Eğitimin dinsellleştirilmesi, özelleştirilmesi ve çocukların ucuz işgücü haline getirilmesini öngören bu proje yeni sınav sistemiyle somutlanıyor

Eğitim Sen Genel Başkanı Aydoğan: Çocuklarımız iktidarın yeni rejim oyununun satranç taşı değil

SEBAHAT KARAKOYUN

Eğitim sistemini yap-boz tahtasına çeviren AKP iktidarı, LGS, OKS, SBS , TEOG’un ardından beşinci kez liselere geciş sınav sistemini değiştirdi. Eğitim-öğretim yılı başında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir televizyon programında yaptığı “TEOG’un kaldırılması lazım. Biz TEOG’la mı geldik? Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı” sözlerinin ardından, öğrenciler, veliler, eğitimciler için sancılı bir süreç başladı. Hiçbir ön hazırlık yapılmaksızın TEOG’un kaldırıldiği ilan edildi ancak detayları yeni yeni ortaya çıkan 2 Haziran’daki sınav sistemi eğitimde tam bir kaosa neden oldu. Salı Söyleşileri’ne bu hafta Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan’ı konuk ettik. Feray Aytekin Aydoğan, “Bu dayatmadan vazgeçmek zorundalar. Çocuklarımızın hayatı iktidarın yeni rejim inşası için oynayacakları satranç taşları değil” diyor.

»Aileleri de dikkate aldığımızda milyonlarca kişiyi ilgilendiren yeni liselere geçiş sistemi tam bir kargaşaya neden oldu. Öncelikle buraya nasıl gelindi özetler misiniz?
Aslında 2012 yılında “4 artı 4” yasası çıkarılırken dönemin Başbakanı Erdoğan partisinin gençlik toplantısında Necip Fazıl’dan alıntı yaparak “Dininin, dilinin, kininin davası bir gençlik istediğini” ilan etmişti. Bununla, tüm Türkiye’ye dini referans alan yeni bir eğitim sistemi inşa edeceklerini duyurmuş oldu. O dönem yeni sistemle ilgili kaygılarını dile getiren TÜSİAD’a da “Susun itiraz etmeyin, bu yasa en çok sizin işinize yarayacak, çünkü eğitimi özelleştireceğiz” mesajı verildi. Ve geçen süreçte bir yandan laiklik ve bilimsellikten uzaklaşılarak eğitimin dinselleştirilmesi bir yandan da özelleştirilmesi süreci koşar adım devam etti. Milyonlarca liralık bütçelerle organize sanayi bölgeleri yakınına meslek liseleri açılarak”staj” adı altında çocukların bedava işgücü olarak çalıştırılmasının önü açıldı. Kısaca şu anda yaşanan aslında tek başına bir sınav sistemi sorunu değil 2012’den beri inşaası devam eden proje var. Eğitimin dinsellleştirilmesi, özelleştirilmesi ve çocukların ucuz işgücü haline getirilmesini öngören bu proje yeni sınav sistemiyle somutlanıyor.

»Sisteme bir bütün olarak bakmak gerektiğini belirtiyorsunuz ancak getirilen yeni sınav sistemi özelinde neler söylenebilir?
Biz aslında testlerden ibaret değerlendirme sistemlerine itiraz ediyoruz. Eğitim okul öncesinden itibaren ücretsiz olmalı ve çocuklar yetenek, beceri ve istekleri doğrultusunda yönlendirme süreçleriyle istediği eğitimi alabilmeli. Ama mevcut koşullarda maalesef bir sınav sistemi gerçekliği var. Yeni sistemle çocuklar bin 367 okulluk bir çembere hapsediliyor ve “Bunların dışında bir okul tercih edemezsin” deniliyor. Sınavda yüzde 4-5’lik dilime giren öğrencilere meslek lisesi ve imam hatip dayatılıyor. Sınava haftalar kalmasına rağmen yerleştirme kılavuzu hala açıklanmadı. Kılavuz açıklandığında tablo çok daha net ortaya çıkacak ve büyük bir infial oluşacak. Merkezi sınav sistemi ile bu yapılırken, adrese dayalı kayıt sisteminde de aynı eğitim hakkı ihlali var. Okul türleri üzerinden üçerli gruplar oluşturuluyor. Kılavuz açıklanmadı ama müsteşarın açıklamalarından anlıyoruz ki çocukları beş tercih yapmak durumunda bırakacaklar. Sadece üçü Anadolu lisesi, kalanları imam hatip ya da meslek lisesi olacak. Anadolu lisesi kontenjanı dolduğu andan itibaren imam hatip ve meslek liselerini dayatacaklar. Zorla “sen imam hatip, sen meslek lisesi öğrencisi olacaksın” diyorlar.

