Ülkemizde derslerin malumattan ve ezberden kurtulması nitelikli eğitime geçilmesiyle mümkündür. Okullarda sorgulamayı bir yaşam biçimine dönüştüren felsefe eğitimi olmadan, yine dersler insanın estetik ve yaratıcı yönlerini geliştiren sanat dersleri olmadan mümkün değildir.

Eğitim üzerine yeniden ve tekrar düşünmek

Cemil Coşkun

Herakleitos’un: “Aynı nehirde iki kez yıkanamayız. Çünkü nehir aynı nehir değil, sen aynı sen değilsin” sözünü devam eden bir değişimin mottosu kabul edersek, dünün ve bugünün eğitim anlayışını da sorgulamamız ve yeni, çağa uygun eğitim anlayışları ortaya koymamız gerekir. Akıp giden sular onu başka bir ırmak haline dönüştürmüştür. Sürekli ve oluş içindeyken durucu, kalıcı bir şey bulduğumuzu zannedersek bu bir yanılma ve aldanma olur. Dünün eğitim anlayışını hâlâ terk etmemek, dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutmaya benzer.


Kuşkusuz eğitim anlayışları da her şeyde olduğu gibi değişim süreci yaşamıştır. Ancak her çağda bilimsel, laik, nitelikli, sorgulayıcı, araştırmacı, eleştirel düşünen eğitim anlayışlarıyla; didaktik, malumat aktarıcı, ezberci, itaati öne çıkaran eğitim anlayışları mücadele halinde olmuştur. Birçok zaman bilimsel eğitim sekteye uğratılsa da dünyanın geldiği noktadaki buluşlar, sanatsal ve kültürel ürünler, düşünsel bağlamda yeni ve orijinal fikirler hep bilimsel eğitim anlayışının insanlığa mirasıdır. Bu mirasta nitelikli okulların ve eğitimcilerin rolü çok büyüktür.

Okulların niteliğinde sorulması gereken asıl soru: Nitelikli okul nedir? Okullar malumat paylaşılan bir yer mi, yoksa bilginin işlendiği bir yer midir?

Malumat nedir? Bilgiyi işlemek nedir?

Malumat sözcüğünün TDK’ye göre iki anlamı vardır: İlk anlamı kişinin bilgisi dahilinde olanlar, bilinenler, öğrenilmiş olanlarken ikinci anlamı ise bir kişiye haber verilmiş olan şeyler, havadisler anlamındadır. Bu iki anlamda da malumatın bir başkasına aktarmanın ötesine geçemediğini görüyoruz. Betül Çotuksöken’in ifadesiyle: “…Çocuk şimdiye kadar nasıl ki Türkiye’nin başkentini okulda öğreniyorsa Aristoteles diye bir kişinin de yaşadığını aynı şekilde öğrenecektir. Özetle öğrencinin malumatı artacaktır. Oysa çocuk ne bilgiye yaklaşım tarzını değiştirecek ne de ciddi anlamda bir entelektüel beceri kazanmış olacaktır.”

Malumat ile bilgiyi birbirinden ayırır Günay Rodoplu. Ona göre bilgi, esasa, öze dönük, hayatın bütünüyle çakışan, hayata asılan, hayatı açıklayan, aydınlatan “ışık” malumat ise öğretilmiş, belleğe stok edilmiş ama hayata iğreti duran kazanımlar bütünüdür. Malumat sahibi olmak, erdem değildir; tersine amaçsız malumat, insanların zihni ve ahlaki masumiyetini kaybetmesine neden olur. Malumatçılar, asla kullanılmayan eşyalarla tıklım tıklım dolu bir odada, her bir şeye çarpıp devirmek korkusuyla hareket edemeyen, iğdiş edilmiş istifçilerdir. Hiç kimse bu istifçilerden “bilge”lik kadar uzak değildir. Günay'a göre, Türkiye'de bu olanca çıplaklığı ile görülüyordu. Yine Türkiye'de sahtekârlık, malumatçı eğitimin yaygınlaşması ile doğru oranda artmıştır."

