Bugün bu dinselleştirme çabaları ile oluşturulan  kitleler aracılığı ile, piyasanın ve azgın, vahşi kapitalist düzenin meşruiyeti tesis edilmekte. Bugün eğitim yoluyla yapılmak istenilen gerçekten, dindar inançlı, nesiller yetiştirmek değil, edilgen, pasif, sömürü ilişkilerine ve sömürü düzenine itiraz etmeyen, “takdiri ilahi, kader” diyerek geçiştiren nesiller yetiştirmek.

Eğitimdeki eşitsizlikler, toplumsal eşitsizliklerin derinleşmesini artırıyor

KEMAL IRMAK

Uzunca bir zamandan beri herkesin gözü önünde, toplumsal ve kamusal alanda çok ciddi farklılıklar ve dönüşümler yaşanmakta. Bu dönüşümler hem çok hızlı ve hem de çok radikal evrelerle yaşanıyor. Cumhuriyetin ilanı sonrasında, ellili yılarda ki müdahalelerle aslına rücu eden bir paradigma iflas etti. Bu paradigmanın iflası yaşanırken, yerine nüfuz edilen paradigma kendini gerici, tekçi, otoriter ve devletin toplumla tüm bağlarını din üzerinden dizayn etmeye çalışan gerici bir düzene teslim etti.

Bugüne kadar gündelik hayat AKP’li belediyeler üzerinden; içki ruhsatı iptalleri ya da sınırlamaları, eğlence yasağı, eğlence alanlarını daraltma, kadınlı erkekli ayrı toplu taşıma vb. gibi gerçekleşen uygulamalar. Tarikatlar, cemaatler, vakıflar ve dernekler eliyle başta yurtlar pansiyonlar ve kuran kursları olmak üzere birçok toplumsal kesimlere müdahaleler. Rejimin büyütüp beslediği sendikalar eliyle emek alanına yönelik kuşatma sürüyor Devletin resmi okulları aracılığı ile eğitimin kuşatılması gibi birçok alanda ciddi dönüşümler yaşandı, yaşanıyor. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin; laikleşme, aydınlanma, yurttaş olma, hedefleri, 1950’ler sonrası epeyce yön ve hedef değiştirmişti, yeni rejim inşasıyla tavan yaptı.

Bu inşa edilen yeni rejim birçok kurucu değeri alt üst etti. Parlamenter sistem, kuvvetler ayrılığı, temsili demokrasiye dayanan seçim ilkeleri… Bunun karşısında, güya karşıymış gibi göründükleri faizci sermaye düzenini daha güçlendirdiler. Üstelik piyasa kurallarını kendi çıkarlarına uygun şekilde değiştirerek. Asıl olan –amaç edinilen- sermaye düzeni idi. Din ve inanç bu amacın gerçekleşmesi için kullanılan bir araca dönüşmüştü. Eğitim alanı da bunun için bulunmaz kaftandı
AKP iktidarlarının ve bugün sarayın eğitim politikaları birbirini takip etmeyen karmaşık politik programlar gibi görünse de net olan bir şey var: eğitim politikalarının tamamı gericidir ancak onu kapsayacak biçimde de piyasacıdır. Ve özü itibariyle karmaşık değildir.

Yeni bakanın medrese demek yerine okul demeyi tercih etmesi, toplumsal kabarışı memnun etmek adına zaman zaman laik eğitim işaretleri veriyor olması, özel eğitim kurumlarına verilen desteğin kademeli olarak kaldırılacağını söylemesi gerçeğin üstünü örtmeye yetmemektedir. Çünkü hala seçmeli ve zorunlu din eğitimleri devam etmekte, gerici vakıf ve derneklerle protokoller devam etmekte. Yasak demelerine rağmen herkesin gözü önünde öğretmen odalarında masaların üstü özel yardımcı kaynaklarla dolu olmaya devam etmekte. Ve en önemlisi piyasanın ihtiyaçlarını çözecek ( Piyasanın soru değil sorun çözen kişilere ihtiyacı var) yaklaşımlar devam etmekte.

Bugün bu dinselleştirme çabaları ile oluşturulan kitleler aracılığı ile, piyasanın ve azgın, vahşi kapitalist düzenin meşruiyeti tesis edilmekte. Bugün eğitim yoluyla yapılmak istenilen gerçekten, dindar inançlı, nesiller yetiştirmek değil, edilgen, pasif, sömürü ilişkilerine ve sömürü düzenine itiraz etmeyen, “takdiri ilahi, kader” diyerek geçiştiren nesiller yetiştirmek.

