Yargıtay'daki Eğitim Sen davasıyla, Türkiye öğretmen hareketi bugün kritik bir dönemeçten geçiyor. Anadilde eğitim talebinin yanında ya da karşısında olmak, tamamen konuya nasıl baktığınızla ilgili. Bu konu eğitbilimsel, dilbilimsel açıdan ele alınabilir. Ama ne kadar bağırıp çağırsanız da bu konuda kararı verecek olan hükümettir. Anayasaya göre, okullarda Türkçe dışında eğitim vermek mümkün değil. Eğitim Sen böyle bir eğitimi vermediğine göre bunun düşünce özgürlüğünü hedef alan bir dava olduğuna hiç kuşku yok. Konuya bu açıdan bakılabilse; Türkiye, on binlerce öğretmeninin üye olduğu sendikayı kapatmayla karşı karşıya bırakma ayıbını yaşayan bir ülke olmayacaktı.

***

Son yıllarda, önemli yargı kararlarının çoğu hukuki boyutundan çok, siyasal boyutuyla tartışma konusu oluyor. Eğitim Sen de bu gerçeği gördüğünden, kapatma davası açıldığından beri mesajını hep siyasal merkezlere yöneltti. Sendikanın öne çıkarttığı sloganlara, eylem yaptığı yerlere bakılırsa bu gerçek daha rahat anlaşılabilir. Ancak Eğitim Sen'in bütün bu çabasına karşın hükümetten ses seda çıkmıyor. Olur olmaz her konuda fikir belirten AKP'liler, bu konuyu hiçbir şekilde dillendirmiyorlar. Oysa, başka yargı kararlarını tartışmaya açmak konusunda üzerilerine yok. Üstelik, geçmişte kendilerinin de üye olduğu partiler kapatıldığında, demokrasinin en büyük savunucusu da onlardı. Bugün ise o partileri kapatan Anayasa Mahkemesi'ni kapatmaktan bahsedecek kadar demokratlar. Milletvekillerinin bireysel desteklerinin dışında; CHP'nin genel merkez düzeyinde konuyu gündeme almamış olması da anlamlı. CHP; anadil konusunda sendikadan farklı düşünebilir. Fakat anadilde eğitimi savunmak ile Eğitim Sen'in kapatılmamasını savunmak aynı şey değil. CHP yönetimi, bu farkı anlayamamıştır. Farklı bir görüşü savunduğu halde Eğitim Sen'in kapatılmasına yüksek sesle karşı çıkan bir CHP; öğretmenlerin gözünde daha anlamlı bir yere otururdu. Gönül, en azından davadan önceki son eylem olan dünkü yürüyüşe CHP'li yöneticiler de gelsin isterdi. CHP yönetimi, Eğitim Sen'liler arasında kendi partilerinden çok sayıda emekçinin olduğunu unutmuş gibi görünüyor. Kısacası, anadilde eğitimi savunduğu için Türkiye'nin en büyük sendikasına yönelik kapatma davası açılmasına karşı dilini yutmuş bir siyaset manzarası var. Oysa siyasete düşen, sendikaların bu tür görüşlerini rahatça dile getirebilecekleri koşulları hazırlamak olmalıydı.

***

Peki, bugünün Türkiyesi'nde öğretmenler hukuki açıdan ne durumdalar? Eğitim Sen'i kapatma tehdidiyle karşı karşıya bırakırken gerekçe olarak kullanılan anayasanın başka bazı maddeleri arasında dolaşalım. Anayasanın 138. maddesine göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır ve yargı kararlarının uygulanması geciktirilemez. Bizim elimizde öğretmenlerle ilgili şeklen uygulanan, uygulanması geciktirilen veya hiç uygulanmayan birçok yargı kararı bulunuyor. 25. madde, kimsenin düşünceleri nedeniyle kınanamayacağını ve suçlanamayacağını belirtiyor. Görüşleri nedeniyle çeşitli cezalar alan, sürülen öğretmenler ile ilgili yüzlerce soruşturma bu maddeyi ihlal etmiyor mu? 51. maddede, "Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz" deniyor. Ancak bugün bakanlığın işlemlerinde Eğitim Sen'li olmak, zarara uğratılmak demek. Başka bazı sendikalara üye olmak ise adeta bir "torpil" kullanım belgesi olabiliyor. Şimdi bu durum, bir kişiyi Eğitim Sen üyeliğinden çıkmaya veya bir başka sendikaya üye olmaya zorlamak değil midir?

***

Bugün Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin anayasal ve yasal haklarını çiğnediği gerekçesiyle sürekli mahkemeye veriliyor ve bu davaların birçoğunu kaybediyor. Üstelik dava konusu işlemlerin hepsi yaşama geçirilmiş uygulamalarla ilgili. Bu tablo ortadayken, hiç yaşama geçmeyen bir düşünceyi savunan Eğitim Sen, AKP döneminde kapatılmak istenmekte, öğretmenler susturulmaya çalışılmaktadır. Siyaset, "susarak" öğretmeni cezalandırıyor. Aslında, Eğitim Sen'i kapalı görmek isteyenlerin hemen hepsi geçmişte okul sıralarında gevezelik yaparken, öğretmenleri tarafından bir kez olsun yakalanmış ve susturulmuş olmalı. Bugün için öğretmen olmayı da başaramamışlar. Demek ki kimseyi susturma hakları yok. Hele öğretmenleri, asla! Olduğunu düşünenler tarih dersi işlenirken gevezelik etmiş olmalı.