‘’Kimsesizlerin kimsesi’’ olan cumhuriyetin içi eğitim anlamında da köy enstitülerinin kapatılması ile başlayarak boşaltılmış, dönüştürülmüştür

Eğitimde gericileşmenin kronolojisi

ÖMER ARSLAN*

Yurdun her yerinden çocuk istismarı ve tecavüz haberleri peş peşe geliyor. Çocuk istismarı ve tecavüzleri bir sonuç. Peki neyin sonucu?

Buraya nasıl geldik ve neyin sonucu özetleyelim. Laik, kamusal ve parasız eğitimin kaldırılmasının bir sonucu. Önce gerici eğitim hayaliyle yanıp tutuşan AKP bakanlığın en tepesinden en ücra okuldaki hizmetliye kadar sistemli bir şekilde kadrolaşma gerçekleştirdi.

Eş zamanlı olarak eğitim programının içi boşaltıldı. 12 Eylül artığı eski ezberci sistemi bile aratan bu yeni gerici girişimin şatafatlı gerekçesi hazırdı: Küresel dünya ile uyum.

Sonra laik eğitimi yıkma sürecinin en büyük cüreti, imam-hatip cumhuriyetinin anahtarı olan 4+4+4 masaya getirildi.

Bitmedi, okullarda kız ve erkekler için ikişer mescit açılmasını öngören yönetmelik yürürlüğe girdi. Fiziki altyapı sorunu olan bazı okullar sorunu dahiyane şekilde çözdüler. Çocukların “beynini yıkayan” kütüphane ve laboratuvarlar mescide dönüştürülerek “akılcılık ve bilimsel eğitim sapkınlığından” yılların öcü alındı.

Seçmeli dersler adı altında din derslerinin sayısı artırıldı ve yüzbinlerce çocuk psikolojik baskıyla sözde seçmeli din derslerini almak zorunda bırakıldı.

Okula sığar mı bu mücahit vizyonu, sığmaz. Hemen imam hatip lisesi meslek dersi öğretmenlerine ‘’mele’’ yetkisi verilerek meslek dersi öğretmenlerinin okul dışında da “dinini öğrenememiş topluma” din eğitimi vermelerinin önü açıldı.

Yeni bir yönetmelik değişikliği ile dışarıdan hizmet almanın önünü açılarak değerler eğitimi adı altında dini vakıf ve dernekleri sınıfın içine sokuldu. Artık sınıflarımızın panolarında bile tarikatları ve karanlık dünyalarını anlatan yazılı ve görsel materyallere rastlamak son derece olağan.

Kısa süre önce ise gerici kuşatmanın merkezine kreşler alındı. Okul öncesi eğitimi zorunlu eğitimin dışında bırakan bakanlık, mevcut ana sınıflarını ikili eğitime çevirerek aileleri özel ana ana okullarına ve kreşlere yönlendirmiştir

Öte yandan Diyanet ile işbirliği yaparak bu özel ana okulu ve kreşlere Kur›an eğitimini başlatmış, bu eğitimi verecek öğretmenler kurslarda yetiştirilmiş,hikaye kitaplarına varıncaya kadar tüm dokümanları hazırlatılmıştır.

Şimdi sıra eğitimin ‹‹parasız›› olan kısmını Diyanet, dini vakıf ve derneklere fiilen devredip bunu topluma kanıksatmak aşamasına gelinmiştir.

Parasız ifadesini tırnak içinde kullandım, çünkü bu dini vakıf ve dernekler bir yandan kamu eliyle arsa,bina vb şeylerle desteklenirken,bir yandan da yurt ve kurs öğrencilerine yardım adı altında denetimsiz bağışlar vatandaşlardan toplanmaktadır. Köylerde ilkokullar da kapatıldığı için çocuğunu ortaokul ve lisede okutmak isteyen vatandaşı kent merkezlerinde kamunun yurtları değil dini dernek ve vakıfların yurtları ve öğrenci evleri beklemektedir. Bugün il ve ilçe merkezlerinde bu dini vakıf ve derneklerin yurt ve öğrenci evleri on binlerle buralarda barınan öğrenci sayısını ise yüz binlerle ifade edilmektedir. Üstelik bunun denetim ve kontrolü olmadığı gibi yasal olarak da bu öğrencilerin buralarda kalmaları mümkün değildir. İş o boyuta ulaşmıştır ki aynı il ya da ilçe merkezinde ikamet eden ailelerin çocukları bile bu yurtlara alınabilmektedir. Yoksulluk ve açlıkla mücadele eden bir çok aile de çocuğunu bu yurt ve öğrenci evlerine göndermekte bir sakınca görmemektedir.Çünkü çocuğunun karnı doymakta, üstelik dersleriyle ilgilenen abi ve ablaları da çocuklarının eğitimine "destek" vermektedirler.

Kısacası "Kimsesizlerin kimsesi" olan cumhuriyetin içi eğitim anlamında da köy enstitülerinin kapatılması ile başlayarak boşaltılmış, dönüştürülmüştür. Uygulanan ekonomi politikaları ile halk yoksullaştırılırken, parasız ve kamusal eğitim de siyasi iktidarlar eliyle 12 Eylül’den sonra kent varoşlarında palazlandırılan tarikat ve cemaatlerin yurtlarına,vakıf ve derneklerine devredilmiştir.

Ortada artık ne laik, ne bilimsel, ne parasız ne de kamusal eğitim kalmamıştır. Yoksulluk ve açlıkla cebelleşen milyonlarca anne babanın okutmak için çaba sarf ettiği çocukları sahipsiz bırakılmış ve kent varoşlarında mantar gibi çoğalan tarikat ve cemaatlerin kucağına itilmiştir.

Eğitime yapılan bu saldırıların üzerine; kız çocuğunun adeti,erkek çocuğunun cinsel dürtüleri üzerinden reşit kavramını ‘’dini rüşt’’ olarak yorumlayıp fetva verenler, öz kızına şehvet duymayı ‘’günah değildir’’ diyenler, üvey kızıyla cinsel ilişkiyi günah saymayıp erkeğin eşi için ‘’eşinin anası olmuş sayılır ve namahremdir’’ sapkınlığını topluma enjekte ederek fiili tecavüzlerin yolu açılmıştır.Ve işin asıl üzücü ve dramatik yanı bu yaşananların toplum tarafından olağan olarak karşılanmasıdır. Bu tablonun devam etmesi durumunda siyasi iktidarın,taciz ve tecavüzlerin nedeni olarak kız ve erkek öğrencilerin aynı ortamda eğitim almalarını göstererek karma eğitime son verme aşamasına geleceğini görmek için müneccim olmaya da gerek yoktur.

* Eğitimci - yazar