Sonuç olarak, farklı düşünce ve çevrelerden davet edilen akademisyen, sendikacı, gazeteci, yazar aydın ve araştırmacının katılımı ile 26-28 Ağustosta Burdur’da CHP ve Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Derneği (SESA-DER) tarafından gerçekleştirilen CHP Eğitim Çalıştayı’nda ele alınan konu başlıklarına ilişkin şu öneriler CHP yönetimine sunuldu.

1) Türkiye’nin yeni eğitim felsefesi ne ve nasıl olmalıdır?

2) Türkiye eğitim sisteminin temel sorunları nelerdir ve çözüm önerileri neler olmalıdır?

3) Türkiye eğitim sistemine ilişkin yeni bir model önerisi

Yukarıda üç başlıkta sunulan bu temel başlıklar altındaki tartışmalar, “sorunların tespit edilmesi” ve “alternatif çözüm önerilerini” oluşturan nasıl bir eğitim ve nasıl bir eğitim modeli şeklinde çerçevelendirildi.

Tespitler:

* Eğitimin dinselleştirilmesi yani mezhepleştirilmesi; AKP’nin eğitim felsefesinin merkezine konulan “Dindar Nesil” hedefi ile eğitimin dinselleşmesi kurumsallaştırılmıştır. Eğitim sistemindeki temel felsefi, düşünsel, siyasal ve uygulama yaklaşımları Sünnilik üzerinden ele alınmıştır. Sünnilik üzerinden inşa edilen eğitim sistemin sonucu, 4+4+4 sitemi, okul müdürlerinin liyakatsiz İmam-Hatip mezunları arasından seçilmesi, okulların mesciteleştirilmesi, örneğin liselere mescit yapılması, seçmeli ve zorunlu mezhepçi din derslerinin sayılarının ve ders saatlerinin artırılması, okulların imam hatiplere dönüştürülmesi, vs..

* Eğitimin piyasalaştırılması: AKP eliyle eğitimin piyasalaştırılması hız kazanmıştır. Eğitimde hizmetler büyük oradan (okul, materyaller, yemek, servis, sosyal etkinlikler v.s) paralı hale getirilmiştir. Okulların hükümetlere değil, halka ait, yani kamuya ait olduğu ilkesine karşı meydan okunmuştur. Doğuştan kazanılmış bir hak olarak eğitim paralı hale getirilmiş. Yandaşa, cemaate, piyasaya peşkeş çekilmiş. Okullar market, öğrencilere ve veliler müşteri, öğretmeler pazarlamacı, eğitim mal ya da ürün olarak kabul edilmiştir.

* Eğitimde pragmatizm: Türkiye’nin eğitim sistemi ve politikalarında ciddi sorun ve krizler yaşanmaktadır. Çözüm yerine yap boz ilkesi benimsenmiştir. İktidarlar eğitimde yaşanan köklü sorunlara, köklü çözümler önermek yerine, eğitimi içinden çıkılamaz hale getirecek, kolaycı, perakendeci, oyalama, evrensellikten uzak, temelsiz, yap-boz düşüncesine dayalı menfaatçi pragmatizm benimsenmiştir. MEB, sorun çözen değil ve fakat kendi yarattığı sorunları çözmekle meşgul ve zaman harcayan bir mercie dönüşmüştür. MEB içinde artık her uygulama kendi sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Özetle eğitim sisteminde tutarlı ve uyumlu, Türkiye’nin ihtiyaçlarına denk düşen, laik, bilimsel, demokratik ve çoğulcu bir eğitim felsefesine dayanmamasıdır.

1) Türkiye’nin Yeni Eğitim Felsefesi ne/nasıl olmalıdır?

* Eğitim hizmetinin amacı, demokratik, laik ve bilimsel bir eğitim sisteminde “sosyalveözgürlükçübirey” gerçekleştirmek olmalıdır.

* Ülkemizde demokrasinin yukarıdan bir parti, devlet veya örgüt aracılığıyla değil, aşağıdan özneler, yurttaşlar ve insanlar tarafından etkileşimsel biçimde kurulmalıdır.

* Eğitimin demokratikleşmesi, laikleşmesi ve bilimselleşmesi için “DiyalojikEğitim”i savunmalıyız.

* Ünlü halk bilimci Paulo Freire’in EzilenlerinPedagoji adlı yapıtında dile getirdiği “ProblemTanımlayıcıEğitim”, monolog yerine “Diyalojik Eğitim” Öğretmen-öğrenci arasındaki geleneksel ve hiyerarşik kalıpları yıkan, etkileşime (“Eğitişim”) imkân veren, nedensel ilişki kurabilen, öğretmen ve öğrencinin ne zaman öğretmen ve ne zaman öğrenci olduğu belli olmayan, birbirinden öğrenen, öğrenmeyi demokratikleştirip zenginleştiren bu yaklaşım yaklaşım benimsenmelidir.