Okullarda öğrencinin malumatını artırmanın ötesine nasıl geçilir? Bu sorunun yanıtı: Topyekûn bir zihinsel yenilenme ve paradigma değişikliğiyledir. Bu değişikliğin ilk düğmesi olarak içinde her sınıf düzeyinde felsefe, mantık, araştırma derslerini de içeren çağdaş bir eğitim programı hazırlayarak ve bilimsel eğitim felsefesinde tüm eğitimcilerin yetiştirilmesi olarak başlanmalıdır. İkinci düğme olarak okullarda sanat ve spor derslerine her kademede branş öğretmenlerinin girmesi ve ders saatlerinin artırılması olmalıdır.

Bu en kritik noktada okul yöneticileri ve eğitimin mutfağındaki öğretmenler bulunmaktadır. Okul yöneticilerinin ve öğretmenleri malumatçı eğitimi 19. yüzyılın tozlu raflarına bırakıp sorgulayıcı eğitim anlayışı ile birlikte okuyan, öğrenmekten keyif alan ve öğrenmeyi dünyaya bulaştıran, araştırmacı, sanatın bir dalından asla inmeyen, sporu sağlıklı olmak için yapan ve dünya yurttaşı bireyler yetiştirmek için acilen harekete geçmeleri gerekir.

Edgar Morin’in anlatımıyla bilgilerde hata ve yanılsama kaynakları çoktur. İşte her tür eğitim için bizim bilme olanağımız üstüne büyük sorgulamalarda bulunma gerekliliği buradan doğar. Sorgulama, bilme girişiminin oksijenidir. İdealizm ve akılsallaştırmanın önüne geçebilmek için zihnimiz ve düşüncelerimiz arasında karşılıklı pazarlık ve denetlemelere ihtiyacımız var. Herkesi bilinçli olabilmek için verilen hayati mücadelede silahlandırmak, eğitimin en önemli görevlerinden birisidir. İşte Edgar Morin’e göre bilmenin yukarıda saydığımız gibi körlükleri vardır. "Bilecek olan" ve "bilgiyi öğreten" öncelikle "bilme"yi sorgulayabilmelidir. Eğitim bu körlükler dikkate alınarak şekillendirilmelidir.

Bilgiyi işlemek demek; bilgi üzerinde düşünmek, bilgiye şüpheyle yaklaşmak, eleştirel düşünebilme eylemleri ile bilgi üzerinde işçilik yapabilmek demektir. Bilgi işçiliği yapmadan nitelikli eğitime ulaşılamaz. Her gün sınıflarda “kolaylaştırıcı”ların öncülüğünde çocukların ve gençlerin bilgiyi ilmek ilmek işlemelerine olanak sağlamaktır.

İnsan beyni bilgiyi işler, beynin görevi budur: Bilgiyi işlemek ve öğrenmek. Beynin bilgiyi işlemesinde felsefe, motor görevi görür. Felsefe sorgulama yoluyla bilginin üzerindeki fazlalıkları atar ve bilginin berrak olmasını sağlar. Felsefe yine soru sormasıyla “at sineği” görevi görür ve beynin sürekli dinamik olmasını sağlar. Beyinde işlenmemiş bilgi malumat olurken; işlenmiş bilgi mamul, ürün, yaratıcı fikir, buluş olup insanlığın gelişimini sağlamaktadır. İşin sırrı bilgiyi malumattan mamule dönüştürmektir. Bilgiyi işlemede Immanuel Kant’ın mottosuna kulak vermek gerekir: Sapare Aude “Aklını kullanma cesaretini göster!”
Bilginin asil topuğu ezbere eğitim anlayışının terk edilmemesi ve felsefe, sanat ve spor eğitiminin ıskalanmasıdır. Felsefe, sanat ve sporun ıskalanması ülkeleri patinaja sokar.

Felsefe eğitimi ne işe yarar?