AKP öncesi eğitimdeki oranı %2 bandında olan özel eğitim kurumlarının, bugün eğitimdeki oranı %20’yi aşmıştır. Üstelik bu özel eğitim kurumları arasında köklü birkaç eğitim kurumunu çıkarırsak, eğitimde, nitelikte sıfıra yakındır. Kamusal eğitimin içini büyük ölçüde boşaltan bu kurumların birçoğunda notlar, puanlar gerçek değil, oldukça şişirmedir ve devlet okulları da onlarla rekabet etmek adına öğrencilerin notlarını olduğundan çok fazla şişirmektedir. Sonuçlar gerçek değil şişirilmiş balonlardır. Sınavlarda bu balonlara dokunan iğnelere dönüşünce, sonuç hepimizin bildiği gibi.

Yurttaşların özel eğitim kurumlarını tercih etme sebeplerine bakacak olursak çok parası olanların özel okulları tercih etmelerine söylenecek pek söz yok. Çünkü onlar pek çok şeyi parayla aldıkları için, parayla elde ettikleri için, eğitimi de parayla almalarında bir behis yok. Peki, birçok orta gelirli ve dar gelirli aile neden bu derece özel eğitim kurumlarına yöneldi?

Devlet okullarındaki eğitimi yeterli ve nitelikli bulmadıkları, bilimsel yaklaşımlardan uzak kalmaları, dinsel önermelerin çok öne çıkması nedeniyle laik bulmadıkları, sınıfların kalabalık olması, eğitim hizmetlerinin yeterli olmaması gibi vb. sebepleri sayabiliriz. Aslında bunlar bilimsel, kamusal, laik eğitime saldırının sonuçlarıdır.

Bunların sonucunda ise;

  • Veliler ve çocukları piyasa düzenin doğrudan bir parçası haline geliyorlar. Parasız nitelikli eğitime erişmenin bir yurttaş hakkı olduğuna inansalar dahi, parasız nitelikli laik eğitim mücadelesinin dışına düşmüş oluyorlar. Çünkü çocuklarını garanti altına aldıklarını düşünüyorlar.
  • Özel eğitim kurumlarında çocuklarına daha nitelikli eğitim aldıracaklarını zannediyorlar. Bunun içinde vicdanları rahat, huzurlu ve bir o kadar da suskunlar.
  • Farkında olarak ya da olmayarak, gerici – piyasacı eğitimin sürmesine hizmet ediyorlar. Bu kaçışlarla herkes duvara daha çok tosluyor. Gerek gericilik, gerek piyasa ilişkileri okullarla sınırlı değil ki. Hayatın bütün damarlarına sızmış. Kaçmak, kaçırmak çözüm olmadığı gibi mümkün de değil.

Ne denilir. Yaşadığın yeri cennet yapamadığın müddetçe, kaçtığın her yer cehennemdir.

AKP’nin eğitim alanında başarılı olamadığı ve eğitim alanında bir yönetememe krizi yaşadığı tespitleri yapılır ki bu doğru değildir. Şimdi bakınız, bu kadar ciddi planlı dönüşümler olmuşsa, nasıl denilir ki AKP eğitimde başarılı değil ve yönetememe krizi yaşıyor. Ortada bir başarısızlık ve kriz varsa, bu; laik, bilimsel, kamusal ve ana dilinde eğitimi savunanların krizidir. Doğru yapılamayan tespitlere karşı doğru mücadele araç ve yöntemleri de geliştirilemez. Bu iktidarın en belirgin özelliği piyasacı ve gerici saldırılardır ve bunun en planlı ve kapsayıcı olanı da eğitim alanıdır. Yurttaşlar özel eğitim kurumlarını bir seçenek olarak gördükçe hem sermaye düzeni şişiriliyor, hem kamu okulları gericiliğin büyük havuzlarına dönüşüyor.

Bütün yurttaşlar Gezi, hayır, adalet yürüyüşü, 31 Mart yerel seçimlerine benzer kampanya ve eylemleri eğitim alanında birlikte örmelidir. Unutulmamalı ki iktidarların kendi rejimlerini tesis ettiği en büyük alan eğitim alanı, aynı zamanda bu iktidarların en yumuşak karnıdır. Bu biliniyor olmalı ki, Sarayın diktatörlük inşa programının ilk sıralarında, gerici- piyasacı eğitimdeki çatlakların inşası yer almaktadır. Yeni bakan vizyonu bir illüzyondur, aldanılmamalıdır. Çünkü bu gerici piyasacı eğitim herkesi vurmaktadır. Laik bilimsel eğitim mücadelesi herkesin ve her kesimin mücadelesi olmalıdır. Eğitim –Sen, Veli – Der vb. birkaç kurum canla başla bir mücadele sürdürüyorlar. Bu kurumların mücadelesi elbette çok değerli. Ancak sadece bu kurumlarla üstesinden gelinecek bir sorun alanı değil, eğitim alanı. Siyasi mücadele alanı ağır basan ve mutlaka muhalefet partilerin dikkati bu alana daha yoğun bir şekilde çekilmelidir.

Açılacak bir yol aranıyorsa, eğitimin labirentlerini yıkmakla işe başlanabilir.