Dün öğrencilerimin final sınavlarını da aldım. Çevrimiçi (online) olarak... Onlar da okunup değerlendirilince bir dönem bitmiş olacak.

Öyle bir dönem ki, başlangıçtaki birkaç haftayı saymazsak, ne öğrencilerimiz bizi biz öğrencilerimizi gördük, ne de öğrencilerimiz birbirlerini. Meslektaşlarımızla yüz yüze gelemememiz de cabası.

Birbirimizi görebilmenin teknolojik olanağı vardı tabii; bilgisayar ekranından seslerimizi duyabiliyor, karşımızdakine bakabiliyorduk.

Üniversite eğitiminin bir dönemi böylece bitti. Bitti ama geride kaldı mı?

Galiba hayır, önümüzdeki dönemin ve belki önümüzdeki dönemlerin de böyle olabileceğine dair öngörüler var. Dünyanın kimi üniversiteleri eylülde başlayacak dönemin de büyük ölçüde çevrimiçi olacağını ilan ettiler bile.

Kuşkusuz, binlerce, on binlerce can alan ve olağanüstü hızlı yayılan bir küresel salgın karşısında yöneticilerin vatandaşlarının sağlığını her şeyin üzerinde tutmaları, buna dönük önlemler almaları, bütün bunları yaparken ekonomik bir çöküş yaşanmaması için de çaba sarf etmeleri son derece anlaşılır bir şey.

Ancak, uzun süre kalıcı olacağı da anlaşılan koronavirüs ve belki ileride karşılaşılacak benzer tehditler, eğitimin geleceği konusunda kapsamlı değerlendirmeleri ve stratejik kararları da zorunlu kılıyor.

Geride bıraktığımız uzaktan eğitim dönemi gösterdi ki, en azından bana, uzaktan çevrimiçi eğitimin gerçek bir üniversite eğitiminin yerini tutması olanaksız. Öğrencilerimizin geri bildirimleri de farklı değil.

Uzaktan çevrimiçi eğitim, siz ne kadar çabalarsanız çabalayın öğrencilerin dikkatlerini toplayamadıkları sıkıcı bir hâl alıyor. Teknik sıkıntı yaşayan çok sayıda öğrenci oluyor. Öğrenciler arası eşitsizlik artıyor. Öğrenciler birbirleriyle ve hocalarıyla yüz yüze ilişki kuramamanın sıkıntılarını yaşıyor. Uygulama ve laboratuvar gerektiren kimi alanlarda uzaktan eğitim olanaksız hale geliyor. Öğrenciler en iyi durumda bile derslerin niteliğinin “vasat”tan ileri gidemediğini deneyimliyor.

Eğer mezun edip ziraat mühendisi diploması verdiklerinizin pazarda limon satmasından, şehir plancısı diploması verdiklerinizin amelelik yaparak kaldırım taşı döşemesinden rahatsız değilseniz, bunları fazla dert etmeyebilirsiniz.

Hali vakti bizden çok iyi olan, teknolojik altyapısı çevrimiçi eğitime çok daha uygun olan ülkeler dert ediyor ama…

Geçen hafta, 12 Hollanda üniversitesinin rektörü ortak bir metin yayımlayarak, yöneticilere çağrıda bulunup, geride bıraktıkları dönemin yüz yüze ilişkinin önemini çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğunu vurgulayarak, yöneticileri yüz yüze eğitimin koşullarını yaratmaya çağırdılar.

“Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” kafasında değilsek, yalnızca belli bir alanın bilgisine ulaşmanın değil aynı zamanda karakter gelişiminin de temeli olan üniversitelerde yüz yüze eğitime en kısa sürede geri dönmenin yollarını bizim de düşünmemiz demek. Aksi, bir öğrenci neslinin kaybı yanında ülkenin geleceğinin de kaybı olacaktır.

İktidarın, (safça bir ifade olacak ama) belediyeleri, TMMOB ve TTB gibi meslek örgütlerini de katarak, kentsel ekosistemin canlı bir parçası olan üniversiteleri, toplu taşımadan üniversite içi mekânsal düzenlemelere kadar, virüs tehdidini en aza indirecek önlemleri alırken yüz yüze etkileşimi de en üst düzeye çıkaracak düzenlemeleri yapması şart.

Hollandalı rektörlerin dediği gibi; “Eğitim birlikte yapılan bir şeydir” ve böyle yapamazsak ne öğrencilik kalacak ne hocalık, ne de geleceği ülkenin!