“Bilgeliğe duyulan aşk” anlamına gelen “felsefe”, düşünce ve eylemin bir araya gelmesidir. Felsefe, yolda olmak, düşünülmeyeni düşünmek, söylenmeyeni söylemek, bilgiyi sorgulamak, kavramları berraklaştırmaktır. Felsefe, daha iyi biçimde düşünmek, var olma, eylemde bulunma ve görünmeyeni görme, şeylerin hakikatine erişmedir. Felsefe, hep yeniden doğar. Çünkü büyük sorular asla çekip gitmez. Felsefenin tanımında nitelikli eğitimin ipuçlarını bulmak mümkündür. Nitelikli eğitimin iki ön koşulu vardır. Bunlar: Laik eğitim ve felsefe eğitimidir. Bu iki ön koşul sağlanmadan nitelikli eğitim olmaz, olsa olsa ezberci eğitim olur.

Felsefe, Betül Çotuksöken’in ifadesiyle, hem sorularıyla hem yanıtlarıyla insanın özel bir anlama çabasıyla “bir şeyi o şey yapan’ı soruşturmasıdır.” Felsefi düşünme, yeni düşünceler üretme ve fikirler öne sürme, hipotezler öne sürme, alternatif yenilikçi sonuçlar arama, yönüyle de yaratıcı düşünme edimi içindedir. Felsefi düşünmenin eleştirel yönü ise onun hem kendisiyle hem de her şeyle hesaplaşmasında belirir.

Felsefi düşünme, sorgulama yoluyla bireyin bilgi ile bilgi olmayanı, iyi ile iyi olmayanı, doğru ile doğru olmayanı ayırt etmesini sağlar. Felsefi düşünme, insanı manipülasyona, yalana, hileye ve tuzaklara karşı dirençli ve uyanık hale getirir.

egitim-uzerine-yeniden-ve-tekrar-dusunmek-1012625-1.
Sanat eğitimi, kuşkusuz çocukların yeteneklerini geliştiriyor. Bunun yanı sıra motor hareketlerden problem çözme becerilerine kadar pek çok kazanım sağlanıyor. Kendi düşünce ve duygularını tanıma, bunları ifade edebilme gibi sosyal yetenekler elde ediliyor.



Sanat eğitimi ne işe yarar?

Sanat eğitimi; gözlem yapma, özgün buluş ve kişisel yaklaşımları destekler, pratik düşünceyi geliştirir. Olayları, olmadan da beyinde gerçekleştirebilme gücünü arttırır. Bireyin becerilerini geliştirir ve sentez yapmasına yardımcı olur.

Sanat eğitimi, insanların yaratıcılıklarını, estetik becerilerini geliştirir. Atatürk’ün sözüyle: “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından bir kopmuş demektir.” Sanat eğitimi, hem bireyin hem toplumların hayat damarıdır. Okullarda sanat eğitimi derslerinin ders saati sayısı yükseltilmez ve okul öncesi ve ilkokul 1, 2, 3. sınıflarında da branş öğretmenleri bu derse girmezse ülkemizin önü uzun yıllar karanlık ve kabalık olacaktır.

Sanat eğitimi, kuşkusuz çocukların yeteneklerini geliştiriyor. Bunun yanı sıra motor hareketlerden problem çözme becerilerine kadar pek çok kazanım sağlanıyor. Kendi düşünce ve duygularını tanıma, bunları ifade edebilme gibi sosyal yetenekler elde ediliyor. Sağladığı katkılar nedeniyle sanatın erken yaşlardan itibaren eğitim içerisindeki öneminin artırılması gerekiyor. Bu noktada amaç, sadece sanat yapan kişiler yetiştirmek değil, sanatı seven ve kültürü algılayan bireyler yaratılmasına da katkıda bulunmak.

Sanat eğitiminin terapi özelliği de vardır. Bu dersten sonra çocukların hem yaratıcılıkları gelişir hem de üzerlerindeki negatif enerji atılır. Sanat, yaşamı güzelleştirir, duygu ve düşünceleri ifade etmek için kişiye fırsatlar verir. Başlı başına bir terapi olan sanatsal uğraşlar, kişinin kendisini ve diğer insanları anlaması için bir yol açar. Okulda ve okul dışı zamanlarda çocuğunuzun sanatsal faaliyetlerini destekleyecek ortamların yaratılması hem okulun hem belediyelerin hem de ebeveynlerin görevidir.