Özel okullara itiyorlar
»Sendikaların, eğitimcilerin, velilerin bu süreçte görüşünü alan olmadı sanırım...

Bu konu sadece sınav sistemi meselesi değil Türkiye’nin geleceğini inşa sürecinin somut bir fotoğrafı aslında. Bu süreçte eğitimcileri, velileri dinlemeyen yetkililer özel okul sahipleriyle defalarca biraraya geldi, onların istediklerini yaptı. Onlar özel okul tercihlerinin tarihi devlet okulu tercihlerinin önüne alınsın dediler, kabul edildi. Var olan kaotik ortamda imam hatip ve meslek lisesi dayatmasından tedirgin olan aileler ve çocukları zorunlu olarak özel okullara itiliyor. Aileler kaostan kurtulmak için müthiş bütçeler ayırmak zorunda kalıyor. 2012’den bu yana özel okullara giden öğrenci sayısı 12 kat, lise düzeyinde ise 25 kat artmış durumda. “4 artı 4” e geçildiğinden beri bir buçuk milyonu aşan çocuk örgün eğitim dışına çıktı. Çok planlı bir proje hayata geçiriliyor. Çocuğun yerleştiği bir okul bütün geleceğini belirliyor. Telafisi olmayan böyle bir sınavın, sadece sınav da değil adrese dayalı kayıt sisteminin bu şekilde dayatılması demek bütün çocukların hayatının gasp edilmesi gerek, ülkenin geleceğinin de gasp edilmesi demek.

»Sözünü ettiğiniz sakıncaları barındıran bu sistemle ilgili velilerden size ne tür tepkiler geliyor?
O kadar çok veli arıyor ki. “Ne yapabiliriz” diyorlar. Kamusal, bilimsel eğitimden yana, çocuklarının geleceğinden endişe duyan tüm velilere çağrımız, bunu birlikte durdurabiliriz ve durdurmak zorundayız. Eğitim Sen ve Veli Der olarak yürütmenin durdurulması ve sınav sisteminin uygulanmaması talebiyle dava açtık. Dava açacak velilere hukuki danışmanlık yapacağız. MEB’in verileri üzerinden bir tablo hazırladık. Genel fotoğrafa baktığımızda Türkiye’nin her ilinde, Konya, Karaman, İzmir, tümünde ayrımsız, seçmen tercihi ne olursa olsun tüm velilerin birincil tercihi fen ve Anadolu liseleri. Velinin, öğrencinin talebi fen ve Anadolu liseleri olmasına rağmen neden ısrarla meslek ve imam hatip liseleri dayatılıyor? Halka, velilere rağmen, öğrencilere rağmen dayatmada bulunmak suçtur. Eğitim hakkı ihlalidir. MEB’in faaliyet raporundaki verilere göre en çok devamsızlık yapılan okullar meslek ve imam hatip liseleri. Yüzde 40’lara varan oranlarda devamsızlık var. Bu okullara gitmek istemedikleri için örgün eğitimin dışına çıkış var. Bir buçuk milyonu aşkın çocuğun örgün eğitimin dışına çıkması bile zaten eğitimde başlı başına başarısızlıktır. Bu sayı bile infial uyandırır. 10 çocuktan 4’ü bu okullara gitmiyor, demek ki bu çocuklar farklı okul türlerinde okumak istiyor.

»Dava dışında önümüzdeki süreçte neler yapmayı planlıyorsunuz?
Bir anket yaptık, bu sınavın uygulanıp uygulanmaması gerektiğini velilere sorduk. Önümüzdeki haftalarda sonucunu açıklayacağız. Amacımız velilerin sesine ses olmak. Çocuklarımız en değerlilerimiz. Onlar için biraraya gelmek zorundayız.
egitim-sen-genel-baskani-aydogan-cocuklarimiz-iktidarin-yeni-rejim-oyununun-satranc-tasi-degil-452748-1.Bu sistemi dayatanları affetmiyoruz
»Siz aynı zamanda süreçten birebir etkilenen bir velisiniz. Oğlunuz da bu sınava girecek. Oğlunuz ve arkadaşlarının tepkisi nasıl?