* MEB’in eğitime dair her şeyi “merkeziyetçi” yaklaşım ve kararlarla hazırlamasına karşı, “aşağıdan” katılım, destek, görüş, öneri, eleştiri ve yöneltme kanallarının açılması savunmalıdır.

* Bu felsefenin hayata geçebilmesi için demokratik mekanizmalar (örneğin okul müdürlerini kendi bileşenleri-öğrenci, öğretmen ve veli-seçmelidir; Okul Meclisleri vd.) kurulmalıdır.

* Bil(i)me hakkı insan kendi özerkliğini, zorunlu inanma ile cihadist felsefeyle yetişen nesiller yaratılır. Bunu durdurmanın yolu ise bilimsel ve laik eğitim savunmalıdır. Laik ve bilimsel eğitim ile insan ve bilgi özgürleşecektir. İnsan bu süreçte özneleşecek, kendi söz-karar-yetki sürecinde inisiyatif alabilecektir., “Sosyal ve özgür insan”, özverili, sosyalleşmiş, empatik, demokratik, çevresine saygılı, üretici, eleştirel ve sorgulayıcı biri olarak yetişecektir.

* “Okul Meclisleri” kurulmalıdır. Bu ülke çapında kuramadığımız demokrasinin minyatürü, örnek modeli olarak eğitimde hayata geçirilebilir. Demokratikleşen okullar kolayca bilim ve laiklik yuvaları haline gelebilir. Okullardaki tüm bileşenlerin sürece katılmaları, okulların daha fazla sahiplenilmesine yol açabilir.

2) Türkiye eğitim sisteminin temel sorunları ve çözüm önerileri?

Bu başlığı gündeme alan 2. Çalıştay Çalışma Grubu tarafından, eğitim sisteminde tespit edilen bazı sorunlar ve çözüm önerileri şöyle:

egitim-calisayi-nin-chp-ye-somut-oneriler-paketi-iv-181192-1.a) AKP döneminde Türkiye’de eğitim bilimlerinin ve öğretmen yetiştirme sisteminde uygulama ve politikalar ciddi tahribatlar yaratmıştır.

a) Bazı katılımcılar “Öğretmen yetiştirme” sorununu çözmek için “ÖğretmenÜniversiteleri” kurulmasını önerirken, benim de içinde yer aldığım bir grup katılımcı ise, MEB merkeziyetçiliğinden, dinden ve sermayeden bağımsız demokratik ve özerk Eğitim Bilimleri Fakülteleri’nden “Öğretmen yetiştirme” sorununu çözülmesini önermiştir. Bu nedenle Özerk Eğitim Bilimleri Fakültesi benimsenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Çünkü öğretmenlik bir bilim alanıdır. Öğretmen ise bilim insanıdır ve her öğretmen kendi alanında uzmandır. Bunun için öğretim programlarının ve bilimin özgürleşmesi için, öğretmen yetiştirme programlarının demokratikleşmesi ve özerkleşmesi gerekiyor. Öğretmenlik alanın da yetişenler öğretmenlerin dinden, sermayeden ve MEb merkeziyetçiliğinden özgürleşmesi için, öğretmen yetiştirme programlarının demokratik ve özerk olması gerekiyor.

b) Yönlendirme ve kademeler arası geçiş için yani oryantasyon sorununu çözmek için öğrenciyi yakından ve süreç temelli/odaklı izlemeye dayalı bir model kurulmalıdır.

c) Eğitimde akademik başarıyı artırmak için eğitime ayrılan kaynaklar (maddi fon, bütçe vd.) OECD düzeyine çıkarılmalıdır.

d) Bütünsel gelişim için sanat ve spor eğitimi artırılmalıdır.

e) Eğitim hakkı açısından İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26. Maddesi genişletilmelidir.

f) Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır. Ayrımcı din eğitimi yerine bütün inanç gruplarını kapsayan bir din eğitim verilmelidir. (İsteğe bağlı, dinler tarihi ve dinler kültürü dersleri olabilir. Çocukların soyut ve somut düşünme yaşı ve becerisi göz önünle alınarak Din eğitimleri 12 yaş öncesinden verilmemelidir. Bu derslerin not değeri olmamalıdır.)

g) Eğitim sistemi sınav odaklı olmaktan çıkarılmalı, öğrencinin tüm gelişimi “süreç odaklı” izlenmelidir. Sınavla yöneltme (oryantasyon) yapılmamalıdır.

h) Dershanelere dönüştürülen Temel Liseler kapatılmalıdır.

