Ziya Selçuk, Ortaöğretim Tasarımı Tanıtım Toplantısındaki sunumunda, yıllardır partisine ve kendisine sorduğumuz soruları bize soruyor! Pes doğrusu! 2003’ten bu yana Türkiye’de eğitim üzerindeki en etkili kişi hiç kuşkusuz Ziya Selçuk’tu. Bugün okullarda onun hazırladığı müfredatlar ve onun önerdiği yöntemler uygulanıyor. Ve muhterem bize soruyor “Çocuklarımız neden ezbere dayalı ve sınav odaklı bir sistemdeler?”! Bir eğitim sistemi […]

Ziya Selçuk, Ortaöğretim Tasarımı Tanıtım Toplantısındaki sunumunda, yıllardır partisine ve kendisine sorduğumuz soruları bize soruyor! Pes doğrusu! 2003’ten bu yana Türkiye’de eğitim üzerindeki en etkili kişi hiç kuşkusuz Ziya Selçuk’tu.

Bugün okullarda onun hazırladığı müfredatlar ve onun önerdiği yöntemler uygulanıyor. Ve muhterem bize soruyor “Çocuklarımız neden ezbere dayalı ve sınav odaklı bir sistemdeler?”! Bir eğitim sistemi dinle ne kadar içli dışlı ise o kadar ezbercidir. Hem eğitimi dinselleştirip hem ezbercilikten şikayet edemezsiniz. Eğitimi dinselleştirenler yaparak yaşayarak öğrenmeyi ağzına alamaz. Fakat Selçuk ve diğerleri bu kavramı sorumsuzca kullanabiliyor. Bu sunumunda da öyle yaptı. 
“Yaparak yaşayarak öğrenme” eğitimin en kutsal kavramıdır.

Aristotales’ten beri: 2500 yıl önce Aristotales’in eğitimin üç temel unsurundan biri saydığı “uygulama”nın bugünün eğitim dilindeki karşılığı “yaparak yaşayarak öğrenme”dir. Türkiye bu kavramı her duyduğunda “Eğitimde reform” veya “Eğitim sistemi değişiyor” algısına kapılıyor. Eğitim politikacıları da bu kavramın  toplumdaki karşılığını bildiği için çok sık kullanıyor. Söylemek istediğim sistem falan değişmiyor. Düzenleme yapılıyor. Düzenleme sistem değişikliğine yol açmaz,  aksine mevcut düzenin devamını sağlar. Şunu da unutmayalım ki düzen değişikliği değişecek düzenin unsurlarını değiştirmeyi gerektirir.

Diyeceğim yeni birşey yok! Şahsen ben, Ziya Selçuk’u  formülü değişmeyen şampuana lavanta kokusu katıp satan kozmetikçi gibi izledim.