Sanat eğitimi disiplinler arası ilişkilendirmeyi sağlayarak çocukların çok yönlü ve bütüncül düşünmeleri sağlar. Çocukların sanata olan yatkınlığı, mesleğine diğerlerinden daha farklı bir gözle bakmasını ve uygulamasını sağlayacaktır. Sanat ve müzikle ilgilenmek, kişinin matematiksel ve bilimsel çalışmalardaki başarısını da yükseltir.

Sanat eğitimi özgür düşünmeyi sağlar. Kişinin uğraştığı sanat ne olursa olsun bu alana hâkim olmak okumayı, gezmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi, sorgulamayı gerektirecektir. Sanat eğitimi hep yeniyi ve iyiyi araması yönüyle sürekli bir gelişim seyrindedir. Özgür düşünme çocuğun öz’ünün gürleşmesini sağlayacak bundan en çok ülkemiz yararlanacaktır.

Eğitimde sanat sevgisinin tohumları acilen atılmalıdır. Okullar ve evler sanat tohumlarının bahçeleri olmalıdır. Bu bahçelerde “Kendi başına açan bir tek çiçek kalmamalıdır.” Sanat tohumları sayesinde okullarında ve evlerinde yüzü gülen, mutlu çocuklar yetişecektir.

Spor eğitimi ne işe yarar?

Okullarda ders olarak işlediğimiz beden eğitimi, her şeyden önce bedenin eğitilmesi işine yarar. Nasıl ki zihnimizi eğitmek için türlü derslere ve bu dersler üzerine çeşitli egzersizlere ihtiyacımız varsa bedenin eğitimi içinde çeşitli egzersizlere ihtiyaç vardır. Hem de bu egzersizlerin çocukluktan başlayarak devam etmesi şarttır. Reşat Nuri Güntekin’in deyimiyle: “Niye kitap okumuyorlar?” demek “Niye piyano çalmıyorlar?” demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek, ona göre hazırlanmak lazım gelir. Okumak bir kitaptan alınan elemanlarla kendine manevi bir dünya yapmak, onun içinde tek başına yaşayabilmek demektir. Bu ta çocukluktan başlayan uzun uzun alışkanlıklar ve egzersizler neticesidir.”

Beden eğitimi, sanat ve felsefe dersleri ülkemizde ihmal edilmiş, önemsenmemiş, kadri kıymeti bilinmemiştir. Bu derslere okul öncesinde hiç yer verilmemiş, ilkokul 1, 2, 3. sınıflarda ise beden ve sanat eğitimi dersleri sınıf öğretmenleri tarafından işlenmiştir. Felsefe dersi ise bu kademelerde hiç ders olarak okutulmamıştır. Bu dersler bu kademelerde hem öksüz hem de yetim kalmıştır. Okullarımızda beden eğitimi ve sanat derslerine her kademede branş öğretmenleri girmelidir. Her çocuk sanatın ve sporun bir dalında mutlaka yer almalıdır. Bedenin eğitilmesi de zihnin eğitilmesi gibi önemsenmeli ve bu konuda ülkenin beden eğitimi ya da spor politikasının olması gerekir. Bu politika bütün yurttaşlar tarafından bilinmeli evde ve okullarda yaşam biçimine dönüştürülmelidir.

Ülkemizde derslerin malumattan ve ezberden kurtulması nitelikli eğitime geçilmesiyle mümkündür. Okullarda sorgulamayı bir yaşam biçimine dönüştüren felsefe eğitimi olmadan, yine dersler insanın estetik ve yaratıcı yönlerini geliştiren sanat dersleri olmadan mümkün değildir. Felsefe ve sanat eğitimi acilen beden eğitimi dersiyle desteklenmeli eğitimin modern üçlü saç ayağı kurulmalıdır.

*Eğitim Müfettişi, Müfettişler Derneği Yön. Kur. Üyesi