i) Yönetmelik ve kanunlarda belirtilen temel kariyer ve liyakat esaslarına uyulmalıdır.

j) Yeni müfredatlar pilot uygulama yapılmadan uygulanmamalıdır.

k) YÖK kaldırılmalı, yerine bir Koordinasyon (Eşgüdüm) sistemi kurulmalıdır.

l) 12 yıllık kesintisiz eğitimde tek tip okul türü olmalıdır.

m) Mevzuata uygun olmayan din temelli okullar (Sübyan Mektepleri) kapatılmalıdır.

n) Seçmeli dersler yeniden düzenlenmelidir.

o) Son on yılda 13.800 okul çeşitli nedenlerle (taşımalı, öğrenci sayısı, YİBO vs.) kapatılmıştır. Bunun nedenleri araştırılmalıdır.

p) Çokça eleştiri alan FATİH projesi sonlandırılmalıdır. Okullara planlı teknolojik destek verilmelidir.

q) Yeni ve demokratik ve denetim/teftiş mekanizması kurulmalıdır.

r) Daha önce kabul edilmiş olan ILO’nun öğretmen statüsü sözleşmesi uygulanmalıdır.

s) Okullaşma ve okul terkleri sorunları üzerinde ayrıntılı biçimde durulmalıdır.

t) Paralı eğitim kabul edilemez, parasız eğitime geçilmelidir. Öğrencilerden hiçbir şekilde para toplanmamalıdır.

u) Özel eğitim kurumları yeniden ele alınmalıdır, bilhassa Özel (private) “özel” eğitim kurumları.

v) Okul mimarisi: İlkokullar en fazla 2 katlı ve yatay, ortaokullar 3 katlı ve yatay olarak inşa edilmelidir.

w) Okul güvenliği sağlanmalıdır.

x) Okullar çevre için bir çekim merkezi haline getirilmeli, öğrenci aktif olmalıdır.

y) Haftalık ders yükü 30 saate düşürülmelidir.

z) Yurt dışındaki çocuklarımız için yeni bir eğitim modeli geliştirilmelidir.

aa) Okul-kademeler arası geçiş yeniden düzenlenmelidir.

3) Türkiye eğitim sistemine ilişkin yeni bir model önerisi

Üçüncü Çalıştan Çalışma Grubu’nun bu başlık altında önerdiği yeni modele dair önermeleri şöyle oldu: Başlangıç noktası, 12 yıllık Kesintisiz Eğitim: 1 yıl Okul Öncesi, 5 yıl İlkokul, 3 yıl Ortaokul, 3 yıl Lise. Kesintisiz eğitimde kademeler arası bir süreklilik, uyum ve eşgüdüm söz konusu olacaktır. Bu modelin işleyebilmesi için diğer ayaklar bazında öneriler şöyledir:

b) Eğitim-istihdam ilişkisi kurulmalıdır: Eğitimin kalkınmadaki rolü

c) Eğitim çağındaki çocuklar hiçbir ad (çıraklık, mevsimlik vs.) altında çalıştırılmamalıdır.

d) Eğitimin hayatın sürekli değişen gereklerini karşılaması için YaşamBoyuÖğrenmeMerkezleri kurulmalıdır.

e) Yoksul öğrencilerin tüm beslenme, barınma ve ulaşım hizmetleri devlet tarafından ücretsiz karşılanmalıdır.

f) Türkiye eğitim sisteminin bir ilkesi de şu olmalıdır: “Duyduğumu unuturum, gördüğümü hatırlarım, yaptığımı anlarım”. Eğitim pratik temelli olmalı, öğrenci yaparak-yaşayarak öğrenmelidir.

g) Aktif öğrenme modeline geçilmelidir.

h) Dersliklerde ortalama öğrenci sayısı 25 olmalı önerisi yapılmış olsa da, Avrupa örneğinde dersliklerde ortalama öğrenci sayısı 18-19 civarındadır. Eğitim pedagojisi açısından derslikler ortalama 18 öğrenciyi aşmamalıdır.

i) Kaynaştırma eğitim modeli yeniden düzenlenmelidir.

j) Meslek Yüksel Okullarına sınavsız girilmelidir.

k) Genel ve özel alan yeterlilikleri esas alınmalıdır.

l) Ölçme ve değerlendirme sistemi süreç odaklı olmalıdır.

m) Eğitim yöneticisi atamada liyakat aranmalıdır.

n) Fransa’daki Café Philosophique benzeri BilimKafe’ler (Bilimver) kurulmalıdır.

o) Teoloji Fakülteleri kurulmalıdır.

Bu değerlendirmeler ve çözüm önerileri, hiç kuşkusuz çalıştay katılımcılarının üzerinde uzlaşmış olduğu ortak görüşler değildir. Bu değerlendirmeler ve öneriler farklı düşüncelerin, bir öneri paketinde bir araya getirildiği çalışma belgesi olarak okunmalıdır.

