Haberi Sesonline'den aldım. Sesonline bizim Birgün'ün internetteki kardeşi. Yani internet gazetesi. Meraklısı için: www.sesonline.net.

"Dipnotu" değil "Tepe notu": Bu yazı biraz bayat. Cumartesi günü yazıldı. Hesaba göre Pazar günü yayınlanacaktı. Ancak internetin karışık yollarında gazeteye bir türlü zamanında ulaşamadı. Bu, Birgün yazıişlerinin resmi açıklaması. Bana sorarsanız yazının başlığındaki "derin analiz"i kıskandılar; alıp dünkü gazeteye manşet yaptılar. Bana da "elimize geçmedi" masalını anlattılar. Olsun. İnadım inat. Pinochet ve "Pinochetgiller"le görülecek hesabım var. Bayat mayat siz yine de okuyun...

***

Haberi Sesonline'den aldım. Sesonline bizim Birgün'ün internetteki kardeşi. Yani internet gazetesi. Meraklısı için: www.sesonline.net.

(Yeri ve sırası değil ama dayanamıyorum, burada bir parantez açalım. Sesonline ve benzeri haber sitelerine internet dilinde "haber portalı" deniyor. "Haber kapısı" deseler entellektüelliklerine krem sürüleceği için Latince'den tırtıklayıp "portal" demeyi yeğliyorlar. Neyse...)

Gazete bulamayan, TV izleyemeyen ve yine de dünyada ne olup bittiğini merak edenler için bu "haber kapıları" cankurtarandır. Benim gibi ha bire orada burada sürten, oraya buraya tüyen, gazete görmeyen, TV'ye zaman ayıramayan biri için de Sesonline bir cankurtaran.

Ama bu sabah cankurtarmakla kalmadı, yağmurlu, kasvetli bir Mayıs sabahında içimde sevinçler uçuşturan bir armağan da verdi. Uzunca bir haber ama giriş cümlesi bana yetti, size de yeter:

"Şili'de temyiz mahkemesi, ülkenin eski askeri yöneticisi Augusto Pinochet'nin yargı dokunulmazlığını kaldırdı."

Keyiften, kıvançtan, sevinçten coştum, "Heeeyyttt be!" diye naralandım. Bahçenin öteki ucunda kedinin mamasını gagalayan hırsız saksağan ürktü, kanat çırpıp tüydü.

Saksağanın ardısıra ben de anılarla kanatlanıp uzaklara uçtum. Atlas Okyanusu'nu geçtim, uzakta Güney Amerika anakarası göründü. Brezilya üstünde 1960'lı yılların bilgesi, Brezilya Komünist Partisi Birinci Sekreteri Arismendi'nin önünde başımı saygıyla eğip onu selamladım. Paraguay Inrmağı'nın nazlı mendereslerinden birinin kıyısında kurulmuş Montevideo kentinde üniversitenin bahçesinde dans edip şarkılar söyleyen ve generalleri ve muz ve bakır ve ve ölüm tacirlerini çıldırtan kızlı erkekli Tupomaros kent gerillalarına gözkırptım. Arjantin'in güzel, zengin - çirkin, yoksul başkenti Buenos Aires'in "Mayıs Meydanı"nda general Videla'nın, general Galtieri'nin, general Viola'nın yok ettiği evlatlarını isteyen "Mayıs Anneleri"ne İstanbul'dan "Cumartesi Anneleri"nin yolladığı selamı ilettim...

Sonra ürkü ve görkemin yarıştığı And Sıradağları'nı aşıp o acılı, o şanlı kente, Santiago de Şili'ye ulaştım. Kentin kalbindeki Moneda Sarayı'nın bugün hala makinali tüfek mermilerinin açtığı izler görülen duvarlarının üstünde balkondan halka seslenen O'nu, 1970'lerin başında Şili halkına umut saçan ve özgüven aşılayan adamı, Salvatore Allende'yi bir kez daha gördüm. Boğuk, kısık sesiyle konuşuyordu:

- Silahtan nefret ediyorum. silah zorbalıktır. Silahı sadece ve sadece ülkemi ve ülkümü savunmak ve sadece savunmak için kullanırım...

Şili Akbabası'nın buyruğu ile Moncado Kışlasından kalkan tanklar Moneda Sarayı'nı kuşattığında ve savaş jetleri saray duvarlarını makinalı tüfekleriyle delik deşik etmeye başladığında "ülkesini ve ülküsünü savunmak" üzere eline silah alan O öldürüldü...

Allende öldürüldü.

Şili Akbabası ülkenin üstüne çöktü. 12 Eylül 1974'tü. Faşist General Augusto Pinochet stadyumlara, spor salonlarına, kışlalara doldurulmuş Şili yurtseverlerinin, devrimcilerinin kanıyla ve etiyle beslendi.

Şili yıllar boyu ağladı ve kanadı...

Sonra gün geçti, devran değişti. Kanlı general iktidarı devretmek zorunda kaldı. Ama iktidarı kendine yaşam boyu "yargılanmayacağı" güvencesini alarak, bunu bir Anayasa maddesine dönüştürerek bıraktı.

Yürekli İspanyol yargıç Garzon'un yıllar sonra başlattığı ve uluslararası hukukta devrim yaratan kararı ile hakkında tutuklama kararı çıktı. Londrada iken az daha tutuklanıyordu da. Şili akbabası ödlekliğin anıtına dönüştü. Sapasağlam olduğu halde "hasta" numarasına yatıp, Londra'yı tekerlekli iskemle üstünde terkederek paçayı sıyırdı.

Umudumuz yarıda kaldı; Şili halkının katilinden hesap sorulamaması bir kez daha yüreğimizi acıttı.

Ve şimdi...

Sesonline'dan kanatlanıp gelen haber:

"Şili'de temyiz mahkemesi, ülkenin eski askeri yöneticisi Augusto Pinochet'nin yargı dokunulmazlığını kaldırdı."

12 Eylül 1974 darbecisi, Şili akbabası yargılanacak.

Bu, bu sabahın armağanıdır.

Şimdi bu harikulade armağan üstüne söylenecek tek söz kaldı:

Darısı başımıza...

Elbette asmayalım. Ama beslemeyelim de.

Yargılayalım ve 12 Eylül 1980'in hesabını soralım...