Çoğumuz Pink Floyd’un “eğitime ihtiyacımız yok” çığlığına sesimizi katarak büyüdük. Okulun faşist öğretmenler ve eğitim sistemi aracılığıyla “insan yetiştirmesine” isyan ettik. Haklılardı, haklıydık. Ama galiba, neye karşı olmamız gerektiğini düşünmeliyiz. Her türden okul ve eğitime mi yoksa belli bir eğitim sistemine mi karşı olmamız gerektiğini tartışmalıyız.

Zamanımız hareketli görüntü çağı. Sedat Peker’in yazdıkları videoları kadar ilgi çekmiyor. Öyle ki, kim/ler/le pazarlık yapıyorsa onlar da, video yayınlama ama ne istersen yaz diyorlar. Netflix’de Mükemmel Diktatör (la dicdadura perfecta) adlı bir Meksika filmi var. Türkiye’ de yaşadıklarımızla büyük benzerlik taşıyan bir hikayesi var. Gazetelerde çıkan yolsuzluk haberlerini hiç önemsemeyen eyalet valisi “bana oy verenler gazeteleri ya dürümlerini sarmak ya da kıçlarını silmek için kullanırlar ama televizyona pür dikkat bakarlar” diyor.

Doğru, görüntü her zaman yazıdan daha güçlü etki yaratıyor. Peki ama bilgisayar ve internet teknolojisinin sembol ismi Bill Gates neden hâlâ yılda en az 50 basılı kitap okuyor, okurken de el yazısıyla not alıyor? Örnekler çoğaltılabilir. Dünyaya yön verenler hâlâ kitap okumaya uzun saatlerini ayırıyorlar.

Yazılı dil, bilincimizin çok daha derin, karmaşık, belleğimizin sürekli işlediği ve semboller, soyutlamalarla çalışmasını sağlıyor. Dilin kendisi de bir sınırlama, evet ama görüntü, görsel imgeye göre bilinci çok daha etkin olmaya zorluyor.

Dilimizle düşünerek aldığımız kararlar ve verdiğimiz tepkiler gözümüzle gördüklerimize göre daha kapsamlı ve daha bilinçli. Görüntülere verdiğimiz tepkiler, hele de görüntüler tehditkar ise evrimsel “savaş ya da kaç” düzeneğini harekete geçiriyor. Cinsellik ya da şiddet içeren görüntülere üzerine düşünme fırsatı bulmadan tepki veriyoruz.

Sosyal medyanın yaygın kullanımı, hemen elimizin altında olması, kısa ve görsel ağırlıklı olması, hızlı akması ve kısa sürede etkileşimler oluşturması düşünmek yerine tepki vererek iletişime geçmeye zorluyor. Sosyal medyanın nefret suçlarını, ayrımcılığı, otoriteye bağımlılığı, ırkçılığı ve şiddet temelli tepkileri artırmasının ardında bu süreç yatıyor. Dikkat edin sosyal medyada sadece politik paylaşımlara yönelik değil şiddet tepkisi; sıradan, gündelik, kişisel ve politik olmayan paylaşımlara da ağır hakaret, alay bombardımanı oluyor. Linçlemek, duyar kasmak, beğeni şebekliği vb paylaşılan içeriğin anlamına değil de sadece paylaşılmış olana “sert tepki” olsun diye verilen tepki tipleri ortaya çıkmış durumda.

Sosyal medya, düşünmeyi değil davranmayı kışkırtıyor. Eskisi gibi kötü ve hiç kullanmayalım demiyorum ama bu özelliğinin de farkında olmalıyız. Örneğin aşı karşıtları sayıca az olmalarına karşın insanlarda aşılarla ilgili tedirginlik yaratmada çok daha etkili oluyorlar. Zamanımız “kuşku çağı”. Sıradan insanın kapitalizmin ve neo-liberalizmin yarattığı yabancılaşma, yalnızlık, yalıtılmışlık, tehdit altında, güvencesiz yaşatma özelliklerini bilinçli olarak değerlendirmesini beklemek gerçekçi değil. Hayatının kontrolünün neden kendinde olmadığını anlamakta yetersiz olan sıradan insanın, “gizli büyük güçler sana komplo kuruyor” propagandasına kapılmaması çok zor. Kendisini tehdit altında hisseden insanın, tehditkar görüntüler karşısında edilgenleşmesi ve “gösterilen düşmandan” kolayca nefret edebilmesi de bu yüzden.

Şimdi kimsenin gitmek istemediği, zorla gönderilenlerin de hiç bir şey öğrenmeden mezun oldukları İmam Hatipler, işsiz sayısını az göstermekten ve eğitimli nüfus oranını yüksek göstermekten başka hiç bir işlevi olmayan apartman dairesi üniversiteler aracılığıyla “kitap okumayan, yazı yazmayan, görüntülerle, emojilerle iletişim kuran yığınların giderek daha da az düşünen, sorgulayan bilinçler olacağını öngörmeliyiz. Anlı şanlı bakanların, “yüksek bürokratların”, üniversite öğretim üyelerinin bile yazılı anlatımlarındaki bozukluk, düşünmeyen ama hisseden, sorgulamayan ama boyun eğen yığınların büyüdüğünün de kanıtı.

Hani neredeyse “sermaye”, ya haklısınız biz de katılıyoruz Pink Floyd’ a, eğitime ihtiyacınız yok diyecek. Taliban’ın Merkez Bankası başkanı finans ya da başka bir alanda yüksek öğrenim görmemiş biri. Bizim Vakıfbank’ın yönetiminde de güreşçi vardı. Siz bir de FED başkanının eğitimine bakın bakalım. Sizce kim kimi yönetir?

Hiç “uzun iş” falan demeden “devrimci bir eğitim sistemi” için canla başla çalışmalıyız.