İnsanın yaşam sevincini çalan bir baskı ortamını yaşıyoruz. Solunan havada gerilim var, şeytansı kötülüğün kol gezdiği bir memlekette olmanın sınavını veriyoruz. Sanmayın düşmanın gücü korkutur, ürkütür insanı. Dost görünenin aymazlığı, ilkesizliği, yanardönerliği ve sevgisizliği asıl tehlike. Memleketin yangın yerine döndüğünü gördüğü halde kişiliğini pazara çıkaran aydınların varlığı; geleceği, dünyayı okuyamayan siyasilerin sığlığı, üniversite denilen ilk mektep düzeyindeki okullarda korkaklığına yenik düşen akademisyenlerin yüreksizliği ürkütücü olan.

Geleceksiz olma duygusu kötüdür. Ölüm hissi uyandırır kişide. Bugünlerde kimle konuşsam bir söz işitmek istiyor umut içeren… Bir mucize olup, günün aydınlanmasını, akışın değişmesini bekliyor insanlar. Gündelik yaşantıyı gamsız sürdürmeyi yeğleyenler geçici bir konforu sürüyor. Kapılarının bir gün ‘karanlık adamlar’ tarafından çalınacağını göremiyorlar. Rus uçağının düşürülmesinin ne anlama geldiğini kestirmek zorunda değil elbet herkes; ama, en duyarsız kimse bile gazetecilerin mahpusa tıkıldığı, her ‘barış’ diyenin vurulduğu coğrafyasını tanıma yükümlülüğü var.

İki kutuplu dünya yeniden kuruluyor. Bu kez en tekinsiz coğrafya bizimki olacak. Suriye denklemini baştan beri doğru tahlil edemeyen; beteri, bu ortamın doğmasında öncülük eden siyasal iktidar, bugün oradan bize sığınan eli kanlı cihatçılarla nasıl başa çıkacağını düşünüyor. Sayısı belirsiz, her yana dağılmış bu kimseler, artık bir mafya halini alıp, sıradan insanın yaşamını müdahil olmak istiyor ve oluyor da! Metroda kadınları tehdit eden bu kimselerin varlığı şaşırtıcı değil elbet, ancak ürkütücü. Dünyadan tecrit edilen katiller, bizde konuk durumunda. Şimdilik… Yarın onlar ev sahibi olup, bize kapıyı gösterecekler…

Hiçbir zaman ‘Barış Süreci’ olmadı dediğimde, yazık ki, en çok Kürt arkadaşlardan eleştiri aldım. “Ne yani kan mı dökülsün istiyorsun?” demişlerdi. Doğrusu, ilk gençliğimden bu yana Kürt halkının yanında duran, ana dilde eğitim başta olmak üzere eşit yurttaş olmak, mecliste özgür temsil edilmek noktasında savaşım veren biri olarak, sadece şunu biliyordum; devlet aklı dediğiniz milliyetçilerde ve İslamcılarda bulunur, onların tarif ettiği barışa da barış denemez. Yalancı bahar bitti, her yan kan revan. Yazık ki Kobane olayları başlayana dek, hemen yanımızda Suriye’de olanları okuyamayan Kürt siyasal hareketi de eksikli kaldı. Tüm dünyayı kana bulayacak olan o selefi grupların yaratılması sürecine başını çevirdi Kür siyasiler…

Ali Koç beyin kapitalizm eleştirisi yapmasını yadırgamıyorum. Bu “Komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” demenin bir türevidir. Haklıdır da! Dünyada artan yoksulluk, umutsuzluk ve geleceksizlik; genç, itilmiş, kendini öteki sayan ve esasen hiçbir kimliğe sığamayan insanları radikal, serüvenci, şiddet yanlısı gruplara itiyor. Bunun nedeni koyu tüketim çılgınlığı ve bundan hiç pay alamayan büyük yoksul yığınlar. Dünyadan umudunu yitiren milliyetçiliğe ve dinciliğe sığınır. Bu iki kavram her zaman savaş demektir. Bu puslu ortamda kimin vurulacağı belli olmaz… Ali bey bunu görüyor… “Pay verelim ve barışalım” diyor bu kitlelerle… Sorun şu ki; artık karşımızda alabildiğine radikalleşmiş ve kapitalizmin sus payıyla yetinmeyecek olan, kandan beslenen bir güruh var!

Hükümetin alabildiğine liberal bütçesi açıklandı. Beklendiği gibi yerli yerinde her şey! Daha çok sömürü, daha çok kölelik, daha çok yoksulluk ve bu insanlar üzerinden devşirilecek oylarla inşa edilecek Neo-Osmanlı. Bu hesap tutar mı derseniz, bence sanıldığı gibi değil artık denklem. Siyasal krizler, coğrafyanın yeni biçimlenme süreciyle birlikte iktisadi bambaşka bir döneme gireceğimiz anlaşılıyor. Elbet saltanatın bir maliyeti olacaktı, sıra ödemeye geldi…

Acı olan, mecliste ana muhalefet adına kürsüye çıkan kişinin temsil ettiği değerler. İlhan Kesici’den kapitalizm eleştirisi beklemek gülünç olurdu. Yapmadı zaten. Rus uçağının düşürülmesini “haklı” bulduğunu söyledi. Acı acı güldüm. Hâlâ Rusya’yı komünist sanıyor, bizi de liberal laik! Hüsamettin Cindoruk bir gün bana: “Kılıçdaroğlu’na söyle sağa kaymasın, bizim tarafta ekmek yok, alan yok. Burası dolu. Solcu olsun. Memleketin buna ihtiyacı var” demişti bir söyleşide. Hayatı Demirel’le geçmiş bir siyasi söylüyor bunu. Sen CHP olarak Demirel’in bile itibar etmediği birini kürsüye taşıyorsun ve bundan kamuoyunun memnuniyet duyup, tatmin olmasını bekliyorsun. Yazık, çok yazık…

Farklı örnekler vermemin bir nedeni var. İlintisiz görünen bu olaylar her gün kaç Aksaray’ı daha güçlü kılıyor. Toplum seçeneksizliğe ikna ediliyor. Geçen gün Okmeydanı’nda “Birleşik Haziran Hareketi” paneline katıldık. İnsanlara emekten, yoldaşlıktan söz edince gözleri parlıyor. Duvarda “Gezi Çocukları”nın fotoğrafları var. Sami Elvan da yanımızda! Yahu çok mu zor Berkin’i anımsatmak her gün mecliste? Çok mu zor emekçinin yanında durmak? Merak etmeyin TÜSİAD bile artık kapitalizm eleştirisi yapıyor koltuğunuzu kaybetmezsiniz!

Mesele kalabalık olmakta değil, kanlı canlı yoldaş olmakta!