nin ise sendikalarla, grevcilerle özdeşleştirilmekten oldukça çekindiğine dikkat çeken Dubbins şunları söylüyor: “Sendikalar bu konuda oldukça kızgın. Ancak İşçi Partisi Lideri Keir Starmer, hükümet ‘grev kırıcı’ kanunu sunarsa, İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi durumunda kanunu feshedeceğini açıkça belirtti. İşçi ile dayanışması hiçbir zaman istediğimiz gibi olmadı ancak bu muhtelif olayda işçinin yanında durdu. İşçi Partisi’ne kızgın olduğumuz konulardan biri, açıkça grevlere ve iş yavaşlatmalara destek vermemeleri. Hükümeti işçilerle masaya oturmadıkları için eleştiriyorlar, ancak açık bir şekilde hemşirelerle, ambulans ekipleriyle dayanışma içinde değiller.”

Ülkede süren grevlerin ‘Huzursuzluk Kışı’ ile benzetilmesine değinen Dubbins’e göre o zamanlar grevde geçen süre çok daha fazlaydı. Dubbins şöyle devam ediyor: “Ancak bu sadece başlangıç, daha önümüzde çok zaman var. Huzursuzluk Kışı’nda grev çok daha kolaydı. Şu anda birçok yasa, 30 yıl öncesine göre grevleri oldukça zorlaştırıyor.

Gerçek şu ki, işçilerin haklarını aramasının önünde bu kadar zorluk varken şu anda birçok grevin düzenleniyor olması, insanların harekete geçmede, maaşlarını ve yaşam standartlarını korumada ne kadar kararlı olduğunun bir göstergesi.”

Tüm Avrupa’da ekonomik sorunların yaşandığını ancak Brexit nedeniyle Birleşik Krallık’ta durumun çok daha zor olduğunu ifade eden Dubbins sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Bize Brexit’in zor duruma çözüm olduğu yalanını söylediler. Çözüm olmamasının yanında işleri daha da kötüleştirdi. Gerçek ekonomik sorunlarla yüzleşmek yerine, Birleşik Krallık’taki egemen sınıfın her zaman yaptığı gibi işçilere saldırıyorlar. Ancak biz direnmeye devam edeceğiz.”