Yoksullar neden okula başlama yaşıyla daha çok ilgiliyken zenginler okuldan çıkış yaşına odak-lanmış bulunuyorlar? Okula başlama yaşını pedagoji belirlerken bitirme yaşının belirlenmesi ne-den piyasaya bırakılıyor?

Eğitim neden zorunlu?

“Zorunlu temel eğitim 10 yıl, zorunlu eğitimden ayrılma yaşı 16 olmalı; meslek eğitimi ise zorunlu eğitimin dışına alınmalı” başlıklı 3 Aralık tarihli yazımızda zorunlu temel eğitimin, bireyi toplumsallığın temsili olan devletin yurttaşı olarak hak ve yükümlülüklerinin farkında olacak şekilde yetiştirmek ve onu toplumun kabulüne hazırlamak anlamına geldiğini belirtmiştik. ‘Peki, neden zorunlu’ sorusuyla kaldığımız yerden devam edelim. Bu, zor ve sorunlu bir soru; daha anlaşılır olması bakımından şöyle soralım: Birey, zor kullanılmadan sosyalleştirilemez (toplumsallaştırılamaz) mi? Amacı bireyi sorumluluklarını bilen demokratik birine dönüştürmek olan eğitim kavramını “zor”la, zorlamayla nasıl bağdaştırıyoruz? “Zor”la “sorumluluk” kazandırılabilir mi?

Hepsi aynı kapıya çıkan sorulardan sonuncusunu ele alalım; “zor”la “sorumluluk” kazandırılabilir mi? Zorunlu eğitimin, bireyi toplumun kabulüne hazırlama gerekçesi ve izlediği yol ve yöntemler diğer sorulara da yanıt bulmamıza yardım edebilir. Kabul edenin toplum, kabul bekleyenin birey, kabul edenin aynı zamanda norm koyan olduğunu unutmayalım. Toplum, yeni üyelerinden, kimini devletin denetimine bıraktığı hukuki şartlara ve kendi değer yargılarına uymasını bekler. Toplum, uyum sürecini yönetme ve şartları belirleme görevini (iki yüz yıl kadar önce) devlete bırakmıştır. Devlet, herkesin aynı kurallara, hak ve yükümlülüklere tabi olacağı savı ile hazırlanmış, amacı adayları ortak değerlerinde buluşturmak olan bir paket (müfredat) sunar. Eğitim dönüştürücü, toplumun da homojen yapıda olmadığını bilen devlet, öznel değer yargılarından ayrılmak istemeyip dönüşüme direnen, toplumsal faydanın gerektirdiği sorumluluktan kaçınan, sosyal hayatta karşılaşacağı güçlükleri umursamayan birey, grup veya sınıfların direnişiyle karşılaşacağını da bilir. Bu da devleti programını bozan bu unsurlara karşı birtakım önlemler geliştirmeye zorlar. Mesela, ilkin uyumlu olanı ödüllendirme (ekonomik kazanç, sosyal statü vb.) yoluna gider; uyumsuz olanlara yaptırım (diploması olmayanı kamusal işlerden uzak tutma, ehliyet vermeme vb.) uygular. Fakat devlet, eğitimi, aynı zamanda sosyal kontrol mekanizması olarak kullandığı için ödülden ziyade zorlayıcı yaptırımlara yönelir. Eğitimin ödüllendirmede (iş bulma, görevde yükselme, saygınlık edinme vb.) referans olma niteliğini yitirdiği durumlarda yaptırımlar daha da artar. Son yıllardaki okulda kalma süresinin uzatılmasına yönelik tekliflerin devletten ve zenginler sınıfında gelmesini, bireyin beklentisini erteleme ihtiyacından kaynaklandığını iddia etmek yanlış olmaz.

ZORUNLU SORUMLULUK

Eğitim alma zorunluluğu dolaylı yaptırımlardan kaynaklanır. Kişinin, toplumun ve onların tüzel temsilcisi devletin yararına sonuçlar vereceği varsayımından hareketle devreye sokulan yaptırımlar, eğitimde, her akşam güneşin batacağı anlamda irade dışı fiziksel bir zorunluluk olarak algılanmaz. Eğitim yoluyla kazanılan sorumluluk da bildiğimiz anlamda iradi (etik) bir kavram değildir. Yerine getirilmediğinde yaptırımla karşılaşan sorumluluk nasıl ki zorunluluğa tekabül edebiliyorsa zorunluluk da iradi bir kavrama dönüşür. Buna zorunlu sorumluluk diyebiliriz. Sorumluluğun bilinçle ilişkisi göz önüne alındığında, başka bir ifadeyle insanın bilgisi oranında sorumluluk üstleniyor ve sorumluluk isteyenin zorunlu olarak bilmesi gereken şeylerin olması, zorunluluğun özgürlüğün önündeki engel olarak algılanmasını engeller ve ona pedagojik bir anlam kazandırır. Kaldı ki insan toplum içinde sorumluluk üstlenmez; insanın, yaşadığı toplum içinde paylaşması gereken sorumlulukları vardır. İşte bu nedenle sorumluluk, zorunlu eğitimle çatışan değil uzlaşan kavramlardır. Zorunlu temel eğitimin mantığı teorik olarak budur.