Zira burada yer almayan, fakat dile getirilip eksik tartışılan “ana dilde eğitim”, “din eğitimleri” ve yurtdışında yaşayan Türkiyelilerin “anadilde eğitin hakları” çalıştayın “ihmal” ettiği konular buradan belirtmek isterim. Dilerim ve arzularım ki, “dil” ve “din” eğitimleri üzerinde hiç bir ideolojik ve teolojik mahalle baskısı olmadan tartışabilelim.

İki Not ve İki Bilgi:

1. Çalıştayda CHP'nin son dört genel başkanının önsözünü yazdığı, CHP'nin eğitim tarihinin, eğitime bakışının ve eğitim politikalarının anlatıldığı eğitimci-yazar Şahin Aybek'in kısa sürede 14. baskını yapan ATATÜRK,CHP ve EĞİTİM kitabı dağıtıldı. Kitap “CHP'nin tarihsel, siyasi gelişimi içinde eğitimin yeri ve ağırlığı nedir?” sorusuna ayrıntılı bir yanıt verdikten sonra, Atatürk’ün eğitime dair görüşlerinden ve Atatürk'ün eğitim felsefesinden başlayarak, CHP belgelerinde eğitim, Cumhuriyet dönemi eğitim politikaları, Türkiye'nin güncel eğitim sorunları ve bunların çözümü konularını tartışıyor.

2. AKP merkezli Yenikapı ruhunu benimseyenlere, bu “Yenikapı ruhunun” eğitime nasıl yansıdığı hususunda şunu hatırlatmak isterim.

Kamuoyunu “Milli İrade”, “Milli Mutabakat” ya da “Yenikapı Ruhu” ile oyalayan, AKP ve MEB, yarı özerk, yarı kamu olan Türkiye Maarif Vakfı” kurumunun Mütevelli heyet üyeleri ile daimi üyeliklerine mezhepçi ve ideolojik bir atama yapmıştır. Atamalar dün Resmi Gazete’de yayınladı. TBMM grubu bulunan partileri ve bunların temsil ettiği “iradeyi”,“milli”olarak görülmediği için, bu atamalarda göa önüne alınmadı.

AKP ve MEB’nın Türkiye Maarif Vakfı” kurumunun Mütevelli heyet üyelerinin atamasında ortaya koymuş olduğu irade örneği bile, “Yeni Kapıruhu”nun sadece bir algı operasyonun kanıtıdır.

AKP 60. Hükümetinin Aile ve Sosyal Bakanı, Prof. Dr. Ayşen Gürcan, AKP yandaşı Stratejik Düşünce Enstitüsü Prof. Dr. Birol Akgün, 23. ve 24. Dönem AKP Çorum milletvekili Cahit Bağcı, AKP Milletvekili Adayı Selim Cerrah, Türkiye Maarif Vakfı” daimi Mütevelli heyet üyeliklerine atandı. Yandaş Düşünce Kuruluşunun Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün ise başkan olmuştur.

Geçici üyeliklere, Avrasya Üniversitesi Rektörü Prof Aşkın Asan, MEB Müsteşarı Yardımcısı Prof. Ahmet Emre Bilgili ve Eski Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanı Yardımcısı Osman Nuri Kabaktepe gibi AKP’liler atanmıştır. Görüldüğü gibi AKP, MEB ve Türkiye Maarif Vakfı”nda ideolojik ve mezhepçi kadrolaşmayı benimsemiştir. Eğitimde “mezhepçi” fakat siyasal ve toplumsal algıda “milli” olduğunu inşa eden AKP’nin “Yenikapısı” gerçekten milli mi?

Ayrıca, yine dün aynı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı özel program ve proje uygulayan eğitim kurumları yönetmenliği ile

İmam Hatip Okulları da birer proje okulları haline getirilmesinin önünü açılmış olduğunu ekleyelim.

Özetle, AKP siyaset ve toplum yaşamında “Milli Birlik-İrade” ile “Yenikapı” açtığı algısı üzerinden toplumsallaşma hedeflerken, diğer yandan eğitim dahil tüm kamu hizmetlerinde liyakat, adalet, şeffaflık, çoğulculuk yerine, AKP’lilik ve mezhepçiliği esas alarak, Saray iradesini hakim kılıyor.

Bu nedenle, eğitim politikası açısından önemli olan husus CHP’nin, AKP iktidarının“Yenikapı” ve “Milli İrade” propagandası ile adım adım inşa ettiği mezhepçi rejimin farkında olmalı, politika ve stratejik tutumunu bu hakikatlere göre belirlemelidir.