Ekonomik İşbirliği Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) birçok ülkede, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri ölçmek adına Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) adlı araştırmayı yapıyor. Üçer yıllık dönemler halinde yapılan araştırmanın 2015 yılı sonuçları Türkiye eğitim sistemindeki bazı gerçeklere ışık tutuyor. Bu bazı gerçekler, buzdağının sadece görünen kısmı… Derinde köklü sorunlara ve çürümelere değinmese de, ne var ki ulusal ve uluslararası kamuoyunda eğitim sistemindeki gerileme ve yozlaşmaya dikkat çekmede etkili olmakta.

PISA neyi ölçüyor?
OECD, PISA ölçümüyle ilgili amacını, öncelikli olarak genç yaştaki öğrencilerin toplumsal yaşama tam katılımları için ihtiyaç duyulan temel bilgi ve beceri seviyelerini ölçmek olarak tanımlıyor. Okuma, temel matematik ve fen bilimleri konusundaki bilgi ve becerileri öğrencinin sadece öğrenme kabiliyetini değil, öğrendiklerini bireysel yaşamında ve toplumsal yaşamda ne kadar yoğrulmayabildiği ve uygulayabildiğini ölçmeye yönelik. PISA’dan çıkarabileceğimiz ayrıca değerlendirmeler de şu sorulardan oluşabilmekte:

Okuduğunu anlayabiliyor mu? Toplumsal yaşamın bir parçası olarak taşıması gereken çağdaş niteliklere uygun bir eğitime sahip mi? Analiz edebilme yeteneğine sahip mi? Karşısına çıkan sorunlara karşı, gündelik yaşamın meselelerine dönük nedensellik ilişkisi kurabiliyor mu? Çevresindekileri eleştirel çözümleme ve anlama yeteneğine sahip mi? Düşüncelerini, görüşlerini, fikirlerini yani kendini yeterli ölçüde ifade edebiliyor mu?
PISA sonuçta bir test ve belirli sınırları, öğrencilerin dikkatlerini dağıtıcı etmenleri ve sığlıkları var. Fakat yaygın bir şekilde uygulanan ve her öğrencinin aynı standartlaşmış formlarda girdiği bu test ülkeler arasındaki farkları ve ülkenin kendi içindeki gidişatını ortaya koyması bakımından önemli.

Türkiye eğitim sisteminin notu
PISA 2015 sonuçları malum, 2012 yılına göre çok ciddi bir düşüşe sahne olan Türkiye eğitim sistemi, 2003 seviyesine, tam 13 yıl öncesine geriledi. Türkiye, fen bilimleri alanında OECD ortalamasının 493 puan olduğu çalışmada 425 puanla 72 ülke arasında 53’üncü olurken, matematik alanında yapılan çalışmada ise Türkiye, OECD ortalaması olan 490 puanın 70 puan altında kaldı. Okuma becerileri alanında ise 51. oldu. PISA verilerinden yola çıkılarak diğer uluslar arası ölçümleri de içererek genişletilmiş değerlendirmeye ışık tutan bir başka çalışma, Dünya Bankası ve OECD’nin işbirliği ile yayımlanan Evrensel Temel Beceriler Raporu (Universal Basic Skills). Bu rapor, daha çok söz konusu bilgi ve beceriler ile ekonomik gelişme arasındaki bağı değerlendiriyor. 2015 raporu ise Türkiye’deki ekonomik gelişmenin eğitimden kaynaklanan sorunları bakımından çarpıcı.
Nasıl bir eğitim, o kadar nitelikli bir ekonomi… Yapılan işlerin, ekonomik büyümenin kaynaklarının nasıl bir niteliğe sahip olduğu ile işgücünün niteliği arasında çok yakın bir bağ var. Şöyle tanımlamak mümkün, nasıl bir ekonomi tasarlandığına bağlı olarak nasıl bir işgücü profili istendiği ve buna bağlı olarak da nasıl bir eğitim sisteminin gerekli olduğu belirleniyor. Türkiye’de eğitimin tasarımı ise en nihayetinde, ekonominin niteliği gibi taşeronluğa, niteliksizliğe mahkum ediliyor.

Eğitimsizlik kamçılanıyor
Evrensel Temel Beceriler Raporu’ndaki veriler de bu durumu sayısal verilere döküyor; aşağıdaki tablo Türkiye’nin mevcut büyüme modelinde nitelikli bir eğitime ihtiyaç duyulmadığını gösteriyor. Ekonomik kalkınmanın baş aktörlerinden biri olan eğitim sisteminin, kalkınma anlayışıyla birlikte rafa kalktığı rakamlarla da ortaya konuluyor.

egitim-sistemi-bir-gelecek-tasarimidir-219175-1.

Türkiye ekonomi, işgücü ve eğitim arasındaki ilişkiyi daha da açmak istersek;

Türkiye’de işgücünün sektörel dağılımı hizmetler alanında yoğunlaşmaktadır. Günden güne sanayide gerileme gözlenirken, mevsim ve takvimsel olarak tarım sektöründe oynaklık gözlenmektedir. İnşaat, müteahhitlik, finans (sigortacılık, bankacılık vb) sektörleri öne çıkarken, turizm hala önemli bir yere sahip olmakla birlikte çağrı merkezleri, satış-pazarlama departmanları nitelikli olarak sayılabilinecek yüksek öğrenim mezunlarının önemli bir kısmını barındırmaktadır. Oysa verimlilik ölçümlerine bakıldığında bugün en sert düşen verimlilik, hizmetler sektörüne aittir. Ülke ekonomisi ve toplumsal refaha katma değer potansiyeli en yüksek olan sanayi ise Türkiye’de gerilemeye terk edilmiştir. İmalat sanayinin toplam istihdam içindeki payı düşerken, aslında bu düşüş bilim ve teknolojiyi kullanan insan kaynağına da ekonomide ne kadar ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır.

Buzdağının görünen kısmı
Elbette rakamlara yansıyanlar, buzdağının görünen çok küçük bir kısmı. Ekonomik yaşamın ötesinde, eğitim sistemindeki çöküntü en başta bir gelecek tasarımına işaret ediyor. Başa dönersek, okumayan, okuduğunu yorumlayamayan, analiz etmeyen ve eleştirmeyen, kendini fikrini, düşüncesini ifade edemeyen birey tasarımı, meselenin özünde bir gelecek tasarımıdır. Sonuçları ise rakamlarla anlatılamayacak kadar karanlıktır.

egitim-sistemi-bir-gelecek-tasarimidir-219176-1.