Zorunlu eğitim, ulus devletin iki kurucu unsurundan (işçi sınıfı ve burjuvazi) işçi sınıfının talebi olarak ortaya çıktı. Çünkü ulusun eşit yurttaşı olabilme ve eğitim yoluyla elde edilecek becerilerle sınıf atlayabilmesi için dönüştürücü bilgi ve beceriye ihtiyacı olan işçi sınıfıydı. Burjuvazinin buna ihtiyacı yoktu. Burjuvazi eğitimi, diğer sınıflarla arasındaki mesafeyi açıp sınıf kültürünü koruyacak araç olarak görüyordu. Sınıf atlaması söz konusu olmadığı için genel eğitime tabi olmak burjuvanın statüsünü geriye çeken bir işleve sahipti. O nedenle burjuvazi herkesin, özellikle yoksulların eğitime tabi tutulmasından yana değildi. Değildi ama devrimler çağı ona zorunlu temel eğitimi kabullendirdi. Fakat burjuvazi, kendi özel eğitim alanlarını yaratarak kabullenmek zorunda kaldığı genel eğitime hiçbir zaman dahil olmadı. Buna karşın burjuvazi, zorunlu eğitimin, ulus için önemini yitiren kitlelerin kontrolünde kullanabileceği etkili ideolojik araçlardan biri olduğunu keşfetmekte gecikmedi. Yoksulları hizmetinden yararlanılan araçlara dönüştüren eğitimin burjuva “İdeolojik aygıtı”na dönüşmesiyle eğitimin rolü bu kez işçi sınıfı entelektüelleri tarafından sorgulanmaya başlandı. 20. yüzyılın başlarında, kimi entelektüel tartışmaya konu olmuş, kimi denenmiş formel eğitim karşıtı alternatif eğitim modellerini ortaya çıkaran da buydu.

OKULA BAŞLAMA YAŞINI PEDAGOJİ BİTİRME YAŞINI PİYASA BELİRLİYOR!

Her şeye rağmen zorunlu eğitim kategorik olarak tartışma konusu değil. Zengin-yoksul herkes zorunlu eğitimden yana. Sosyal sınıfların uzlaşmasından değil, kaybedeni baştan belli olan sınıfın gidecek yeri olmadığından… Öyle ki eğitimi yükselmenin yolu olarak gören yoksullar ve entelektüelleri, zenginlerin her defasında çıtayı yükseltmesi karşısında daha fazla çaba harcamaya razı olmak durumunda kalıyor; okulun, ebeveynin finanse ettiği istihdam alanı olarak kullanılmasına, okul bitirme yaşının “istihdam yaşına” kadar uzatılmasına itiraz etmeyi aklından bile geçirmiyor. Zorunlu eğitim süresinin çalışma yaş sınırına kadar uzatılmasını iş insanı zenginler ve onların hükümetleri savunuyor. Her ne kadar “Kalifiye iş gücü ihtiyacını karşılamak” gibi yoksulları ikna edecek bir argüman kullanıyor olsalar da asıl amaçları yoksul çoğunluğun iş ve sosyal güvenlik talebini ertelemek ve herkesi sertifika müşterisi yaparak eğitim yaşı yükseldikçe pahalılaşan eğitim sürecini kârlı bir yatırım alanına dönüştürmektir.

Yoksulların eğitimin ilk, zenginlerin son evresiyle ilgileniyor olması bize bir şey anlatıyor: Yoksullar neden okula başlama yaşıyla daha çok ilgiliyken zenginler okuldan çıkış yaşına odaklanmış bulunuyorlar? Okula başlama yaşını pedagoji belirlerken bitirme yaşının belirlenmesi neden piyasaya bırakılıyor?

4+4+4 yasası okula başlama yaşını 5’e çekti, yasa yapıcılarına bu yaşın akademik öğrenime geçmek için uygun olmadığı söylendi. Biyologların, sosyologların, psikologların ve pedagogların haklı olduğunu anlatabilmek için birkaç yıllık uygulama gerekti! Nihayet okula başlama yaşı tekrar yukarı çekildi. Pedagoji, aynı yasa ile 18’e çıkarılan zorunlu eğitimden çıkış yaşını tartışma konusu yapmadı. Okula başlama yaşının 5’e çekilmesinin sakıncalarını sıralayanlar, okuldan çıkma yaşını yükseltmenin de faydasını gösterebilirdi. 5 yaşı okula başlamak için erken bulan biyologların, sosyologların, psikologların ve pedagogların zorunlu eğitimde kalma süresi ile ayrılma yaşı hakkında da bir fikri olmalıydı. Gençlerin bağımsız bir birey olduğunu fark ettiği, başkasının belirlediği standartlara uymada sorun yaşadığı, kendine ait kararları kendisi almak istediği dolayısıyla özgürleştikçe zorunlu eğitimin kalıbına sığmadığı yaşı kaçtır?

Eğitimin sorunlarına kafa yorarken ihmal ettiğimiz veya gözden kaçırdığımız konulardan biri de zorunlu temel eğitimin süresi ve bu sürenin hangi yaş aralığını kapsaması gerektiğidir. Biz bu tartışmayı zorunlu temel eğitim süresinin 12 yıla, zorunlu eğitimde kalma yaşının 16’dan 18’e çıkartıldığı dönemde (2012) de yapmadık. Mesleki eğitim politikasının yeniden ele alınmasını gerektiren süre ve yaş sınırı atlanarak yapılacak tartışmalar hem 4+4+4 olarak adlandırılan AKP düzenlemelerinin onayı hem toplumsal beklentiyi onun altyapısı üzerine inşa etmek anlamına gelir. Eğitimi yeniden düşünüp düzenlemek istiyorsak meseleyi baştan ve tabii şimdiden ele almak gerekiyor.