Evet hem veli boyutu ile hem öğretmen boyutu ile yaşıyorum bu kaygıyı. İsyanım aynı zamanda bir annenin de isyanı. Şu anda oğlumun, arkadaşlarının, ailelerinin de yaşadıklarını çok yakından biliyorum. Özellikle bu tartışma başladığından itibaren yaşadıklarını biliyorum. Gerçekten affetmiyoruz çocuklarımıza bu sistemi dayatanları. Hayatlarını dayatmalarla çalanları affetmiyoruz. Okul öncesinden itibaren çocuklarımız bu sınavlara hazırlanıyor. Yaşamlarının önemli bir kısmını ders çalışmaya, kurslara gitmeye, soru çözmeye ayırıyorlar. Şimdi de gelecek umutları bir dayatmayla yok edilmek isteniyor. Çocuklarımızın hayatı onların yeni rejim inşası için oynayacakları satranç taşları değil. Hem Eğitim Sen’li kimliğimle hem de veli olarak mücadelemi vereceğim. Çok öfkeliyim. Gerçekten çok öfkeliyim. Benim gibi yüzbinlerce insan da aynı öfkeyi yaşıyor şu anda.

»Eğitimciler de sisteme ilişkin sorulara yanıt veremez durumdalar sanırım...
Toplumda yaratılan kutuplaştırma ortamı öğretmenler üzerinde de geçerli. “İktidarın öğretmeni” olacaksınız dayatması var. İktidarın değil halkın öğretmeni olursan, “KHK ile ihraç ederim. Güvenlik soruşturmasından geçemezsin” dayatması... Öğretmenler üzerinde performans dayatmasıyla baskı kuruyorlar. Milli Eğitim Bakanı “Nitelikli okullar”açıklamasıyla o listeye giremeyen okullar ve o okulların öğretmenleri üzerinden yeni bir kutuplaştırma yarattı. Hazırlanan listeye bakıyorsunuz bazı yerlerde merkezi sınav için belirlenmiş bir tane bile okul yok. Örnek olarak cemaat yurdu faciasının yaşandığı Adana Aladağ’ı inceledik. Orada köylerdeki okulların kapatılmasının çok acı bir sonucu yaşandı. Devlet yurdu olmadığı için çocuklarımız mecbur bırakıldıkları cemaat yurdunda yanarak hayatlarını kaybetti. Kapatılan köy okulları nedeniyle oldu bunlar. Aynı tablo ilçelerde de liselerin olmamasıyla şu anda karşımızda. Aladağ da Adana’nın bu sınav üzerinden okul belirlenmeyen dokuz ilçesinden biri. Gidebilecekleri en yakın okul 62 km uzaklıkta. Özellikle Anadolu liselerinin ve meslek liselerinin tamamında pansiyon yok. şimdi bu çocuklar ne yapacaklar? Ya kazandıkları okula gidemeyecek, örgün eğitimin dışına çıkacak ya aileleri çok büyük bütçeler harcayarak barınma ve ulaşım sorununu çözmeye çalışacak. Pansiyonlu okul yoksa cemaat yurtlarına mahkum olacaklar. Tüm Türkiye’deki tablo bu.

Deizm tartışması
»Sınav sisteminde köklü değişiklikler yapılırken “izleyici” pozisyonunda olan Mili Eğitim Bakanı “deizm” tartışmaları nedeniyle AKP Grubu’nda Erdoğan tarafından azarlandı. Ne hissettirdi bu görüntü size?

Bir ülkenin Milli Eğitim Bakanı’nın kürsüye çağırılarak azarlanması üzüntü verici. Üstelik sadece Milli Eğitim Bakanı özelinde yaşanan bir olay da değil bu. Tek adam rejimi üzerinden bir süreç yaşanıyor. Cumhurbaşkanı’nı kızdıran deizm tespitine gelince, bu ülkenin çocukları, gençleri tüm baskılara, gerici dayatmalara rağmen geçmişten çok daha fazla sorguluyor. İmam hatipteki öğrenciler de bu sorgulamaları yapıyor. Deizm, ateizm tartışmaları çok daha güçlenerek devam edecek. Her baskı karşıtını güçlendirir ve çok büyük şekilde güçlendiriyor. Biz bunu Gezi’de, 16 Nisan Referandumu’nda çok net şekilde gördük. Gençlerin büyük oranda “hayır” dediklerine şahit olduk. Ne kadar baskı yapsalar, gerici rejimi dayatsalar da çocuklar ve gençler daha fazla sorguluyor ve çok daha fazla özgür düşünüyor. Bu tartışmalar da büyüyerek devam edecek. Benim 14 yaşındaki oğlum ve arkadaşlarının sohbetlerine bakıyorum şimdiden memlekete dair, ülkenin geleceğine dair tartışmalar yapıyorlar, kafa yoruyorlar. Biz bu sorgulamaları üniversitede yapıyorduk. Ama öyle bir baskı ortamı var ki şimdi ortaokuldan, hatta ilkokuldan itibaren bu tartışmalar yapılıyor. Güçlü ve özgür bir gençlik geliyor. Nasıl Gezi’de gördüysek, 16 Nisan referandumunda gördüysek başka başka itirazlarda bunu görmeye devam edeceğiz.